Geçmişten günümüze cihad kavramı ve kapsamı hakkında kasıtlı ya da bilinçsizce çeşitli saptırmalar yapılagelmiştir. Bu saptırmaların günümüzde şu şekillerde olduğu müşahede edilmektedir:
1-Cağdaş İslam düşmanları kâfirlerin ve özellikle müsteşriklerin / oryantalistlerin; cihadı sadece savaş olarak, hem de kan dökücülük, istilâ / işgal, vahşilik, barbarlık şimdilerde de terör gibi İslâm’ın savaş anlayışında da olmayan özelliklerle tanımlamasıdır.
2-İslam düşmanlarının bu iftiralarına destek verircesine; cihadı salt kafir avına çıkmak, hatta kendi görüşleri ve mezhepleri dışındaki Müslümanları da kafir sayıp öldürmek işi olarak gören, terörü cihad yöntemi olarak kabul edip uygulayan, İslam’ı fıkhetmeyen sığ düşünceli, mezhep, grup, cemaat bağnazı kişilerin taşeron cihad anlayışıdır.
3-İslam’ı anlamakta illetli bir yaklaşım olan tasavvufi çevrelerin; cihadı bireyin sadece nefsi ile mücadelesine indirgeyip diğer nasları “batıni tefsir” safsatası ile hep nefisle mücadeleye yorumlayan sakat cihad anlayışıdır.
4-Meslekleri / uğraşı alanları gereği, hukuki neticeleri olduğu için, devletler arası hukuk bağlamındaki ahkamını ortaya koymak maksadıyla, sadece küfür devletleri ile kıtal / savaş anlamını ön plana çıkararak, cihadı sadece kıtal / savaş olarak ortaya koyan fakihlerin anlayışı. Bu eksik anlayış zamanla yaygınlaşarak cihad deyince akla hemen sadece kıtal / savaş anlamı gelir olmuştur.
5-Laik T.C. Devletinin Milli Eğitim Bakanlığı eğitim müfredatına “cihad” maddesini koymak ve “cihadı” da Milli Eğitim Bakanının bizzat ağzıyla “vatanı sevmek” olarak tanımlamak iradesini beyan etmesi gibi, tüm tağuti devletler her zaman ve mekanda İslâm‘ın en güzide kavramlarından olan “Cihad” kavramını kasıtlı olarak tahrif etmeye yeltenmişlerdir.
Kur’an ve Sünnetteki naslara bütüncül bakışla bakıldığında, bu cihad anlayışlarının yanlış olduğu açığa çıkar. Bu yazıda bunu ortaya koymaya çalışacağız inşallah. Ancak naslara bütüncül bakıştan önce konunun esasını hatırlatmamız gerekmektedir.
Cihad Kavramının ve Kapsamının Esası
İslam’da her şeyin esası, İslam akidesidir. Yani Kelime-i Tevhid’in anlamıdır. لا اله إلا الله محمد رسول الله “Allah’tan başka ilah yoktur. Muhammed Allah’ın resulüdür.” Yani Dünya hayatında, ve yeryüzünde şeytanın velileri olup ilahlık taslayan tağutlara kulluğu reddederek sadece Allah’a kulluk yapmayı kabullenip gereğini yapmaya iman etmek ve teslim olmaktır. Bütün resuller bu gerçeğe davet etmek için gönderilmişlerdir:
اِذْ جَٓاءَتْهُمُ الرُّسُلُ مِنْ بَيْنِ اَيْد۪يهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّا اللّٰهَۜ
“Hani onlara kendilerinden önce de, kendilerinden sonra da resuller gelmişti de; ‘Allah'tan başkasına kulluk etmeyin’ demişlerdi...” [1]
مَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِه۪ٓ اِلَّٓا اَسْمَٓاءً سَمَّيْتُمُوهَٓا اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمْ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍۜ اِنِ الْحُكْمُ اِلَّا لِلّٰهِۜ اَمَرَ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّٓا اِيَّاهُۜ ذٰلِكَ الدّ۪ينُ الْقَيِّمُ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُون
“Sizin, ondan başka kulluk ettiğiniz şeyler, ancak sizin ve atalarınızın uydurup adlandırdığı şeylerden ibarettir, Allah, onların ilahlığına dair hiçbir delil indirmemiştir; hüküm ancak Allah'ındır. Ancak ona kulluk etmenizi emretmiştir, başkasına değil. İşte dosdoğru din de budur, fakat insanların çoğu bilmez.” [2]
اَلَمْ اَعْهَدْ اِلَيْكُمْ يَا بَن۪ٓي اٰدَمَ اَنْ لَا تَعْبُدُوا الشَّيْطَانَۚ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُب۪ين وَاَنِ اعْبُدُون۪يۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ
“Ey Âdemoğulları! Ben, size, şeytana kulluk etmeyin. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır. Bana kulluk edin. İşte bu dosdoğru yoldur, diye emretmedim mi?” [3]
وَلَقَدْ بَعَثْنَا ف۪ي كُلِّ اُمَّةٍ رَسُولاً اَنِ اعْبُدُوا اللّٰهَ وَاجْتَنِبُوا الطَّاغُوتَۚ
“Andolsun, biz her ümmete: 'Allah'a kulluk edin ve tağuttan kaçının' (diye tebliğ etmesi için) bir elçi gönderdik. ..” [4]
Allah’ın Resulü Muhammed sallallahu aleyhi vesellem de aynı mesaj ile bütün insanlığa gönderilmiştir.
وَالَّذ۪ينَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ اَنْ يَعْبُدُوهَا وَاَنَابُٓوا اِلَى اللّٰهِ لَهُمُ الْبُشْرٰىۚ فَبَشِّرْ عِبَاد
“Tağut'a kulluk etmekten kaçınan ve Allah'a içten yönelenler ise; onlar için bir müjde vardır, öyleyse kullarıma müjde ver.” [5]
وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا كَٓافَّةً لِلنَّاسِ بَش۪يراً وَنَذ۪يراً وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُو
“Biz, seni ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bilmezler.” [6]
قُلْ يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنّ۪ي رَسُولُ اللّٰهِ اِلَيْكُمْ جَم۪يعاًۨ الَّذ۪ي لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ يُحْـي۪ وَيُم۪يتُۖ فَاٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِهِ النَّبِيِّ الْاُمِّيِّ الَّذ۪ي يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَكَلِمَاتِه۪ وَاتَّبِعُوهُ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُون
“De ki: ‘Ey insanlar! Şüphesiz ben, yer ve göklerin mülkü / hükümranlığı kendisine ait olan Allah’ın hepinize gönderdiği resulüyüm. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, diriltir ve öldürür. O hâlde, Allah’a ve O’nun sözlerine inanan Resûlüne, o ümmî Nebi’ye iman edin ve ona uyun ki doğru yolu bulasınız.”[7]
Resulünün hidayet ve tek hak din olan İslam ile gönderiliş gayesinin, hayatın ve yeryüzünün tamamında İslam’ı hakim kılmak olduğunu Allahu Teala şu ayeti kerimeler ile bildirmiştir:
هُوَ الَّـذ۪ٓي اَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدٰى وَد۪ينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدّ۪ينِ كُلِّه۪ۙ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُون
“Müşrikler hoşlanmasalar da / istemese de O dini (İslam'ı) bütün dinlere üstün / hakim kılmak için elçisini hidayetle ve hak dinle gönderen O'dur.” [8]
يُر۪يدُونَ اَنْ يُطْفِؤُ۫ا نُورَ اللّٰهِ بِاَفْوَاهِهِمْ وَيَأْبَى اللّٰهُ اِلَّٓا اَنْ يُتِمَّ نُورَهُ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُون
هُوَ الَّـذ۪ٓي اَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدٰى وَد۪ينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدّ۪ينِ كُلِّه۪ۙ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُون
“Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler hoşlanmasalar da Allah nurunu tamamlamaktan asla vazgeçmez.
Müşrikler hoşlanmasalar da / istemese de O dini (İslam'ı) bütün dinlere üstün / hakim kılmak için elçisini hidayetle ve hak dinle gönderen O'dur.” [9]
Resulullah sallallahu aleyhi vesellem Allah’ın kelimesi olan İslam’ı Arap Yarımadasına hakim kılmıştır. Tüm yeryüzüne hakim kılma işini de ümmetine dava olarak bırakmıştır. Bunu da şu ayeti kerime ortaya koymaktadır:
قُلْ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ يَنْتَهُوا يُغْفَرْ لَهُمْ مَا قَدْ سَلَفَۚ وَاِنْ يَعُودُوا فَقَدْ مَضَتْ سُنَّتُ الْاَوَّل۪ين
وَقَاتِلُوهُمْ حَتّٰى لَا تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدّ۪ينُ كُلُّهُ لِلّٰهِۚ فَاِنِ انْتَهَوْا فَاِنَّ اللّٰهَ بِمَا يَعْمَلُونَ بَص۪ير
وَاِنْ تَوَلَّوْا فَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ مَوْلٰيكُمْۜ نِعْمَ الْمَوْلٰى وَنِعْمَ النَّص۪يرُ
“İnkar edenlere, eğer (Allah yolundan saptırma uğraşılarına) son verirlerse, geçmişlerinin bağışlanacağını ve tekrar başlarlarsa evvelkilerin hükmünün uygulanacağını söyle.
