İSLÂM DAVETİNİ YÜKLENMEKTE
CİDDİYET-SAMİMİYET VE İHLASIN ANLAMI VE ÖNEMİ
 
 
الحمد لله رب العالمين والعاقبة للمطقين ولا عدوان إلا على الظالمين والصلاة والسلام على سيد المرسلين وعلى آله وصحبه الاجمعين و من اتبعهم بالإحسان الى يوم الدين   وقال الله تعلى في كتابه الكريم :
             
 
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَقُولُوا قَوْلا سَدِيدًا يُصْلِحْ لَكُمْ أَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَمَنْ يُطِعْ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزًا عَظِيمًا
 
“Ey İman edenler! Allah’a karsı takvalı olun ve dosdoğru söz söyleyin. Ki Allah işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah ve Resulüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur.” (Ahzab= 70-71)
 
Konumuz İslâm Davetini yüklenmekte ciddiyet-samimiyet ve ihlasın anlam ve önemidir.
 
Bu konuyu; öylesine bir konu anlatmış olmak ya da bilgilerimizi çoğaltmış olmak için seçmedim. Fakat başta nefsim olmak üzere böylesi bir konunun ameli yönüne dikkat çekmeye ihtiyaç gördüğüm içim seçtim.
 
Konumuzu şu başlıklar altında izah etmeye çalışacağım:
- İslâm Davetini yüklenmenin önemi
- Ciddiyet-samimiyetin anlam ve önemi
- İhlasın anlam ve önemi
 
1- İSLÂM DAVETİNİ YÜKLENMENİN ANLAM VE ÖNEMİ
 
İslam Davetini yüklenenler, İslâm Davetinin hamilleridirler. Yani onu yüklenip taşıyanlardır. Onun için İslam Davetini yüklenenler yapmakta oldukları bu işin ne anlama geldiğini, önem ve ağırlığının ne boyutta olduğunu düşünmek, anlamaya çalışmak ve gereğini yapmak zorundadırlar. Her şeyden önce şu bilinmelidir ki:
 
- İslam Davetini yüklenenler, herhangi bir davanın adamı   değildirler.
- Herhangi bir fikre ya da ideolojiye davet etmiyorlar.
- Herhangi bir malın pazarlayıcısı değiller.
- Herhangi bir partinin propagandacısı da değiller.
- Ayrıca İslam Davetini yüklenenler, bu işi boş zamanlarını   değerlendirmek de için yapmıyorlar.
- Rutin işlerin vermiş olduğu gerginliği, stresi üzerlerinden  atmak, deşarj olmak, rahatlamak için de bu işi yapmıyorlar.  Yani bu iş, hobileri olmamalıdır.!.
 
İslâm Davetini yüklenmek işi, yeryüzündeki her şeyden hayırlı ve önemli olan iştir. Zira İslâm Davetini yüklenmek; Kur’anı Kerim’in tabiri ile “Allah’a Davettir”. Yani Allah’a kulluğa davet demektir. Bu;
-müslüman olmayanları Allah’ın günümüzdeki tek hak Dini olan İslâm’a inanmaya ve yaşamaya davet,
-müslüman olanları ise, bireysel yaşantılarında İslâm’a tabî olmalarına, sosyal ve siyasal alanda da İslâmî hayatı tekrar başlatmaya ve onun tak şerî yolu olan Raşidi Hilafeti tekrar kurmak için çalışmaya davet  şeklinde tezahür eder.
 
