Demokrasi İslâm’a Hakarettir

 

Yaşadığımız asırda pek çok Müslüman düşünür, entelektüel ve yazar büyük bir zihin bulanıklığı içerisinde olduğundan ve bilinç altlarında kalan İslâmî düşünceyi göstermek, uygulamak ve eylemselleştirmede pasif davrandıkları gerçeğini gördüğümüz için herkesin bildiği veya bildiğini düşündüğümüz fakat ifşa etmeyi konjonktüre uygun görmediği ve böyle devam ettiği müddetçe zındıkanın modern bir hâlde dimağları kuşatacağı endişesinden hareketle bazı hakikatleri yeniden gür bir seda ile ifade etmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Burada demokrasinin kelime ve terim anlamlarını veya tarihsel gelişimi içinde Aiol, İon ve Dor medeniyetleri şeklinde inkişaf eden Eski Yunan kültür ve medeniyetinde demokrasinin nasıl ortaya çıktığını ve bu sistemin Roma Cumhuriyetinde ve akabinde kurulan Ceneviz ve Venedik Cumhuriyetlerinde nasıl geliştiğinden bahsedecek değiliz.

Demokrasinin İslâm dışı bir sistem olduğunu ve İslâmî sistem ile bağdaşmayacağını bugün hâlâ tartışıyor olmamız, bizim buna yeterince ehemmiyet vermememizden ve özellikle de baskı ve şiddet dönemlerinde demokrasiyi bir kurtuluş aracı olarak görme gibi bir yanılgıya düşmemizden kaynaklanmaktadır. Böyle bir hata yapmamız neticesinde demokrasinin, İslâmî düşünceyi benimsemiş insanları nasıl tahrif ettiğini de açık bir şekilde müşahede edebiliyoruz.

Yukarıda belirttiğim gibi İslâmî sistemi benimsediği hâlde demokrasinin olanaklarını İslâmî hizmete verdiği faydadan etkilenerek demokrasi taraftarı olan veya hiç değilse demokrasiyi beyhude yere İslâmî sistemde arayan yahut demokrasiyi bir araç olarak gördüğü hâlde zamanla onun en büyük savunucusu durumuna gelen düşünür ve yazarlar, farkında olarak veya olmayarak İslâmî düşünce yöntemini tahrif ediyorlar.

İslâm’ın kendisi nasıl ki fıtrî bir sistem, temiz bir nizam ise yöntemlerinin de temiz ve fıtrî olması zaruridir. Buna göre İslâmî düşünce sistemi nasıl ki Allah ve Rasûlü’nün emirleri doğrultusunda şekilleniyorsa yöntemin yani metodolojinin de İslâmî düşünceye uygun bir şekilde olması icap eder. Yöntem ile düşünceyi birbirinden ayıramayız. Hatta yöntem de İslâmî düşüncenin bizzat kendisi gibi önemli ve saygındır. Buna göre demokrasi dini tıpkı diğer sapkın dinler gibi araç, vasıta dahi yapılamaz. Bu durum, takiyye yönteminden daha şiddetli bir tahrifattır.

Yöntemin ve İslâmî düşüncenin birbirinden ayrılmazlığını Rasûlullah’ın hayatında, tebliğ sisteminde açık bir şekilde görebiliriz. Bunun detayını sirette ve pek çok ayette de görebiliriz.

En geniş anlamı ile demokrasi bireysel özgürlüklerin ve toplumsal gerçekliğin ışığı altında fikir ve eylem hürriyeti ve bireylerin hiçbir şekilde başka sistemlerin boyunduruğunda bulunmaması hâli ve hakikatlerin çoğunluğa kurban edildiği düşünce sistemidir. Buna göre demokrasinin kendisine göre kuralları, normları, haramları ve sevapları vardır. Dolayısıyla demokrasi, beşerin oluşturduğu ve kaynağını ilahî sistemden almayan insan yapımı bir nizam ve sahta ilahları olan bir dindir. Burada dikkat etmemiz gereken en önemli nokta cumhuriyet sistemi ile demokrasinin farklı alanlara münhasır olmasıdır. Cumhuriyet devlet reisinin seçilme yöntemini halkın reyine ve reyin çokluğuna has kılan bir yöntemdir. Demokrasi ise başlı başına bir nizam, hayata bakış şekli ve bireyin dünya görüşüdür. Bundan dolayı demokrasi, dinin etkinlik alanını içine alarak onun hak ve salahiyetlerini tanımadan kendi hak ve salahiyetlerini oluşturur.

İslâm ise kaynağını Allah’tan alan, Allah ve Rasûlü’nün emirleri ile şekillenen insana var oluş gayesini açıklayan, en büyük hakikatleri ifşa eden ve adaletin yegane kaynağı olan ilahî bir nizam ve bütün beşeri dinleri reddeden ve geçerli olan tek dindir.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi yapılan en büyük hatalardan biri de yöneticinin seçilme işini düzenleyen cumhuriyet ile başlı başına bir hayat nizamı olan demokrasinin bilerek karıştırılması olayıdır. Bununla birlikte modern zamanlarda cumhuriyet ile demokrasi etle tırnak olmuş, demokratik cumhuriyet şeklinde kendisini geliştirmiştir.