Fitne kalmayıncaya ve dinin hepsi Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Şayet vazgeçecek olurlarsa, şüphesiz Allah, yaptıklarını görendir.
Geri dönerlerse, bilin ki gerçekten Allah, sizin mevlanızdır. O, ne güzel mevladır ve ne güzel yardımcıdır.” [10]
Görüldüğü gibi Kelime-i Tevhid, soyut bir kavram ya da söylem değildir. O bir hakikattır ve bir davadır. Bu davanın ameli yönü إعلاء كلمة الله “ i’lâi kelimetillah / Allah’ın Kelimesini / sözünü yüceltmek / en üstün kılmak / egemen kılmak”tır.
Ancak إعلاء كلمة الله “ i’lâi kelimetillah / Allah’ın Kelimesini / sözünü yüceltmek/ en üstün kılmak/ egemen kılmak davası sadece yeryüzünde ülkeler bazında değil de hayatın her alanında geçerli kapsamlı ve sürekli bir davadır. Bilindiği gibi insan hayatının gayesi, Allah’a kulluk yapmaktır ve insan bu kulluk ile imtihan olmaktır. Bu imtihan ölüm gelesiye kadar sürmektedir. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmaktadır:
وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْاِنْسَ اِلَّا لِيَعْبُدُونِ
“Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etmeleri için yarattım.” [11]
وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتّٰى يَأْتِيَكَ الْيَق۪ين
“Ve sana yakin (ölüm) gelinceye kadar Rabbine kulluk et.”[12]
قُلْ اِنَّ صَلَات۪ي وَنُسُك۪ي وَمَحْيَايَ وَمَمَات۪ي لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ين
“De ki: Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi alemlerin Rabbi Allah içindir.” [13]
İşte hayatın tamamını kapsayan bu Allah’a kulluk imtihanında kişiyi yanıltmak ve saptırmak isteyen insan ve cin şeytanlarının vesveselerine ve sürekli kötülüğe meyilli olan nefsani arzu ve isteklere karşı cihad yapmak vardır. Yani şeytanların vesvese içerikli sözlerine ve nefsani arzulara ve isteklere karşı Allahu Teala’nın sözünü hatırlayıp üstün kılmak davasını gütmek vardır.
Bu davanın uğraşısına da cihad denilmektedir. İşte cihadın esası budur.
Bu esası hatırlattıktan sonra cihad kavramının ve kapsamının izahına geçebiliriz.
جهاد – “CiHâD; kelimesi lügatta; جهد – “CeHeDe” fiilinin üçüncü bâbı olan جاهد – “CâHeDe” fiilinin mastarı olup; gayret etmek, bir işi yapabilmek için bütün imkanları kullanmak anlamına gelir. Bu sözlük anlamı Kur’an’ı Kerimde şöyle geçmiştir:
وَوَصَّيْنَا الْاِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ حُسْناًۜ وَاِنْ جَاهَدَاكَ لِتُشْرِكَ ب۪ي مَا لَيْسَ لَكَ بِه۪ عِلْمٌ فَلَا تُطِعْهُمَاۜ
“Biz insana, anne ve babasına (karşı) güzelliği (ilke edinmesini) tavsiye ettik. Eğer onlar, hakkında bilgin olmayan şeyle bana ortak koşman için sana karşı cihad ederlerse / çaba harcayacak olurlarsa, bu durumda, onlara itaat etme.” [14]
وَاِنْ جَاهَدَاكَ عَلٰٓى اَنْ تُشْرِكَ ب۪ي مَا لَيْسَ لَكَ بِه۪ عِلْمٌ فَلَا تُطِعْهُمَا
“Bununla birlikte, onların ikisi (annen ve baban) hakkında bilgin olmayan şeyi bana şirk koşman için, sana karşı cihad ederlerse / çaba harcayacak olurlarsa, bu durumda onlara itaat etme ..” [15]
وَالَّذ۪ينَ جَاهَدُوا ف۪ينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَاۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَمَعَ الْمُحْسِن۪ينَ
“Bizim uğrumuzda cihad edenlere (üstün gayret gösterenlere), şüphesiz yollarımızı gösteririz. Gerçekten Allah ihsan edenlerle beraberdir.” [16]
Şeri ıstılahta ise; yani Kur’an ve Sünnet naslarında geçen Şeri ıstılah olarak cihad;
في سبيل الله “Fî sebîlillah” / “Allah yolunda”, إعلاء كلمة الله “ İ’lâi kelimetillah / Allah’ın Kelimesini / sözünü yüceltmek / en üstün kılmak / egemen kılmak davasını yürütmek maksadıyla yapılan bütün gayret ve çabaların ortak adıdır.
Bu anlam çerçevesinde Kur’an ve Sünnette cihad; şu konularda geçmiştir:
- Allah yolunda fikri ve sözlü cihad / mücadele anlamında,
- Nefisle cihad / mücadele anlamında,
- Allah yolunda kıtal / savaş anlamında,
- Hepsini içine alan genel anlamda,
Bu konulardaki naslar ise şunlardır:
1-Allah yolunda fikri ve sözlü mücadele anlamında cihad
فَلَا تُطِعِ الْكَافِر۪ينَ وَجَاهِدْهُمْ بِه۪ جِهَاداً كَب۪يراً
“Öyleyse kafirlere itaat etme ve onlara karşı bununla (Kur'an'la) büyük bir cihad et.” [17]
Bu ayet, Mekke’de inmiş bir ayettir. Kafirlere karşı Kur’an’ı delil göstererek mücedele etmeyi Allahu Teala; جِهَاداً كَب۪يرا “büyük bir cihad” olarak isimlendirmiştir.
Resulullah sallallahu aleyhi vesellem’den şöyle dediği rivayet edilmiştir:
كلمة حق عند سلطان جائرأفضل الجهاد
“Cihad’ın en efdali, zalim sultanın karşısında hakkı söylemektir.” [18]
Resulullah sallallahu aleyhi vesellem’den şöyle dediği rivayet edilmiştir:
مَا مِنْ نَبِيٍّ بَعَثَهُ اللَّهُ فِي أُمَّةٍ قَبْلِي إِلَّا كَانَ لَهُ مِنْ أُمَّتِهِ حَوَارِيُّونَ وَأَصْحَابٌ يَأْخُذُونَ بِسُنَّتِهِ وَيَقْتَدُونَ بِأَمْرِهِ ثُمَّ إِنَّهَا تَخْلُفُ مِنْ بَعْدِهِمْ خُلُوفٌ يَقُولُونَ مَا لَا يَفْعَلُونَ وَيَفْعَلُونَ مَا لَا يُؤْمَرُونَ فَمَنْ جَاهَدَهُمْ بِيَدِهِ فَهُوَ مُؤْمِنٌ وَمَنْ جَاهَدَهُمْ بِلِسَانِهِ فَهُوَ مُؤْمِنٌ وَمَنْ جَاهَدَهُمْ بِقَلْبِهِ فَهُوَ مُؤْمِنٌ وَلَيْسَ وَرَاءَ ذَلِكَ مِنْ الْإِيمَانِ حَبَّةُ خَرْدَلٍ
“Allah’ın benden önce, ümmetler arasında gönderdiği her Nebi’nin ashâbı ve havârileri vardır. Bunlar o Nebi’nin sünnetine ittiba eder, emirlerine uyarlar. Fakat onlardan sonra öyle nesiller gelir ki yapmadıklarını söyler ve emr olunmadıklarını işlerler. Kim onlara karşı; eliyle cihad ederse mü’mindir, kim diliyle cihad ederse mü’mindir, kim kalbiyle cihad ederse mü’mindir. Bunun ötesinde ise zerre kadar iman yoktur.” [19]
Bir başka rivayette ise şöyle demiştir:
مَنْ جَاهَدَ نَفْسَهُ لِلَّهِ أَوْ قَالَ فِي اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ الْمُجَاهِدُ
“Mücahid, nefsine karşı cihad edendir ya da Allah Azze ve Celle yolunda konuşandır.” [20]
Görüldüğü gibi bu ayet ve hadislerde Kur’an’dan delil getirerek fikri mücadele etmek جِهَاداً كَب۪يرا “büyük bir cihad”, zalim yönetici karşısında hak söz söylemek أفضل الجهاد “Cihad’ın en efdali” olarak isimlendirilmiştir. Ayrıca münker iş yapanlarla dil / söz ile mücadele etmek de; وَمَنْ جَاهَدَهُمْ بِلِسَانِهِ فَهُوَ مُؤْمِنٌ “kim onlara karşı diliyle cihad ederse mü’mindir” denilerek cihad etmek olarak vasıflandırılmıştır.