Allahu Teâlâ Kitabı Kerim’inde bu işin önem ve ağırlığına şöyle vurgu yapıyor:
 
وَمَنْ أَحْسَنُ قَولا مِمَّنْ دَعَا إِلَى اللَّهِ وَعَمِلَ صَالِحًا وَقَالَ إِنَّنِي مِنْ الْمُسْلِمِينَ
 
“Ben müslümanlardanım deyip salih amel işleyerek Allah’a davet edenden söz bakımından daha güzel kim olabilir.” (Fussilet= 33)
 
Allahu Teâlâ’nın böylesine övdüğü, değer verdiği bu “Allah’a davet” işi aynı zamanda Allah’ın tüm resullerinin işi olduğu gibi Efendimiz Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem’in de işidir. Buna da Allahu Teâlâ şöyle vurgu yapmaktadır:
 
ولا يَصُدُّنَّكَ عَنْ آيَاتِ اللَّهِ بَعْدَ إِذْ أُنزِلَتْ إِلَيْكَ وَادْعُ إِلَى رَبِّكَ ولا تَكُونَنَّ مِنْ الْمُشْرِكِينَ   ولا تَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَر َلا إِلَهَ إِلا هُوَ كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ إِلا وَجْهَهُ لَهُ الْحُكْمُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
 
“Allah’ın ayetleri sana indirildikten sonra, artık sakın onlar seni bu ayetlerden alıkoymasın. Rabbine davet et. Asla müşriklerden olma! O’ndan başka ilah yoktur. O’nun zatından başka her şey yok olacaktır. Hüküm onundur. Ve siz ancak ona döndürüleceksiniz.” (Kasas= 87-88)
 
ُ قُلْ إِنَّمَا أُمِرْتُ أَنْ أَعْبُدَ اللَّهَ ولا أُشْرِكَ بِهِ إِلَيْهِ أَدْعُو وَإِلَيْهِ مَآبِ
 
“De ki; ‘Bana sadece Allah’a kulluk etmem ve O’na ortak koşmamam emrolundu. Ben yalnız O’na davet ediyorum ve dönüş de yalnız O’nadır.” (Ra’d=36)
 
ادْعُ إِلَى سَبِيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُمْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ  َ
 
“Sen Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle davet et ve onlara en güzel şekilde mücadele et!” (Nahl=125)
 
قُلْ هَذِهِ سَبِيلِي أَدْعُو إِلَى اللَّهِ عَلَى بَصِيرَةٍ أَنَا وَمَنْ اتَّبَعَنِي وَسُبْحَانَ اللَّهِ وَمَا أَنَا مِنْ الْمُشْرِكِينَ
 
“De ki: İşte bu benim yolumdur. Ben basiret üzere Allah’a davet ediyorum. Bana tabi olanlar da. Allah’ı tenzih ederim. Ben müşriklerden değilim.” (Yusuf=108)
 
İslâm’a davet; “hayra davet” olarak da isimlendirilmiş ve bu işin bir kitle ile yapılmasına şöyle vurgu yapılmıştır:
 
وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنْ الْمُنْكَرِ وَأُوْلَئِكَ هُمْ الْمُفْلِحُونَ
 
“Sizden hayra/İslâm’a davet eden, marufu emreden ve münkerden nehyeden bir ümmet / kitle olsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Ali İmran=104)
 
وَمِمَّنْ خَلَقْنَا أُمَّةٌ يَهْدُونَ بِالْحَقِّ وَبِهِ يَعْدِلُونَ
 
“Yarattıklarımızdan daima hakka ileten ve hak ile adaleti yerine getiren bir ümmet / kitle bulunur.” (A’raf=181)
 
Allahu Teâlâ, İslâm’a davet yükümlülüğünü resulüne verirken “ağır bir söz” olarak vasıflandırmış ve Resulün bu “ağır” yükümlülüğü yerine getirebilmesi için yapması gerektiği hazırlıkları şöyle belirtmiştir:
 
يَاأَيُّهَا الْمُزَّمِّلُ   قُمْ اللَّيْلَ إِلا قَلِيلا    نِصْفَهُ أَوْ انْقُصْ مِنْهُ قَلِيلا    أَوْ زِدْ عَلَيْهِ وَرَتِّلْ الْقُرْآنَ تَرْتِيلا    إِنَّا سَنُلْقِي عَلَيْكَ قَوْلا ثَقِيلا
 