Biz cumhuriyeti yöneticinin yani emirin seçilme şekli olarak algılıyoruz. Bunun İslâmî düşüncedeki geçerliliği ayrı bir tartışma konusudur. Fakat demokrasinin hayat nizamı olarak beşerî bir din şeklinde ortaya çıkması hadisesini görmezden gelemeyiz ve bu durumun İslâmî düşünceyi nasıl tahrif ettiğini de düşünmeden edemeyiz.

Ahzab 36’da ifade edilen “Allah ve Resûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mü’min erkek ve hiçbir mü’min kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah’a ve Resûlü’ne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır.” ayeti ile pek çok ayette belirtilen Allah ve Rasûlü’ne itaatın İslâm dininin esası olduğu hakikati başka şekilde düşünmeye mahal bırakmaz ve beşeri din ve ideolojileri toptan reddeden kelime-i tevhidi kalbine nakşedenleri sapıklığa düşürmez.

“Şüphesiz Allah katında din İslâm’dır. Kitap verilmiş olanlar, kendilerine ilim geldikten sonra sırf, aralarındaki ihtiras ve aşırılık yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah’ın âyetlerini inkâr ederse, bilsin ki Allah hesabı çok çabuk görendir. Âl-i İmrân 19)” ayetinde ifade edilen din olan İslâm nasıl ki tek ilahî din ise diğer dinler de beşerîdir ve sapkın ideolojiler ve nizamların bütünüdür.

Allah ve Rasûlü’ne itaat ile etme ile şekillenen İslâm hem dünya hayatındaki mutlak adaletin hem de ahiret hayatındaki sonsuz mutluluğun reçetesidir. Bundan dolayı, bu kritere uyan yöneticiler caizdir.

“Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e ve sizden olan ululemre (idarecilere) de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah'a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız- onu Allah'a ve Resûl'e (sünete) götürün (onların talimatına göre halledin); bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir. Nisâ’ 59.”

Yakın tarihimizde cehaletin verdiği en güzel örneklerden biri olan İslâm Demokrasi Partisi gibi düşünce sistemi ve adı ile açıktan İslâm’a hakaret eden bir garabetin ortaya çıkması, günümüzde demokrasi ile İslâm’ı bağdaştırmaya çalışan bilinçli hareketten daha çok tehlikeli değildi.

Bugün demokrat Müslüman kavramı ile kast edilen şey putperest Müslüman ile kast edilen şeyden farksız değildir. Bir insan ya Müslüman’dır yahut Gayrimüslimdir. Gayrimüslimliğin içinde bütün beşerî dinler ve ehl-i kitap olarak bilinen zümreler mevcuttur.

Bütün bunları belirttikten sonra günümüzün Müslüman yazar ve düşünür olarak takdim edilen şahsiyetlerine bakalım.

Medyada neşvünema eden pek çok Müslüman yazar demokrasi ile İslâm arasında sıkışmış, bazen demokrasinin kriterlerini alan bazen İslâm’ın kurallarına göre konuşan çelişkili bir konumda ömrünü tüketen bir garip taifedir.

Keşke İslâm’ın garipleri olsalardı. Maalesef arada kalmışlığın, ezilmişliğin, çıkar yol olarak demokrasi dini ile İslâm dinini birleştirmeye çalışarak tatmin olmaya çalışmanın verdiği bir geçici rahatlık içinde kitlelere kötü bir çığır açmakta ve belki iyi niyetlerle tahrifatın boyutlarını büyütmektedirler.

Bugün İslâm’a yapılabilecek en büyük ihanetlerden biri demokrasinin İslâm’ın özünde var olduğu iftirasını atmaktır. Bilerek veya bilmeyerek şirk bataklığında sürüklenen insanlar için şunu demeliyiz ki cehalet büyük şirkte mazeret olamaz.

Modern çağların Müslüman yazarları özellikle de medyada yer edinenlerin pek çoğu demokrasiyi sadece bir geçici aygıt olarak gördüklerini söyleyerek onun ölçülerine göre hareket etmekte ona göre konuşup ona göre yazmakta hatta ona göre yaşamaktadır. Bu aygıt onlar için zaman içinde başvurulacak yegâne ölçüt ve yegâne nizam hâline gelmiş olmasına rağmen hâlâ demokrasinin geçici bir vasıta olduğundan bahsedebilmektedirler. Bu yanılgı onları kuşatmış, hayatlarının tek düsturu hâline gelmiştir. Bundan kurtulmanın tek yolu geçici veya sürekli, araç veya yöntem, hedef veya hayat bütün bir fikriyatın İslâmîleşmesi, bütünüyle İslâm’a teslim olmasıdır. Kurtuluş ancak ve ancak İslâm’dadır.

Ama sadece İslâm’da..

 

Mustafa Durdu 

21 Ağustos 2013  HABERVAKTİM

mustafadurdu@yahoo.com

www.islamiyontem.net

Paylaş :




WhatsApp