2-Nefisle mücadele anlamında cihad
وَمَنْ جَاهَدَ فَاِنَّمَا يُجَاهِدُ لِنَفْسِه۪ۜ اِنَّ اللّٰهَ لَغَنِيٌّ عَنِ الْعَالَم۪ينَ
“Kim cihad ederse, yalnızca kendi nefsi için cihad etmiş olur. Şüphesiz Allah alemlerden müstağnidir.”[21]
وَمَٓا اُبَرِّئُ نَفْس۪يۚ اِنَّ النَّفْسَ لَاَمَّارَةٌ بِالسُّٓوءِ اِلَّا مَا رَحِمَ رَبّ۪يۜ اِنَّ رَبّ۪ي غَفُورٌ رَح۪يم
“Ben nefsimi temize çıkarmam, çünkü Rabbimin merhamet ettiği hariç, nefis aşırı derecede kötülüğü emreder. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayandır, çok merhamet edendir .” [22]
وَنَفْسٍ وَمَا سَوّٰيهَا فَاَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوٰيهَا قَدْ اَفْلَحَ مَنْ زَكّٰيهَا
“Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip ona kötülük duygusunu ve takvasını (kötülükten sakınma yeteneğini) ilham edene andolsun ki, nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir.” [23]
Resulullah sallallahu aleyhi vesellem’den şöyle dediği rivayet edilmiştir:
أن يجاهد الرجل نفسه و هواه أفضل الجهاد
“Cihad’ın efdalı, insanın heva ve arzularına karşı nefsine yönelik yaptığı cihad’tır.” [24]
المجاهدُ منْ جاهد نفسهُ
“Mücahid, nefsine karşı cihad edendir.” [25]
Görüldüğü gibi bu ayet ve hadislerde nefisle cihada / mücadeleye çok büyük önem verilmektedir. Çünkü nefsinin arzularına yenik olan kimse, kulluk imtihanının hiçbir alanında başarılı olamaz.
3- Allah yolunda kıtal / savaş anlamında cihad
Cihad, Kur’an ve Sünnette Allah yolunda kıtal / savaş anlamında da geçmiştir. Ayrıca Allah yolunda kıtal / savaş emredilmiştir. Ancak bu kıtal iki türdür:
1. Allah’ın mülkü olan yeryüzünün tamamında Allah’ın kelimesinin / sözünün hakim kılınması maksadı ile ülkeleri işgalci tağutların tasallutundan kurtarmak için İslam ümmetinin temsilcisi Raşidi Hilafet Devleti yoluyla yapılan fetih kıtalı / cihadı
Bunu Allahu Teala şöyle emretmiştir:
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَا لَكُمْ اِذَا ق۪يلَ لَكُمُ انْفِرُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ اثَّاقَلْتُمْ اِلَى الْاَرْضِۜ اَرَض۪يتُمْ بِالْحَيٰوةِ الدُّنْيَا مِنَ الْاٰخِرَةِۚ فَمَا مَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا فِي الْاٰخِرَةِ اِلَّا قَل۪يل
اِلَّا تَنْفِرُوا يُعَذِّبْكُمْ عَذَاباً اَل۪يماً وَيَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْ وَلَا تَضُرُّوهُ شَيْـٔاًۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ
اِلَّا تَنْصُرُوهُ فَقَدْ نَصَرَهُ اللّٰهُ اِذْ اَخْرَجَهُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ثَانِيَ اثْنَيْنِ اِذْ هُمَا فِي الْغَارِ اِذْ يَقُولُ لِصَاحِبِه۪ لَا تَحْزَنْ اِنَّ اللّٰهَ مَعَنَاۚ فَاَنْزَلَ اللّٰهُ سَك۪ينَتَهُ عَلَيْهِ وَاَيَّدَهُ بِجُنُودٍ لَمْ تَرَوْهَا وَجَعَلَ كَلِمَةَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا السُّفْلٰىۜ وَكَلِمَةُ اللّٰهِ هِيَ الْعُلْيَاۜ وَاللّٰهُ عَز۪يزٌ حَك۪يم
انفروا خفافا وثقالا وجاهدوا باموالكم وانفسكم في سبيل الله ذلكم خير لكم ان كنتم تعلمون
“Ey iman edenler! Ne oldunuz ki, size “Allah yolunda sefere çıkın” denilince, yere çakılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatını mı seçtiniz? Oysa ahirete göre dünya hayatının yararı, pek az bir şeydir.
Eğer Allah, yolunda sefere çıkmazsanız, sizi elem dolu bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir toplum getirir. Siz ise O’na hiçbir zarar veremezsiniz. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.
Ona (Muhammed'e ve davasına) yardım etmezseniz, bilin ki, inkar edenler onu Mekke'den çıkardıklarında mağarada bulunan iki kişiden biri olarak Allah ona yardım etmişti. Arkadaşına (Ebu Bekir'e) "Üzülme, Allah bizimledir" diyordu; Allah da ona güven vermiş, görmediğiniz askerlerle onu desteklemiş, inkar edenlerin sözünü alçaltmıştı. Ancak Allah'ın sözü yücedir. Allah güçlüdür, hakimdir.
Gerek hafif, gerek ağırlıklı olarak mutlaka seferber olun ve Allah yolunda mallarınızla, canlarınızla cihat edin. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.” [26]
كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِتَالُ وَهُوَ كُرْهٌ لَّكُمْ وَعَسَى أَن تَكْرَهُواْ شَيْئًا وَهُوَ خَيْرٌ لَّكُمْ وَعَسَى أَن تُحِبُّواْ شَيْئًا وَهُوَ شَرٌّ لَّكُمْ وَاللّهُ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ
"Hoşunuza gitmese de savaş size farz kılındı. Bazan hoşunuza gitmeyen bir şey sizin hakkınızda daha hayırlı olabilir. Hoşunuza giden bir şey de sizin için daha kötü olabilir. Siz bilmezsiniz, Allah bilir." [27]
الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۚ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ الطَّاغُوتِ فَقَاتِلُٓوا اَوْلِيَٓاءَ الشَّيْطَانِۚ اِنَّ كَيْدَ الشَّيْطَانِ كَانَ ضَع۪يفا
“İman edenler Allah yolunda savaşırlar, inkar edenler ise tağut yolunda savaşırlar; öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır.” [28]
وَقَاتِلُوهُمْ حَتّٰى لَا تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدّ۪ينُ لِلّٰهِۜ فَاِنِ انْتَهَوْا فَلَا عُدْوَانَ اِلَّا عَلَى الظَّالِم۪ين
“(Yeryüzünde) Fitne kalmayıncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, artık zulüm yapanlardan başkasına karşı düşmanlık yoktur.”[29]
قَاتِلُوا الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَلَا بِالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَلَا يُحَرِّمُونَ مَا حَرَّمَ اللّٰهُ وَرَسُولُهُ وَلَا يَد۪ينُونَ د۪ينَ الْحَقِّ مِنَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ حَتّٰى يُعْطُوا الْجِزْيَةَ عَنْ يَدٍ وَهُمْ صَاغِرُون
“Kendilerine kitap verilenlerden, Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Resûlü'nün haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini (İslam'ı) din edinmeyenlerle, küçük düşürülüp cizyeyi kendi elleriyle verinceye kadar savaşın.”[30]
اِنَّ اللّٰهَ اشْتَرٰى مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ اَنْفُسَهُمْ وَاَمْوَالَهُمْ بِاَنَّ لَهُمُ الْجَنَّةَۜ يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ فَيَقْتُلُونَ وَيُقْتَلُونَ وَعْداً عَلَيْهِ حَقاًّ فِي التَّوْرٰيةِ وَالْاِنْج۪يلِ وَالْقُرْاٰنِۜ وَمَنْ اَوْفٰى بِعَهْدِه۪ مِنَ اللّٰهِ فَاسْتَبْشِرُوا بِبَيْعِكُمُ الَّذ۪ي بَايَعْتُمْ بِه۪ۜ وَذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يم
“Şüphesiz Allah, mü’minlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır. Artık, onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve ölürler. Allah, bunu Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da kesin olarak va’detmiştir. Kimdir sözünü Allah’tan daha iyi yerine getiren? O hâlde, yapmış olduğunuz bu alışverişten dolayı sevinin. İşte asıl bu büyük başarıdır.” [31]
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا خُذُوا حِذْرَكُمْ فَانْفِرُوا ثُبَاتٍ اَوِ انْفِرُوا جَم۪يعا
وَاِنَّ مِنْكُمْ لَمَنْ لَيُبَطِّئَنَّۚ فَاِنْ اَصَابَتْكُمْ مُص۪يبَةٌ قَالَ قَدْ اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيَّ اِذْ لَمْ اَكُنْ مَعَهُمْ شَه۪يدا
وَلَئِنْ اَصَابَكُمْ فَضْلٌ مِنَ اللّٰهِ لَيَقُولَنَّ كَاَنْ لَمْ تَكُنْ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُ مَوَدَّةٌ يَا لَيْتَن۪ي كُنْتُ مَعَهُمْ فَاَفُوزَ فَوْزاً عَظ۪يما
فَلْيُقَاتِلْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ الَّذ۪ينَ يَشْرُونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا بِالْاٰخِرَةِۜ وَمَنْ يُقَاتِلْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ فَيُقْتَلْ اَوْ يَغْلِبْ فَسَوْفَ نُؤْت۪يهِ اَجْراً عَظ۪يما
“Ey iman edenler, (düşmanlarınıza karşı) tedbirinizi alın da savaşa bölük bölük çıkın ya da topluca çıkın.