“Ey örtünüp bürünen! Birazı hariç geceleri kalk/namaz kıl. (Gecenin) yarısını yahut bunu biraz azalt yada çoğalt. Ve Kur’an’ı tane tane oku! Doğrusu Biz sana (taşıması) ağır bir söz yükleyeceğiz.” (Müzzemmil=1-5)
 
 
Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem de daveti yüklenmeye şöyle önem verip teşvik etmiştir:
 
مَنْ دَعَا إِلَى هُدًى كَانَ لَهُ مِنْ الْأَجْرِ مِثْلُ أُجُورِ مَنْ تَبِعَهُ لَا يَنْقُصُ ذَلِكَ مِنْ أُجُورِهِمْ شَيْئًا
 
Kim bir hidayete davette bulunursa, buna uyanların sevaplarının bir kısmı -eksilmeksizin- ona da gelir..” (Müslim; K. İlim 4831)
 
İslâm’a davet” Kur’an’da Allahu Teâlâ’nın övdüğü “öncülerin” amelidir.
 
وَلِكُلٍّ وِجْهَةٌ هُوَ مُوَلِّيهَا فَاسْتَبِقُوا الْخَيْرَاتِ أَيْنَ مَا تَكُونُوا يَأْتِ بِكُمْ اللَّهُ جَمِيعًا إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
 
“Herkesin yöneldiği bir yönü vardır. (Ey iman edenler!) Siz hayırlarda öncü olmaya çalışın! Nerede olursanız olun sonunda Allah hepinizi bir araya getirir. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.” (Bakara= 148)
 
وَالَّذِينَ هُمْ بِآيَاتِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَ    وَالَّذِينَ هُمْ بِرَبِّهِمْ لا يُشْرِكُونَ    وَالَّذِينَ يُؤْتُونَ مَا آتَوا وَقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ أَنَّهُمْ إِلَى رَبِّهِمْ رَاجِعُونَ أُوْلَئِكَ يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَهُمْ لَهَا سَابِقُونَ
 
“Rablerinin ayetlerine inananlar. Rablerine ortak koşmayanlar Ve Rablerine dönecekleri için yapmakta oldukları işleri kalpleri çarparak yapanlar. İşte onlar hayırlarda koşuşurlar ve hayırlarda öncü olmaya çalışırlar.” (Mü’minün= 57-61)
 
وَالسَّابِقُونَ السَّابِقُونَ    أُوْلَئِكَ الْمُقَرَّبُونَ    فِي جَنَّاتِ النَّعِيمِ   ثُلَّةٌ مِنْ الْأَوَّلِينَ   وَقَلِيلٌ مِنْ الْآخِرِينَ
 
(Hayırda) öncü olanlar (ecirde de) öncüdür. İşte onlar naim cennetlerinde (Allah’a) en yakın olanlardır.(Onların) çoğu önceki ümmetlerdendir, azı da sonrakilerdendir...” (Vakıa=10-14)
 
 
Şüphesizki böylesine övülen “öncüler” öncelikle hidayet önderleri her birisi alemlere bedel resüller ve nebilerdir. Onlardan sonra da onların yaptığı işi yapan yani hidayete davet edenlerdir.
 
İşte bu ayeti kerimeler ve hadisi şerifler İslâm davetini yüklenmenin ne kadar önemli bir iş olduğunu ortaya koymaktadırlar Peygamber işi!..
- Allah’a davet, hidayete davet, hayırların kaynağı ve hayrın kendisi olan İslâm’a davet...
 
-İnsanlığı kula kulluk zilletinden kurtarıp Allah’a kul olma  izzetine kavuşturmaya davet.
 
- Zulumattan çıkarıp nura kavuşturan yola/hidayet girmeye davet
 
- İslâmi hayatı yeniden başlatacak olan Raşidi Hilafet  Devletinin kurulması için çalışmaya davet.
 
İşte İslâm Davetini yüklenmek böylesine önemli en yüce bir iştir. İslam Davetini yüklenenler, işte bu yüce Davetin hamilleridirler.
 
Bu vesile ile böylesine yüce ve değerli bir davetin hamili olmanın önemine dikkat çekmek istiyorum.
 