İçinizden bazıları vardır ki (cihad konusunda) pek ağırdan alırlar. Eğer size bir felaket erişirse: "Allah bana lütfetti de onlarla beraber bulunmadım" der.
Allah'tan size bir nimet erişse, and olsun ki, sizinle kendi arasında bir dostluk yokmuş gibi: "Keşki onlarla beraber olsaydım da ben de büyük bir başarı kazansaydım" der.
Öyleyse, dünya hayatına karşılık ahireti satın alanlar, Allah yolunda savaşsınlar; kim Allah yolunda savaşırken, öldürülür ya da galip gelirse ona büyük bir ecir vereceğiz.” [32]
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا قَاتِلُوا الَّذ۪ينَ يَلُونَكُمْ مِنَ الْكُفَّارِ وَلْيَجِدُوا ف۪يكُمْ غِلْظَةًۜ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ مَعَ الْمُتَّق۪ينَ
“Ey iman edenler, inkâr edenlerden size en yakın olanlarla savaşın; sizde 'bir güç ve caydırıcılık' görsünler. Ve bilin ki gerçekten Allah takva sahipleriyle beraberdir.” [33]
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالَّذ۪ينَ اٰوَوْا وَنَصَرُٓوا اُو۬لٰٓئِكَ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۜ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَلَمْ يُهَاجِرُوا مَا لَكُمْ مِنْ وَلَايَتِهِمْ مِنْ شَيْءٍ حَتّٰى يُهَاجِرُواۚ وَاِنِ اسْتَنْصَرُوكُمْ فِي الدّ۪ينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ اِلَّا عَلٰى قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ م۪يثَاقٌۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪ير
“İman edip hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler ve (muhacirleri) barındırıp (onlara) yardım edenler var ya, işte onlar birbirlerinin velileridir. İman edip hicret etmeyenlere gelince, hicret edinceye kadar, onların velayetleri size ait değildir. Eğer din konusunda sizden yardım isterlerse, sizinle aralarında sözleşme bulunan bir kavme karşı olmadıkça, yardım etmek üzerinize borçtur. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir.” [34]
Resulullah sallallahu aleyhi vesellem’den şöyle dediği rivayet edilmiştir:
أُمِرْتُ أَنْ أُقَاتِلَ النَّاسَ حَتَّى يَقُولُوا لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ فَإِذَا قَالُوا لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ عَصَمُوا مِنِّي دِمَاءَهُمْ وَأَمْوَالَهُمْ إِلَّا بِحَقِّهَا وَحِسَابُهُمْ عَلَى اللَّهِ ثُمَّ قَرَأَ
{ إِنَّمَا أَنْتَ مُذَكِّرٌ لَسْتَ عَلَيْهِمْ بِمُسَيْطِرٍ }
“İnsanlarla “Lâ ilâhe illallah” deyinceye kadar savaşmakla emrolundum onu söylediklerinde Benden canlarını ve mallarını korumuş olurlar. Diğer işleyeceği günahlardan dolayı hesapları Allah’a kalmıştır.” Sonra şu ayeti okudu:
فَذَكِّرْ اِنَّـمَٓا اَنْتَ مُذَكِّرٌۜ لَسْتَ عَلَيْهِمْ بِمُصَيْطِرٍۙ “Artık sen hatırlat. Şüphe yok ki, sen ancak bir hatırlatıcısın. Sen, onlar üzerinde bir zorba değilsin.” [35]
Ebû Hüreyre radıyallahu anh' den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
مَنْ ماتَ ولَمْ يَغْزُ ، وَلَمْ يُحَدِّثْ نَفْسَه بِغَزوٍ ، ماتَ عَلى شُعْبَةٍ مَنَ النِّفَاقِ
"Kim gazâ etmeden ve gönlünde gazâ etme arzusu taşımadan vefat ederse, bir tür nifak üzere ölür." [36]
“Ebû Mûsâ radıyallahu anh' den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem' in yanına bir bedevî geldi ve:
–“Yâ Resûlallah! Bir adam ganimet için savaşıyor; bir başkası kendinden bahsedilsin diye savaşıyor; bir diğeri de kahramanlıktaki yerini göstermek için savaşıyor.
Bir rivayete göre: Kahramanlık taslamak için ve ırkının üstünlüğünü göstermek için savaşıyor.
Bir başka rivayete göre: Gazabından dolayı savaşıyor! Şimdi kim Allah yolundadır?” diye sordu. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
مَنْ قَاتَلَ لتكُونَ كَلِمَةُ اللَّه هِيَ العُلْيا ، فَهُوَ في سبيلِ اللَّهِ
"Kim Allah'ın kelimesi / dini en üstün / egemen olsun diye savaşırsa, o Allah yolundadır" [37]
Bir rivayette, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
وَاجِبٌ عَلَيْكُمْ مَعَ كُلِّ أَمِيرٍ بَرًّا كَانَ أَوْ فَاجِرًاالْجِهَادُ
“İster dindar olsun ister facir olsun her emir ile birlikte cihad etmek üzerinize vaciptir.” [38]
Bu anlamda cihadı İslam devleti yapar. Fert ya da gurupların bilhassa günümüzde böylesi imkanları olamaz. Bu mücadelede hedef; fitne, fesad, zulüm, cehalet odağı durumundaki tağuti devletlerdir. Yani taguti yöneticiler ve onların maddi gücü durumundaki askeri varlıklardır. Hedef, Müslüman olmasalar da sivil halk ve fertler değildir. Onun için sivil halk ve fertlere yönelik hiç bir terör eylemi kıtal / savaş anlamındaki cihad esnasında dahi caiz kılınmamıştır, aksine yukarıdaki ayet ve hadislerde “haddi aşmak” olarak vasıflandırılmıştır.
Bu cihad; Müslüman olmayanları zorla iman ettirmek için değil de Allah’ın kelimesi olan İslam’ın egemenliğine boyun büktürmek için, yani Allah’ın mülkünde Allah’ın dini İslam’ın hakim olması için yapılır.
İslam’daki bu kıtal anlamındaki cihad; fıkıhta “cihad ahkamı” olarak bilinen ahkam ile disipline edilmiştir. Buna göre;
* Cihad, rastgele sırf intikam duygularıyla yapılan bir savaş değildir.
* Hidayetin önündeki engelleri aşmak, kapıları açmak anlamındaki “fetih cihadı” öncesi; söz konusu ülkenin yöneticileri İslam’a girmeye davet edilirler.
* Kabul ederlerse, ideoloji ve rejimlerini terk edip ülkenin İslam ülkesine dahil edilmesi ve o ülkede de İslam ahkamının hakim kılınması sağlanır.
* O ülke insanlarından İslam devletinin tebası olmak istemeyenlere ülkeyi terk etmeleri için fırsat sağlanır.
* Ülkede kalmak isteyenler ise Müslüman olmasalar da zimmet akdi / sözleşmesi kapsamında İslam devletinin tebaası olurlar. Onların can ve malları İslam devletinin koruması altındadır. Onların imkanı olanlarından zimmet ahkamına göre haraç alınır.
* Eğer o yöneticiler İslam’a girmeyi yani Müslüman olmayı kabul etmezler ise; yönetimlerini ilga edip ülkenin İslam ülkesine dahil edilmesini kabul etmeleri istenir.
* Bunu da kabul etmeyip İslam Davetinin önünde durmakta inatçı ve ısrarcı olurlar ise, o zaman İslam devletinin orduları tarafından fetih operasyonu ile onların maddi / askeri güçleri kırılıp ülke feth edilerek/ ülkenin kapıları açılarak o ülke insanlarının zulümattan kurtulup nurla / hidayetle buluşmaları sağlanır.
* Bu operasyonlarda asla teröre yer verilmez. Savaşla ilgisi olmayan kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve diğer sivil insanlar katledilmezler.
* Hatta cihad ahkamına göre; ekili arazilere, ağaçlara ve hayvanlara dahi kasıtlı olarak zarar verilmez.
2. Kafir ve zalim düşmanların saldırısına maruz kalındığında, Allahu Teala’nın emri gereği; can, mal, namus güvenliğini sağlamak maksadıyla Müslümanların yaşadıkları beldeleri korumak için savaşmaları da cihattandır
Allahu Teala şöyle buyurmuştur:
اُذِنَ لِلَّذ۪ينَ يُقَاتَلُونَ بِاَنَّهُمْ ظُلِمُواۜ وَاِنَّ اللّٰهَ عَلٰى نَصْرِهِمْ لَقَد۪يرٌۙ
الَّذ۪ينَ اُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ بِغَيْرِ حَقٍّ اِلَّٓا اَنْ يَقُولُوا رَبُّنَا اللّٰهُۜ وَلَوْلَا دَفْعُ اللّٰهِ النَّاسَ بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لَهُدِّمَتْ صَوَامِــعُ وَبِيَعٌ وَصَلَوَاتٌ وَمَسَاجِدُ يُذْكَرُ ف۪يهَا اسْمُ اللّٰهِ كَث۪يراًۜ وَلَيَنْصُرَنَّ اللّٰهُ مَنْ يَنْصُرُهُۜ اِنَّ اللّٰهَ لَقَوِيٌّ عَز۪يز
“Kendileriyle savaşılanlara (müminlere), zulme uğramış olmaları sebebiyle, (savaş konusunda) izin verildi. Şüphe yok ki Allah, onlara yardıma mutlak surette kadirdir.
Onlar haksız yere ve "Rabbimiz Allah'tır" dediler diye yurtlarından çıkarılmışlardır. Allah insanların bir kısmını diğeriyle savmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın adı çok anılan camiler yıkılıp giderdi. And olsun ki, Allah'a yardım edenlere O da yardım eder. Doğrusu Allah kuvvetlidir, güçlüdür.” [39]
وَمَا لَكُمْ لَا تُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالْمُسْتَضْعَف۪ينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَٓاءِ وَالْوِلْدَانِ الَّذ۪ينَ يَقُولُونَ رَبَّنَٓا اَخْرِجْنَا مِنْ هٰذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ اَهْلُهَاۚ وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ وَلِياًّۚ وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ نَص۪يرا
“Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: 'Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize katından bir veli (koruyucu sahip) gönder, bize katından bir yardım eden yolla' diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?” [40]
وَقَاتِلُوا الْمُشْرِك۪ينَ كَٓافَّةً كَمَا يُقَاتِلُونَكُمْ كَٓافَّةًۜ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ مَعَ الْمُتَّق۪ين
“..Müşrikler nasıl sizinle topyekün savaşıyorlarsa siz de onlara karşı topyekün savaşın ve bilin ki Allah (kötülükten) sakınanlarla beraberdir.” [41]
وَقَاتِلُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ الَّذ۪ينَ يُقَاتِلُونَكُمْ وَلَا تَعْتَدُواۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْمُعْتَد۪ين
وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ ثَقِفْتُمُوهُمْ وَاَخْرِجُوهُمْ مِنْ حَيْثُ اَخْرَجُوكُمْ وَالْفِتْنَةُ اَشَدُّ مِنَ الْقَتْلِۚ وَلَا تُقَاتِلُوهُمْ عِنْدَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ حَتّٰى يُقَاتِلُوكُمْ ف۪يهِۚ فَاِنْ قَاتَلُوكُمْ فَاقْتُلُوهُمْۜ كَذٰلِكَ جَزَٓاءُ الْكَافِر۪ينَ
فَاِنِ انْتَهَوْا فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
وَقَاتِلُوهُمْ حَتّٰى لَا تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدّ۪ينُ لِلّٰهِۜ فَاِنِ انْتَهَوْا فَلَا عُدْوَانَ اِلَّا عَلَى الظَّالِم۪ين
“Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda savaşın, (ancak) aşırı gitmeyin. Elbette Allah aşırı gidenleri sevmez.
Onları, bulduğunuz yerde öldürün ve sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne, öldürmekten beterdir. Onlar, size karşı savaşıncaya kadar siz, Mescid-i Haram yanında onlarla savaşmayın. Sizinle savaşırlarsa siz de onlarla savaşın. Kafirlerin cezası işte böyledir.
Eğer onlar (savaştan ve küfürden) vazgeçerlerse, (şunu iyi bilin ki) Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
Fitne tamamen yok edilinceye ve din (kulluk) de yalnız Allah için oluncaya kadar onlarla savaşın. Şayet vazgeçerlerse zalimlerden başkasına düşmanlık ve saldırı yoktur.” [42]
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالَّذ۪ينَ اٰوَوْا وَنَصَرُٓوا اُو۬لٰٓئِكَ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۜ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَلَمْ يُهَاجِرُوا مَا لَكُمْ مِنْ وَلَايَتِهِمْ مِنْ شَيْءٍ حَتّٰى يُهَاجِرُواۚ وَاِنِ اسْتَنْصَرُوكُمْ فِي الدّ۪ينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ اِلَّا عَلٰى قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ م۪يثَاقٌۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪ير
وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۜ اِلَّا تَفْعَلُوهُ تَكُنْ فِتْنَةٌ فِي الْاَرْضِ وَفَسَادٌ كَب۪ير
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالَّذ۪ينَ اٰوَوْا وَنَصَرُٓوا اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقاًّۜ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يم
“Gerçek şu ki, iman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler ile (hicret edenleri) barındıranlar ve yardım edenler, işte birbirlerinin velisi olanlar bunlardır. İman edip hicret etmeyenler, onlar hicret edinceye kadar, sizin onlara hiç bir şeyle velayetiniz yoktur. Ama din konusunda sizden yardım isterlerse, yardım üzerinizde bir yükümlülüktür. Ancak, sizlerle aralarında anlaşma bulunan bir topluluğun aleyhinde değil. Allah, yaptıklarınızı görendir.
İnkâr edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur.
İman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda cihad edenler ile (hicret edenleri) barındıranlar ve yardım edenler, işte gerçek mü'min olanlar bunlardır. Onlar için bir bağışlanma ve üstün bir rızık vardır.” [43]
Buna göre; Müslümanların kendilerine saldıran kafir ve zalimlere karşı savaşmaları; hem nefsi müdafaa haklarıdır hem de üzerlerine Allah’ın yüklemiş olduğu bir yükümlülüktür, cihaddandır.
Müslümanlar eğer bu saldırıya İslam devletleri varken maruz kalmışlarsa, onu devletleri eliyle defetmeye çalışırlar. Saldırganları ülkelerinden tamamen defederler, işgal güçlerini tamamen yok ederler.
Müslümanlar eğer bu saldırıya İslam devletleri yokken maruz kalmışlarsa, onu ellerindeki imkanlar ile defetmeye çalışırlar. Saldırgan işgalci unsurları her türlü silahla acımasızca tamamen yok edebilirler. İşgalciler Müslümanların ülkelerine aileleri, ticari şirketleri vb. ile gelip Müslümanların canlarına, mallarına, çocuklarına, kadınlarına, namuslarına topyekün düşmanca saldırıyorlarsa, onların tüm unsurlarına topyekün saldırılır ve yok edilirler. Çünkü onların bu alçakça ve düşmanca saldırıları nedeni ile hiç bir insani saygınlıkları yoktur. Ancak bu saldırı, onların ülkelerindeki savaşla doğrudan alakası olmayan insanlara yapılmaz. Müslümanlar kafirler gibi çapulculuk, eşkıyalık, alçaklık, kahbelik yapmazlar. Kafirlerin ahlakı ile ahlaklanmazlar.
Zalimlerin zulmü ve saldırgan kafirlerin işgali ile mazlum, mağdur ve mustazaf olan kardeşlerimize; İslam devleti var olduğunda, devlet eliyle yardım etmek cihaddandır.
İslam devleti var olmadığında ise; o kardeşlerimize gücümüz yettiğince güvenilir yollar ve eller buldukça maddi destek boynumuzun borcudur. Bu yükümlülük, imkânlara ve güce bağlıdır. Bir mağduriyeti gidermek uğruna başka mağduriyetlere yol açmamaya bağlıdır. “Ben oradaki mazlum, mağdur kardeşlerime yardım için cihad edeceğim” diyerek, bakımları ve korunmaları üzerine farzı ayın olan / kendi asli yükümlülüğü altındaki çoluk çocuğunu ve bakıma muhtaç olan ebeveynlerini ulu orta terk edip oralara gitmek caiz olmadığı gibi bu, onlara “yardım etmek” de değildir. Bilakis yardıma muhtaç insanlar intaç etmek olur. Kaş yapayım derken göz çıkartmak olur.
Bu çerçevede o durumda olan kardeşlerimize maddi yardımlarda bulunmak, bu mümkün değilse dua etmek boynumuzun borcudur.