2- CİDDİYET-SAMİMİYETİN ANLAM VE ÖNEMİ
 
Ciddiyet; üzerinde durulan hususu önemsemek, onun önemini tasavvur ederek maksadını gerçekleştirme uğruna çabalamak ve azami gayret göstermek demektir. İşi sıkı tutmaktır... Kararlı olmaktır.
 
İşe gereken önemi vermemek, sorumluluk duygusundan yoksun ve gevşek davranmak ciddiyetsizliğin göstergesidir.
 
Ciddiyet; amaçlanan şeyi gerçekleştirmek için çalışmayı, çalışmanın da amaçlanan şey düzeyinde olmasını gerektirir. Şu halde ciddiyet lafda, “ciddiyim” demekte değil, icraatta, amelde, davranışta açığa çıkmaktadır.
 
Ciddiyet olmaksızın Daveti yüklenme işi hobilik seviyesinden öteye gidemez. Hatta bazen de fobilik seviyesine düşer.
 
Ciddi olmadıkça hiçbir işte başarılı olunmadığı herkesce müşahede edilen bir hususdur. Dolayısıyla yüce İslâm Davetini yüklenmekte gözetlenen gayelerin gerçekleşmesinde mesafe katedebilmek ve başarılı olabilmek için ciddiyet kaçınılmazdır.
 
İslâm Davetini yüklenmekte ciddiyet; en üst mevkiden en alt mevkiye kadar herİslam Davetini yüklenen kişi için  şunları yapmayı gerekli kılar:
 
1-İslâm Davetini yüklenmeyi gerçekten önemsemek, Allah’ın vermiş olduğu önemini dikkate almak.
 
2-Daveti yüklenmekte ilgili bütün işleri en iyi şekilde yapmaya özen ve itina göstermek.
 
3-Kişisel davranışlarımıza çeki düzen vermek ve sorumluluk duygusuyla hareket etmek.
 
Dağınıklık, düzensizlik, plansızlık, şapşallık, pasaklılık, vurdum duymazlık, umursamazlık, laubalilik, serkeçlik, itaatsızlık, sorumsuzca davranışlar v.b; yüce İslâm Davetine zarar verecek bütün sıfatları, alışkanlıkları va davranışları hemen terk etmek.
Bu tür nefsiyet zaafiyetlerini, alışkanlıkları, kişiliği ile özdeşleştirip “ben buyum”, “bu da benim uslubum”, “ben değişemem” gibi ifadelerle sergilenen inatçılığı terk etmek.
Kişi değer verdiği şeyden, daha değerli bir şeyin uğruna olmadıkça vazgeçmez ve değer verdiği şeye zarar vermek istemez, eğer ciddi ise. Bilinmelidir ki yüce İslâm Daveti nefsimizden çok azizdir. Değil alışkanlıklarımızdan vazgeçmek bu uğurda canımızdan dahi vazgeçebilmeliyiz.
En üst mevkiden en alt mevkiye kadar herİslam Davetini yüklenen kişi;
-sorumluluğu altındaki kişilere karşı; suizanla, şüpheyle ve vehimle değil de takva, rıfk, nefret ettiren değil müjdeleyen, zorlaştıran değil kolaylaştıran tavrı takınmalıdır. Nitekim Allah’u Teâlâ şöyle dedi:   
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثِيرًا مِنْ الظَّنِّ إِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ إِثْمٌ وَلا تَجَسَّسُوا  
“Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Casusluk yapmayın.” (Hucurat:12)
Ahmed ve Ebu Davud senedi ile Mıkdâ ve Ebu Emâme’den Rasulüllah Sallallahu Aleyhi Vesellemin şöyle dediğini rivayet ettiler:            إن الأمير إذا ابتغى الريبة في الناس أفسدهم  “Emir, insanlar hakkında şüphe peşine düşerse onları ifsat eder.” 
 