4- Hepsini içine alan genel anlamda cihad
Bu husustaki bazı ayet ve hadisler:
يا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَابْتَغُٓوا اِلَيْهِ الْوَس۪يلَةَ وَجَاهِدُوا ف۪ي سَب۪يلِه۪ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُون
“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının, O’na yaklaşmaya vesile arayın ve O’nun yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz.” [44]
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَنْ يَرْتَدَّ مِنْكُمْ عَنْ د۪ينِه۪ فَسَوْفَ يَأْتِي اللّٰهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُٓ اَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ اَعِزَّةٍ عَلَى الْكَافِر۪ينَۘ يُجَاهِدُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَلَا يَخَافُونَ لَوْمَةَ لَٓائِمٍۜ ذٰلِكَ فَضْلُ اللّٰهِ يُؤْت۪يهِ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَل۪يم
“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, (bilin ki) Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Onlar mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve onurludurlar. Allah yolunda cihad ederler. (Bu yolda) hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. İşte bu, Allah’ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.” [45]
وَجَاهِدُوا فِي اللَّهِ حَقَّ جِهَادِهِ
هُوَ اجْتَبَاكُمْ وَمَا جَعَلَ عَلَيْكُمْ فِي الدِّينِ مِنْ حَرَجٍ مِّلَّةَ أَبِيكُمْ إِبْرَاهِيمَ هُوَ سَمَّاكُمُ الْمُسْلِمينَ مِن قَبْلُ وَفِي هَذَا لِيَكُونَ الرَّسُولُ شَهِيدًا عَلَيْكُمْ وَتَكُونُوا شُهَدَاء عَلَى النَّاسِ فَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَاعْتَصِمُوا بِاللَّهِ هُوَ مَوْلَاكُمْ فَنِعْمَ الْمَوْلَى وَنِعْمَ النَّصِيرُ
“Allah uğrunda hakkıyla cihad edin. O, sizi seçti ve dinde üzerinize hiçbir güçlük yüklemedi. Babanız İbrahim’in dinine uyun. Allah, sizi hem daha önce, hem de bu Kur’an’da Müslüman diye isimlendirdi ki, Peygamber size şahit (ve örnek) olsun, siz de insanlara şahit (ve örnek) olasınız. Artık namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin ve Allah’a sarılın. O, sizin sahibinizdir. O, ne güzel sahip, ne güzel yardımcıdır!.” [46]
إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ ثُمَّ لَمْ يَرْتَابُوا وَجَاهَدُوا بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ أُوْلَئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَ
“İman edenler ancak, Allah’a ve Resulüne inanan, sonra şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerdir. İşte onlar doğru kimselerin ta kendileridir.” [47]
يُرِيدُونَ لِيُطْفِؤُوا نُورَ اللَّهِ بِأَفْوَاهِهِمْ وَاللَّهُ مُتِمُّ نُورِهِ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ
هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا هَلْ أَدُلُّكُمْ عَلَى تِجَارَةٍ تُنجِيكُم مِّنْ عَذَابٍ أَلِيمٍ
تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَتُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ بِأَمْوَالِكُمْ وَأَنفُسِكُمْ ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ
يَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَيُدْخِلْكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ وَمَسَاكِنَ طَيِّبَةً فِي جَنَّاتِ عَدْنٍ ذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
وَأُخْرَى تُحِبُّونَهَا نَصْرٌ مِّنَ اللَّهِ وَفَتْحٌ قَرِيبٌ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ
“Onlar ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar. Hâlbuki kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır.
Müşrikler istemeseler de dinini bütün dinlere üstün kılmak için Resulünü hidayet ve hak ile gönderen O'dur.
Ey iman edenler! Sizi elem dolu bir azaptan kurtaracak bir ticaret göstereyim mi size?
Allah’a ve peygamberine inanır, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihat edersiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin için çok hayırlıdır.
(Bunu yapınız ki) Allah, günahlarınızı bağışlasın, sizi içinden ırmaklar akan cennetlere ve Adn cennetlerindeki güzel meskenlere koysun. İşte bu büyük başarıdır.
Seveceğiniz başka bir kazanç daha var: Allah’tan bir yardım ve yakın bir fetih. Mü’minleri müjdele!.” [48]
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ جَاهِدِ الْكُفَّارَ وَالْمُنَافِق۪ينَ وَاغْلُظْ عَلَيْهِمْۜ وَمَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُۜ وَبِئْسَ الْمَص۪ير
“Ey Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacağı yer cehennemdir. Ne kötü varılacak yerdir orası!.” [49]
Resulullah sallallahu aleyhi vesellem’den şunlar rivayet edilmiştir:
إِنَّ الْمُؤْمِنَ يُجَاهِدُ بِسَيْفِهِ وَلِسَانِهِ
“Mümin, kılıcı ve dili ile cihad eder" [50]
“Ebû Zer radıyallahu anhu şöyle dedi:
–Yâ Resûlallah! Hangi amel daha faziletlidir? diye sordum. Dedi ki:
الإيمَانُ بِاللَّهِ وَالجِهَادُ في سبِيلِهِ
“Allah'a iman ve Allah yolunda cihaddır." [51]
Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh' den rivayet edildiğine göre, bir adam Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem' e gelerek:
–İnsanların hangisi daha üstündür? diye sordu. Resulullah dedi ki:
مُؤْمِنٌ يُجَاهِدُ بِنَفْسِهِ ومالِهِ في سبِيلِ اللَّهِ
“Allah yolunda canıyla ve malıyla cihad eden mü’min kimsedir” Adam: -Sonra kimdir? diye sordu. Resulullah dedi ki:
مُؤْمِنٌ في شِعْبٍ مِنَ الشِّعابِ يعْبُدُ اللَّه ، ويَدَعُ النَّاسَ مِنْ شَرِّ هِ
"Bir vadiye çekilip Allah'a ibadet eden ve insanları şerrinden uzak tutan mü’min kimsedir."[52]
“Ebû Ümâme radıyallahu anh' den rivayet edildiğine göre, sahâbeden bir adam:
–“Yâ Resûlallah! Seyahata çıkmam için bana izin ver”, dedi. Bunun üzerine Nebî sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
إنَّ سِياحةَ أُمَّتي الجِهادُ في سبيلِ اللَّهِ ، عَزَّ وجلَّ
"Şüphesiz ki ümmetimin seyahati Azîz ve Celîl olan Allah yolunda cihaddır". [53]
“Enes radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
المُشرِكينَ بِأَموالِكُمْ وأَنْفُسِكُم وأَلسِنَتِكُمجاهِدُوا
"Müşriklere karşı mallarınızla, canlarınızla ve dillerinizle cihad ediniz." [54]
Muaz b. Cebel yoluyla Resulullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle dediği rivayet edilmiştir:
عَمُودُ الْإِسْلَامِ وَذُرْوَةُ سَنَامِهِالْجِهَادُ
“Cihad, İslam’ın direği ve tepesinin zirvesidir.” [55]
Abdullah b. Mes’ûd yoluyla Resulullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle dediği rivayet edilmiştir:
مَا مِنْ نَبِيٍّ بَعَثَهُ اللَّهُ فِي أُمَّةٍ قَبْلِي إِلَّا كَانَ لَهُ مِنْ أُمَّتِهِ حَوَارِيُّونَ وَأَصْحَابٌ يَأْخُذُونَ بِسُنَّتِهِ وَيَقْتَدُونَ بِأَمْرِهِ ثُمَّ إِنَّهَا تَخْلُفُ مِنْ بَعْدِهِمْ خُلُوفٌ يَقُولُونَ مَا لَا يَفْعَلُونَ وَيَفْعَلُونَ مَا لَا يُؤْمَرُونَ فَمَنْ جَاهَدَهُمْ بِيَدِهِ فَهُوَ مُؤْمِنٌ وَمَنْ جَاهَدَهُمْ بِلِسَانِهِ فَهُوَ مُؤْمِنٌ وَمَنْ جَاهَدَهُمْ بِقَلْبِهِ فَهُوَ مُؤْمِنٌ وَلَيْسَ وَرَاءَ ذَلِكَ مِنْ الْإِيمَانِ حَبَّةُ خَرْدَلٍ
“Allah benden evvel hiç bir ümmete bir nebi göndermemiştir ki, ümmet içinde kendisine yardımcı olan havarîlere, sünnetine göre hareket eden ve emirlerine itaat eden ashaba / dostlara sahip olmamış olsun. Sonra bunları bir nesil takip eder. Onlar yapmadıklarını söyler, emredilmeyen işleri yaparlar. Bunlarla; eli ile fiilen cihad eden mü’mindir, dili ile cihad eden mü’mindir, kalbi ile cihad eden mü’mindir. Bunun dışında kalanların hardal tanesi kadar da olsa imanları yoktur." [56]
İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Resulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle derken işittim:
إِذَا تَبَايَعْتُمْ بِالْعِينَةِ وَأَخَذْتُمْ أَذْنَابَ الْبَقَرِ وَرَضِيتُمْ بِالزَّرْعِ وَتَرَكْتُمْ الْجِهَادَ سَلَّطَ اللَّهُ عَلَيْكُمْ ذُلًّا لَا يَنْزِعُهُ حَتَّى تَرْجِعُوا إِلَى دِينِكُمْ
“Îyne usulü ile alış veriş yaptığınız, öküzlerin kuyruğuna tutunup ziraatçılıkla geçinmeye razı olduğunuz ve cihadı terk ettiğiniz vakit, Allah sizin üzerinize zilleti musallat eder de dininize dönene kadar onu üzerinizden sıyırıp almaz!” [57]
İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Resulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle derken işittim:
إِذَا يَعْنِي ضَنَّ النَّاسُ بِالدِّينَارِ وَالدِّرْهَمِ وَتَبَايَعُوا بِالْعَيْنِ وَاتَّبَعُوا أَذْنَابَ الْبَقَرِ وَتَرَكُوا الْجِهَادَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ أَنْزَلَ اللَّهُ بِهِمْ بَلَاءً فَلَمْ يَرْفَعْهُ عَنْهُمْ حَتَّى يُرَاجِعُوا دِينَهُمْ
“İnsanlar dirhem ve dinarı esirgeyip / cimrilik edip, îyne ile alışveriş (dolaylı yolla faizli satış) yapıp, öküzlerin kuyruklarına takılıp (ziraatla mesgul olup) Allah yolunda cihadı terk ettiklerinde, Allah onların üzerine öyle bir zül / zillet indirir ki, tekrar dinlerine dönmedikçe, o zillet onların üzerinden kalkmaz.” [58]
Ubade bin es-Samit radiyallahu anh şöyle dedi:
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
وَجَاهِدُوا النَّاسَ فِي اللَّهِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى الْقَرِيبَ وَالْبَعِيدَ وَلَا تُبَالُوا فِي اللَّهِ لَوْمَةَ لَائِمٍ وَأَقِيمُوا حُدُودَ اللَّهِ فِي الْحَضَرِ وَالسَّفَرِ وَجَاهِدُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَإِنَّ الْجِهَادَ بَابٌ مِنْ أَبْوَابِ الْجَنَّةِ عَظِيمٌ يُنَجِّي اللَّهُ تَبَارَكَ وَتَعَالَى بِهِ مِنْ الْغَمِّ وَالْهَمِّ
“Uzak olsun, yakın olsun Allah Tebareke ve Teala için insanlarla cihad ediniz ve Allah yolunda hiç kimsenin kınamasına aldırmayınız. Hazarda ve seferde Allah’ın hudutlarını ikame ediniz. Allah’ın yolunda cihad ediniz! Kuşkusuz ki cihad, cennet kapılarından çok büyük bir kapıdır. Allah Tebâreke ve Teâlâ cihad sebebiyle üzüntü ve hüzünden kurtarır.” [59]
-- Kadın için; çocukların bakımı, eşinin ve evdeki diğer büyüklerin hizmeti, evin diğer bilinen işleri gibi evin içindeki vazifelerini yapması, (kıtal anlamında) cihad ameline eşit kılınmıştır.
Zira Nebi Sallallahu Aleyhi Vesellem’den Enes Radıyallahu Anhu yolu ile şu rivayet edilmiştir:
“Kadınlar Resulullah’a gelerek dediler ki; ‘Ey Allah'ın Rasûlü, erkekler bizden ayrı olarak (kıtal anlamında) cihâd ediyor biz ise cihâd edemiyoruz. Bizim için Allah yolunda cihâd edenlerin ameline ulaşabilmemizi sağlayacak bir amel yok mu?’ Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem buyurdu ki:
مِهْنَةُ إِحْدَاكُنَّ فِي بَيْتِهَا تُدْرِكُ عَمَلَ الْمُجَاهِدِينَ فِي سَبِيلِ اللهِ
“Sizlerden birisinin evindeki vazifesi; Allah yolunda cihâd edenlerin amelinin derecesine ulaşır.” [60]
--Kabul olunmuş bir hacc cihad olarak isimlendirilmiştir:
Aişe Radıyallahu anha’dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Ya Rasulallah ! Siz cihadı en faziletli amel olarak görüyorsunuz. Biz de cihada çıkamazmıyız?” Bunun üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur :
لكن أفضل الجهاد حج مبرور
“Fakat cihadın en faziletlisi makbul bir hacc’dır.”[61]
-- Anne ve babaya hizmet etmek cihad olarak isimlendirilmiştir:
Abdullah İbni Amr r.a dan. Dedi ki:
جاءَ رجلٌ إلى النَّبيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيهِ وسَلَّم يستأذنُهُ في الجهادِ فقال: ألكَ والدانِ ؟ قال : نعم، قال : ففيهِما فَجاهدْ
“Bir adam Resulullah Sallallahu Aleyhi vesellem’e gelerek cihad için izin istedi. Resulullah Sallallahu Aleyhi vesellem o adama: Senin annen ve baban var mı? dedi. Adam: “evet “ deyince, Resulullah Sallallahu Aleyhi vesellem buyurdu ki: “o halde onların uğruna cihad et / (Sen cihadını annene ve babana hizmet ederek yap).” [62]
Cihad; Hayatın Tamamını Kapsayan Tevhid Akidesinin Ameli Yönüdür
Bu nasların bütünlüğüne bakıldığında görülmektedir ki, cihad; Allah yolunda kıtal / savaş anlamıyla, sözlü olarak fikri mücadele anlamıyla ve nefisle mücadele anlamıyla bir bütündür ve hayatın tamamını kapsamaktadır. Cihadın bu anlamlarından hiç birisi diğerini nefyetmez, diğerinin yerini doldurmaz. Hiç birisi uğruna diğeri ihmal edilmez. Hepsinin ahval ve zurufu farklıdır. Ahval ve zurufuna göre hepsini yerine getirmek şeri bir vecibedir.
Cihadın bütün anlamlarının merkezi; في سبيل الله “Fî sebîlillah” / “Allah yolunda”, إعلاء كلمة الله “ İ’lâi kelimetillah / Allah’ın Kelimesini / sözünü yüceltmek / en üstün kılmak / egemen kılmak davasını yürütmektir. Bu dava ise hayatın tamamını kapsamaktadır.
İşte Müslümanlarda genel olarak bu cihad anlayışı unutulmuş ve bilhassa son üç asırdır cihad genel anlamıyla terk edilmiştir. Son üç asırdır Müslümanlar hep nefsi müdafaa anlamında kıtaller / savaşlar ile meşgul olmuşlardır. Bazı istisnalar dışında, aliminden cahiline, yöneticisinden yönetilenine Müslümanların genelinde cihad ruhu yok olmaya yüz tutmuştur, dolayısıyla da cihad ameli terk edilmiştir. Bunun neticesi olarak da Resulullah sallallahu aleyhi vesellem’in haber verdiği zillet Müslümanların başına musallat olmuştur.
Yukarıda geçen naslarda görüldüğü gibi; Cihad iman ile birlikte zikredildiği gibi, Cihadı terk etmek de “dini terk etmek” olarak vasf edilmiştir. Nitekim yukarıda cihadın İslam akidesi olan Kelimei Tevhid’in ameli yönü olduğuna değinmiştik. Buna göre cihadı terk etmek imanın ameli yönünü yani dini terk etmek olmaktadır. İmansız amel ruhsuz ceset gibidir. Bilhassa günümüzde de bu sergilenmektedir. İslami bazı ameller işlenmektedir fakat ruhtan yoksun geleneksel adetler gibi işlenmektedirler. İşte bu vahim ve zelil durumdan kurtulmak ve tekrar izzet bulmaları için; Müslümanım diyen insanların, yeniden Allahu Teala’nın istediği şekilde iman edip, yaşamlarını cihad ruhu üzerinde inşa etmeleri gerekmektedir. Hayatın her alanında في سبيل الله “Fî sebîlillah” / “Allah yolunda”, إعلاء كلمة الله “ İ’lâi kelimetillah / Allah’ın Kelimesini / sözünü yüceltmek / en üstün kılmak / egemen kılmak davasını yürütmeyi merkeze oturtmalıdırlar. İşte o zaman Allahu Teala’nın yardım ve nusretine müstehak olurlar.
Evet; Mü’min için hayat; iman ve cihaddır.
Teröre kaynaklık ve yataklık yapan, zemin oluşturan kültür ve ideoloji asla İslam değildir, bilakis Batı kültürü ve ideolojileridir. Zira Fransız ihtilalinden sonra şimdiki formatına ulaşmış olan Batı kültürü ve yaşam tarzı, Komünizm ve Kapitalizm gibi insanlığın başının belası olmuş fitne, fesad, zulüm ideolojilerini üretmiştir. Nitekim Komünizim anarşi ve terörü yayılma yöntemi olarak benimsemiştir. Kapitalizm de “kaostan yeni düzen çıkartma” ilkesi ile sürekli kriz, fitne, çatışma, kaos ve terör çıkartmayı sömürü için üslup olarak benimsemiştir. Yani ister komünizm ile olsun ister kapitalizm ile olsun terörü üreten ve terörizimle beslenen Batı kültürüdür.