-alacağı kararlar, vereceği emirler, benimseyeceği üsluplar hakkında enine boyuna düşünerek, dünya ve ahiretteki sonuçları dikkate alarak sorumluluk duygusuyla hareket etmelidir. Aksi halde fırsatları, imkanları ve elemanları kaybeden, heder eden, harcayan sorumsuzca davranan konumuna düşer ki bu, yüce İslam Davetini yüklenmekte hiç arzulanan bir davranış türü değildir.
 
4-Dava ile ilgili yapılması genel olan işleri yapmak için başkasından taleb etmesini beklememek. Kendiliğinden hareket etmek. Kasıtlı temaslar, sohbetler gibi.
 
5-İster genel işlerden olsun ister özel olarak verilen işlerden olsun yapmakta olduğu işi geciktirmedenzamanında en iyi şekilde özenerek, özveri ile yapmaktır. İşi şişirmemek, dostlar alış-verişte görsün kabilinden iş yapmış olmak için değil en güzel bir şekilde ihsan ile yapmaktır. Zira yapılan işi Allah, Resulü ve mü’minler görecektir. Onların beğenisine yakışır şekilde iş yapmaktır.
 
وَقُلْ اعْمَلُوا فَسَيَرَى اللَّهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ وَالْمُؤْمِنُونَ وَسَتُرَدُّونَ إِلَى عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
 
“De ki; Çalışın! Amellerinizi Allah da, Resulü de, mü’minler de görecektir. Sonra görülen ve görülmeyeni bilen Allah’a döndürüleceksiniz de O size yapmakta olduklarınızı haber verecektir.” (Tevbe= 105)
 
6-Randevülere dikkat etmektir. Randevüye dikkat etmek o işe verilen önemin göstergesidir.
 
7-İşleri ağırdan alarak, savsaklayarakisteksizce değil, hemen ve içtenlikle yapmakdır.
 
8-Daveti yüklenmekle ilgili işlerde zaman, mal, işgücü, zihin gücü harcamakta fedâkar olmak.Gerektiğinde canından dahi vazgeçmeye zihin ve gönlünü hazırlamak.
 
9-Daveti yüklenmek uğrunda karşılaşılacak her türlü zorluğa, sıkıntıya sabır ve sebatla Allah’a dayanarak katlanmak. Ecrini de sadece Allah’tan beklemek.
 
10-Daveti yüklenmekle ilgili işleri davetin önemi seviyesinde azami özen, gayret ve fedâkarlık göstererek yapmak. Askari ile yetinmemek.
 
11-Daveti yüklenmek işlerini sıkı tutmakgevşek davranmamak, sorumluluk duygusu ile hareket etmek.
 
Bunlar İslâm Davetini yüklenmekte gözetlenen gayelerin gerçekleşmesinde başarılı olabilmek için ciddi olmanın göstergelerinden bazılarıdır. Allahu Teâlâ bu daveti bize yükleyen Kitabına ciddi olarak yani sımsıkı sarılan kimseleri şöyle övüyor:
 
وَالَّذِينَ يُمَسِّكُونَ بِالْكِتَابِ وَأَقَامُوا الصَّلاةَ إِنَّا لا نُضِيعُ أَجْرَ الْمُصْلِحِينَ
 
“Kitab’a sımsıkı sarılıp namazı dosdoğru kılanlar var ya, işte Biz böyle iyiliğe çalışanların ecrini zayi etmeyiz.” (A’raf= 170)
 
2- İHLASIN ANLAM VE ÖNEMİ
 
İhlas sözlükte; samimi bağlılık, samimiyet, içtenlik, art niyetsizlik, olarak tarif edilir.
Şeri ıstılahta ise; şirkten, riyadan uzak bir şekilde sadece Allah’ın rızasına yönelmektir.
Görüldüğü gibi ihlasın şeri ıstılahtaki anlamı sözlük anlamından uzak değildir.
 