Evet, terör bir insanlık suçudur. Günümüzdeki asıl teröristler de küresel ve ulusal kapitalist güçler ve onların eli altındaki “devlet” denilen taguti örgütlenmelerdir. Taşeron örgütlere bakarak oraya takılıp kalıp bu gerçeği göz ardı etmemek gerekir.
Mevcut devletler “terörle mücadele” adı altında asimetrik bir savaş yaptıklarını itiraf etmektedirler. Yani aslında sömürgeci devletler birbirleri ile sömürü pastasının paylaşımı üzerine kavga yapıyorlar. İşte bu kirli-pis savaşlarında birbirlerine karşı “terör” silahını kullanmaktadırlar. Faturasını da ortak düşman olarak gördükleri ve şu anda devleti olmayan “garip” durumda olan İslam’a biçmektedirler.
Bu bağlamda cihad, terör ile özdeşleştirilmeye çalışmaktadırlar. Terörün, İslam’ın devlet olma içeriğinden ve cihad düşüncesinden kaynaklandığı algısı oluşturmaya çalışmaktadırlar.
Tagutlar, kafirler, müşrikler, zalimler, Allah ve Resulü’nün, İslam’ın ve müslümanların düşmanları mucrimler Allahu Teala’nın kesin emri olan cihaddan elbetteki hoşlanmazlar ve hoşlanmayacaklardır. Çünkü cihad onların fitne, zulüm, fesad ve terör mekanizması olan devletlerini ortadan kaldırıp sadece Allah’ın sözünün / dini İslam’ın hakim kılınmasını hedeflemektedir.
Onun için İslam’ın bu güzide hükmünü unutturmak yada saptırmak yada karalamak için bin bir türlü üslup kullanmaktadırlar. Cihadı terör olarak göstermek çabaları da bu üsluplardandır.
Gerçekte ise, cihad terör değildir, terör de cihad değildir.
Yukarıda geçen ayet ve hadislere göre cihad:
* Sadece kıtal / savaş değildir
* Sadece intikam almak savaşı değildir
* Sadece toprak ve ganimet elde etmek savaşı değildir
* Sadece ülkeyi / vatanı savunmak savaşı değildir.
* Kafir avına çıkmak değildir
* Cihad Terör değildir, terör de cihad değildir.
* Allah’ın emir ve nehiylerini heva ve hevese üstün kılmak için nefisle mücadele etmek de cihaddır.
* Ülkeleri feth edip Allah’ın kelimesini / İslam Dinini hakim kılmak için fetih cihadı sadece İslam Devleti yoluyla yapılır. Fert ve grupların işi değildir.
* Nefsi müdafaa cihadı zaten kaçınılmaz bir durumdur. Bütün Müslümanlar güç ve imkanları nispetinde, asli sorumluluklarını terk etmeksizin, başka maduriyetlere yol açmayacak şekilde, bu durumdaki Müslüman kardeşlerine katkı sağlamakla yükümlüdürler.
* Resulullah sallallahu aleyhi vesellem’in Mekke’de yaptığı gibi; في سبيل الله “Fî sebîlillah” / “Allah yolunda”, إعلاء كلمة الله “İ’lâi kelimetillah / Allah’ın Kelimesini / sözünü yüceltmek / en üstün kılmak / egemen kılmak davasını sözle fikri mücadele ile yürütmek de cihaddır. İslam Devletini yani Raşidi Hilafet Devletini kurmanın yolu, işte bu yoldur, silahlı kıyam / ayaklanma / devrim, savaş değildir, terör asla değildir.
Sözlerimi sözlerin en güzeli ile bitirmek istiyorum:
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَابْتَغُٓوا اِلَيْهِ الْوَس۪يلَةَ وَجَاهِدُوا ف۪ي سَب۪يلِه۪ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُون
“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının, O’na yaklaşmaya vesile arayın ve O’nun yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz.” [63]
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَنْ يَرْتَدَّ مِنْكُمْ عَنْ د۪ينِه۪ فَسَوْفَ يَأْتِي اللّٰهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُٓ اَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ اَعِزَّةٍ عَلَى الْكَافِر۪ينَۘ يُجَاهِدُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَلَا يَخَافُونَ لَوْمَةَ لَٓائِمٍۜ ذٰلِكَ فَضْلُ اللّٰهِ يُؤْت۪يهِ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَل۪يم
“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, (bilin ki) Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Onlar mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve onurludurlar. Allah yolunda cihad ederler. (Bu yolda) hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. İşte bu, Allah’ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.” [64]
وَجَاهِدُوا فِي اللَّهِ حَقَّ جِهَادِهِ
هُوَ اجْتَبَاكُمْ وَمَا جَعَلَ عَلَيْكُمْ فِي الدِّينِ مِنْ حَرَجٍ مِّلَّةَ أَبِيكُمْ إِبْرَاهِيمَ هُوَ سَمَّاكُمُ الْمُسْلِمينَ مِن قَبْلُ وَفِي هَذَا لِيَكُونَ الرَّسُولُ شَهِيدًا عَلَيْكُمْ
وَتَكُونُوا شُهَدَاء عَلَى النَّاسِ فَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَاعْتَصِمُوا بِاللَّهِ هُوَ مَوْلَاكُمْ فَنِعْمَ الْمَوْلَى وَنِعْمَ النَّصِيرُ
“Allah uğrunda hakkıyla cihad edin. O, sizi seçti ve dinde üzerinize hiçbir güçlük yüklemedi. Babanız İbrahim’in dinine uyun. Allah, sizi hem daha önce, hem de bunda (Kur’an’da) Müslüman diye isimlendirdi ki, Peygamber size şahit (ve örnek) olsun, siz de insanlara şahit (ve örnek) olasınız. Artık namazı dosdoğru tam kılın, zekâtı verin ve Allah’a sarılın. O, sizin sahibinizdir. O, ne güzel sahip, ne güzel yardımcıdır!.” [65]
AHMED KILICKAYA
www.islamiyontem.net
[1] Fussilet 14
[2] Yusuf 40
[3] Yâsin 60-61
[4] Nahl 36
[5] Zümer 17
[6] Sebe’ 28
[7] A’raf 158
[8] Saff 9
[9] Tevbe 32-33
[10] Enfâl 38-40
[11] Zâriyât 56
[12] Hicr 99
[13] En’am 162
[14] Ankebût 8
[15] Lokman 15
[16] Ankebût 69
[17] Furkân 52
[18] Ahmed Müsned : 3 / 19 . 10759 , S.Cami’us Sağîr: 1100
[19] Müslim, İman 80; Ahmed bin Hanbel, I/458, 461
[20] Müsned Ahmed 22826
[21] Ankebût 6
[22] Yûsuf 53
[23] Şems 7-9
[24] S.Cami’us Sağîr: 1.C.1099
[25] Tirmizi, Feza’iü’l cihad 2
[26] Tevbe 38-41
[27] Bakara 216
[28] Nisa 76
[29] Bakara 193
[30] Tevbe 29
[31] Tevbe 111
[32] Nisa 71-74
[33] Tevbe 123
[34] Enfâl 72
[35] (Gâşiye 21-22) Müslim 32
[36] Müslim, İmâre 158.Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cihâd 18; Nesâî,
Cihâd 2
[37] Buhârî, Cihâd 15; Müslim, İmâre 149-151
[38] Ebu Davud 2171
[39] Hac 39-40
[40] Nisa 75
[41] Tevbe 36
[42] Bakara 190-193
[43] Enfal 72-74
[44] Maide 35
[45] Maide 54
[46] Hacc 78
[47] Hucurât 15
[48] Saff 8-14
[49] Tahrim 9, Tevbe 73
[50] Müsned Ahmed 15225
[51] Buhari, Itk 2, Keffârât 6; Müslim, Îmân 136
[52] Buhârî- Cihâd 2, Rikâk 34; Müslim- İmâre 122-123
[53] Ebû Dâvûd, Cihâd 6
[54] Ebû Dâvûd, Cihâd 18. Ayrıca bk. Nesâî, Cihâd 2, 48
[55] Müsned Ahmed 21036
[56] Müslim 71, İman 20
[57] Sünen Ebu Davud 3003, Albânî Silsiletu’l-Ehadîsi’s-
Sahiha11
[58] Müsned Ahmed 4593
[59] Müsned Ahmed 21641
[60] Şu’ub al-İman, El-Mu’cemu’l-Evsat
[61] Buhari 2634
[62] Tirmizi 1722
[63] Maide 35
[64] Maide 54
[65] Hacc 78