İslâm davetini yüklenmekte ihlas, olmazsa olmazlardandır. İhlastan yoksun olarak daveti yüklenen kimse hem kendisini hem de başkalarını kandıran ve ahirette hüsrana mahkum olan birisi olur. Çünkü İslâm Davetini yüklenmek ibadetlerdendir. Tüm ibadetlerde olduğu gibi amellerin görünürde şeri hükümlere uyması yanısıra ihlas ile yapılması da kaçınılmazdır. Zira Allahu Teâlâ yalnız kendisine kulluk yapılmasını emretmektedir. Sadece O’nun rızası için yapılması gereken ibadetlerde başka gayelerin de gözetilmesine asla razı olmamaktadır.
 
İbadetlerde sadece ruhi değer gözetilir. Aynı zamanda başka bir değer gözetilmez. Bu, maddi değerleri gerçekleştirirken ruhi esasa binaen yapılması gereği ile karıştırılmamalıdır. Ruhi değer için çalışmak da ruhi esasa dayalı olmalıdır. Mesela cihadda hem Allah’ın rızasını kazanmak hem de ganimet elde etmek ya da kahramanlık, şöhret elde etmek gayesi güdülmez.
 
Allahu Teâlâ dinine, hükümlerine ihlasla bağlanmanın önemine şöyle vurgu yapıyor:
 
وَمَا أُمِرُوا إِلا لِيَعْبُدُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ حُنَفَاءَ وَيُقِيمُوا الصَّلاةَ وَيُؤْتُوا الزَّكَاةَ وَذَلِكَ دِينُ الْقَيِّمَةِ
 
“Onlar ancak dini yalnız O’na has kılarak ve hanifler olarak Allah’a kulluk etmeleri, namaz kılmaları ve zekat vermeleri emrolunmuştu. Sağlam din de budur.” (Beyyine=5)
 
Allahu Teâlâ; Allah’a davetin yani İslâm Davetini yüklenmenin de ihlasla yapılmasına şöyle önem vermektedir:
 
هُوَ الْحَيُّ لا إِلَهَ إِلا هُوَ فَادْعُوهُ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
 
“O halde, -kâfirlerin hoşuna gitmesede- dini Allah’a has kılarak ihlaslı bir şekilde Allah’a davet edin!” (Mü’min= 65)
 
Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem amellerde ihlasın önemine şöyle vurgu yapmaktadır:
 
قَالَ اللَّهُ تَبَارَكَ وَتَعَالَى أَنَا أَغْنَى الشُّرَكَاءِ عَنْ الشِّرْكِ مَنْ عَمِلَ عَمَلًا أَشْرَكَ فِيهِ مَعِي غَيْرِي تَرَكْتُهُ وَشِرْكَهُ
 
Allahu Tebareke ve Teâlâ şöyle dedi; ‘Ben her çeşit şirkten müstağniyim. Her kim içerisinde Ben’den başkasının Bana ortak koşulduğu bir iş yaparsa, Ben onu da ortak kıldığını da terk ederim.” (Sahih Muslim: 5300)
 
أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَرْوِيهِ عَنْ رَبِّهِ عَزَّ وَجَلَّ أَنَّهُ قَالَ أَنَا خَيْرُ الشُّرَكَاءِ فَمَنْ عَمِلَ عَمَلًا فَأَشْرَكَ فِيهِ غَيْرِي فَأَنَا بَرِيءٌ مِنْهُ وَهُوَ لِلَّذِي أَشْرَكَ
 
“Nebi Sallallahu Aleyhi Vesellem Rabbisi Azze ve Celle’den şöyle dediğini rivayet etti; Kim benim için bir iş yapar fakat başkasını Bana ortak ederse, Ben ondan uzak olurum ve yaptığı işi Bana değil ortak ettiğine yapmış olur.” (Müsned Ahmed: C.16 S.199)
 
Nebi Sallallahu Aleyhi Vesellem’e bir adam gelerek şöyle dedi; ‘biri kazanmak ve övülmek için gaza ederse / cihad ederse ne olur?’ Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem dedi ki; لا شَيْءَ لَهُ ‘Onun için hiçbir şey (sevap) yoktur.’ Adam sorusunu üç defa tekrarladı ve Resulullah her seferinde    لا شَيْءَ لَهُ  ‘Onun için hiçbir şey yoktur’ diye cecap verdi, sonra da şöyle dedi;
إِنَّ اللَّهَ لا يَقْبَلُ مِنْ الْعَمَلِ إِلا مَا كَانَ لَهُ خَالِصًا وَابْتُغِيَ بِهِ وَجْهُهُ
Allah’ın rızası gözetilmeden ihlastan yoksun olarak yapılan bir ameli Allah Celle Celalühü kabul etmez.” (Nesei; K. Cihad-3089)
 
Bu ayet ve hadisler her işte olduğu gibi en hayırlı iş olan İslâm Davetini yüklenmek işinde ihlasla amelin önemine vurgu yapmaktadırlar. Zira;
-İhlastan yoksun bir şekilde İslâm Daveti yüklenilmez, İslâm Davetine yüklenilir yani yük olunur.
-İhlastan yoksun olunca İslâm Daveti kişinin art niyetlerine ulaşmak için basamak, binek, alet, konumuna düşer. Yani o kişinin sûfli emelleri uğruna yüce İslâm Daveti istismar edilir. Bu iş gerçekten dışı güzel içi iğrenç bir iştir. Çok kötü bir ameldir. Bu amelin sahibi için ahirette ancak hüsran vardır.
 
Şu halde yüce İslâm Davetini yüklenen kişiler kalblerini sık sık kontrol etmelidirler. Kalb hastası olup olmadığı için çek-up yaptırdığı gibi kalbi marazlara karşı da sık sık çek-up yapmalıdır. İhlas kalbi ameldir. Niyetin istikametini koruyandır. Kalbde kıble / istikamet sapması var mı yok mu, kirlenme var mı yok mu sık sık kontrol etmelidir. Kalbin kirliliği istikametini de saptırır. Allah’ın hoşuna gitmeyen her türlü kasıtlar / art niyetler başta kibir, hubbu zuhur / gösteriş, tahakküm hırsıüstün gelme tutkusu, , haset-fesad, mü’mine karşı sûizan/kötü zan, kendisine güveni sûi isti’mal/ güveni kötüye kullanmaşöhret düşkünlüğü, hubbud- dünyadünya sevgisi vb, bütün bunlar kalbi kirletip istikameti saptıran ihlası ortadan kaldıran marazlardır. Onun için İslâm Davetini yüklenenler, sık sık kalblerinde ihlasın olup olmadığını kontrol etmeliler ve onu yok edecek olan kirliliklerden arınmaya çalışmalılar. Bu da ancak “Allah’ın zikri” ile olur. Yani O’nu anmakla, amellerimizde sürekli O’nun hükmünü aramak ve rızasını gözetmekle olur. İbadetlerde ise sadece Allah’ın rızasını gözetmek onun yanında bir başka gaye gözetmemek ile olur. Mesela: İslâm Davetini yüklenen kişi kalbinin köşelerinde şöyle kasıtlara asla yer vermemelidir:
 
-Ben İslâm Davetini yüklenmekle toplumda saygın bir yer edinebilirim. İnsanlar sözümü dinlerler, itibar ederler.
 
-Ben İslâm Davetini yüklenmekle “ait olma”  tutkumu   tatmin   edebilirim.   Bu daveti yüklenen kimselerin   oluşturduğu    cemaata  mensup olarak toplumda yalnız kalma tehlikesinden kurtulmuş   olurum.
 
-Daveti yüklenmem; eşime, çocuklarıma, ebeveynime, akrabalarıma karşı konumumu güçlendirir. Onlar nezdinde itibarım artar. Aksi halde adam yerine konulmayabilirim.
 
-Daveti yüklenmemden dolayı insanların güveni benim dünyevi işlerimin düzelmesini ve gelişmesini de sağlar. v.b...
 
Bütün bu benzeri kasıtlar; İslâm Davetini yüklenirken Allah’ın rızasını kazanmanın yanında da olsa asla kalbimizin köşelerinde yer almamalıdırlar. İşte bunlar sinsi art-niyetlerdir. Yani gizli şirk olan riyalardandır. Ameli boşa çıkarır. İhlası ortadan kaldırır. Bu art niyetleri ortadan kaldırmanın yolu ise ihlası canlı tutmaktır... Onun için de kalbin halini sık sık kontrol etmek gerekir.
 
Kişi kalbinin halini kontrol etmezse bazen o art niyetinin kendisi için hazırladığı akibeti fark edemez. Güzel, doğru iş yaptığını sanır, fakat o, amelini dünyada ve ahirette boşa çıkartır ve hüsrana uğrar. İşte bu konuda Allahu Teâlâ şöyle ikaz etmektedir:
 
وَمَنْ يَعْشُ عَنْ ذِكْرِ الرَّحْمَانِ نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَانا فَهُوَ لَهُ قَرِين وَإِنَّهُمْ لَيَصُدُّونَهُمْ عَنْ السَّبِيلِ وَيَحْسَبُونَ أَنَّهُمْ مُهْتَدُونَ   ٌ حَتَّى إِذَا جَاءَنَا قَالَ يَالَيْتَ بَيْنِي وَبَيْنَكَ بُعْدَ الْمَشْرِقَيْنِ فَبِئْسَ الْقَرِين وَلَنْ يَنفَعَكُمْ الْيَوْمَ إِذْ ظَلَمْتُمْ أَنَّكُمْ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ
 
“Kim Rahman’ın zikrinden gafil olursa / işini ruhi esasa göre yapmazsa Biz yanından ayrılmayan bir şeytanı ona musallat ederiz. Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan saptırırlar da onlar, kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar. O (şeytanın musallat olduğu kimse) en sonunda Bize gelince arkadaşına der ki; ‘keşke benimle senin aran doğu ile batı arası kadar uzak olsaydı, ne kötü arkadaş!’ (Bu nedamet) Zulmettiğiniz için bugün size hiçbir fayda vermeyecektir. Zira siz azapta ortaksınız.” (Zuhruf= 36-39)
 
İşte bu tehlikeden korunmanın yolunun ihlaslı olmak olduğunu da Allahu Teâlâ şöyle belirtiyor:
 
قَالَ رَبِّ بِمَا أَغْوَيْتَنِي لاأُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِي الأَرْضِ وَلأُغْوِيَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ إِلا عِبَادَكَ مِنْهُمْ الْمُخْلَصِينَ
 
(Şeytan) dedi ki: Rabbim! Beni azdırmana karşılık bende yeryüzünde onlara (günahları) süsleyeceğim ve onların hepsini saptıracağım. Ancak onlardan ihlaslı kulların hariç.”(Hicr=39-40)
 
Görüldüğü gibi bizim azılı düşmanımız ins ve cin şeytanlarının vesveselerine, tuzaklarına düşerek amellerimizin dünyada ve ahirette boşa çıkmaması için tek çare kalbimizi ihlas zırhına bürümektir. Bu hususta bize yardım etmesi için Rabbimize yalvarmalıyız.
 
وَقَالَ رَبُّكُمْ ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ
 
“Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin kabul edeyim.” (Mü’min= 60)
 
رَبَّنَا لا تزع قلوبنا بعد إذ هديتنا وهب لنا من لدنك رحمة إنك أنت الوهابَ
 
“Rabbimiz!  Bizi hidayete erdirdikten sonra kalblerimizi eğriltme. Bize tarafından rahmet bağışla! Lûtfu en bol olan sensin.” (Ali imran= 9)
 
رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَإِسْرَافَنَا فِي أَمْرِنَا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ
 
“Rabbimiz! Günahlarımızı ve işlerimizdeki israfımızı taşkınlığımızı bağışla. Ayaklarımızı sabit kıl. Kafirler topluluğuna karşı bizi muzaffer kıl.” (Ali imran= 147)
 
Velhamdülillahi Rabbil Alemiin (Amin)...
 
 
Ahmed KILIÇKAYA
www.islamiyontem.net

Paylaş :




WhatsApp