Demokrasi, İslam Devletine Götürmez

 

 

 

Cezayir'deki asker-destekli darbe, pekçoklarınca sürpriz olarak karşılanmasına rağmen, hiçte öyle umulmadık bir gelişme değildi.

 

Crescent International Editorial, 1-15 Şubat 1992

Çev.: M.Kürşad ATALAR

 

Seçimlerin 26 Aralık’taki ilk turunda İslâmî Selamet Cephesi'nin halk desteği ile muzaffer çıkması, kurulu düzenin hesapları­nı altüst etmişti. İktidar Partisi (FLN) FIS'in apaçık zafe­rini gölgelemek için her yolu denemişti. Buna rağmen, müslüman kitleler bu çabaları boşa çıkarabildiler. Dü­nyanın hiçbir yerinde yönetimi elinde tutan seçkinler, iktidarı kendi arzularıyla bırakmamışlardır. Cezayir'in bir istisna olabileceğini sanmak ise işin tabiatını anla­mamak olur.

 

Cezayir Ordusu, statükoyu koruma ve sağlama alma amacıyla bu darbeyi gerçekleştirdi, zira onlar bu iş için eğitilmişlerdi. ‘Üçüncü Dünya’ ülkelerinde hakim olan ordular, dış düşmanlara karşı savaşma yerine, kendi talihsiz halklarını baskı altında tutmayı alışkanlık haline getirmişlerdir. Bu, özellikle, ordunun İslâmî hareketi terörize etmekte kullanıldığı Orta Doğu'da doğrudur. Cezayir'de ise FLN resmî parti ola­rak hareket etmesine rağmen, gerçekte ülkeyi yöneten orduydu. FLN otoritesinin son kırıntılarını da yitirince ordu hiç vakit kaybetmeden dişlerini halka geçiriverdi.

 

Bu korsanlık eylemine karşı Batı'nın tepkisi, renk vermek istememelerine rağmen, olayı sevinçle karşıla­mak olmuştur. Batının 'demokratik süreç' olarak tanım­ladığı şeyin sekteye uğratılmasını mahkum etme çaba­larının çok ötesinde, batılı kitle-iletişim araçlarınca FIS'in kadın haklarını tehdit ettiğine dair modası geç­miş hikayeler yeniden piyasaya sürüldü. Kampanya öy­lesine titizlikle uygulanıyordu ki, sanki suçlu Ordu değil, FİS’ti. Batının Cezayir’de FİS'e karşı takındığı ikiyüzlü tutum, geçen Ağustos’ta Mikhail Gorbaçov geçici ola­rak iktidardan uzaklaştırıldığında takındıkları tutumla karşılaştırıldığında tam bir tezat teşkil ediyordu. Batı Gorbaçov'un düşürülüşünde pişmanlık duyarken, FIS darbeye maruz kalınca seviniyordu. Üstelik Gorbaçov 'seçilmemişti' fakat her ne kadar birkaç ay sürmüşse de, Gorbaçov'un iktidarda kalması, Batının işine geliy­ordu, çünkü darbeyi gerçekleştirenler Amerikan planla­rını altüst edebilirdi. Cezayir'de ise, durum tümüyle farklıydı.

 

Bununla birlikte, Cezayir'deki darbe iki temel nok­tanın hiçbir aykırı yoruma imkan bırakmayacak ölçüde ortaya çıkmasına yardım etmiştir: Batı'nın demokrasi konusunda takındığı ikiyüzlü tutum ve seçim süreci iz­lenerek bir İslam Devleti'nin kurulamayacağı hususu. İkincisi ilkinden daha önemlidir. Seçimlerin en temel özelliği statükoyu koruma ve güçlendirmektir. Seçimler, aynı seçkinler grubu içinde yarışan farklı fraksiyonlar arasında düzenlenirler. Bu dairenin dışında yeralanlar, ya bu sürece katılmaktan alıkonulmuşlar, ya da tüm seçim sistemi öylesine titizlikle düzenlenmiştir ki, baş­kalarının iktidara gelmesi imkansızlaştırmıştır. Buna rağmen, Cezayir Olayı'nın gösterdiği gibi bazı yanılgılar da olmuştur. Eğer İslâmî Hareket sandıktan başarı­yla çıkmışsa, ordu süreci kesintiye uğratmak için daima hazırdır. Eğer FIS'ın iktidara gelişine izin verilmiş olsay­dı dahi, ordu, Devlet Başkanı ve FLN'nin denetimindeki bürokrasinin yönlendirmeleriyle, ortaya çıkan yeni tablo­dan da rahatsız olurdu. Böylesi bir düzenleme durumunda, FLN'nin yıllarca birikmiş günahlarının faturası FİS'e, yani İslâm'a çıkarılmış olurdu.

 

Darbenin yapılmasıyla, ordu aslında FİS'e çok büyük bir iyilikte bulundu. Bu hareket, laik düzenin şemsiyesi altında ne idüğü belirsiz seçim süreci yoluyla İslâm Devleti'nin kurulabileceğini düşünenlerin kafala­rındaki şüphelerin tümüyle yokolmasına yardım etmiş olmalıdır. Çağdaş dünyada müslümanların yaşadıkları diğer tecrübeler de göstermiştir ki, bir İslâm Devleti kur­manın olmazsa olmaz şartı bir İslâm Devrimi gerçek­leştirmektir. Ordunun müdahalesi bu gerçeği bir kez daha teyid etmiştir. Cezayir ordusu, tıpkı İran'da olduğu gibi, sokak gösterileri sonucunda kitlelerin iktidarı ele geçirmesi suretiyle etkisiz hale getirilmedikçe, darbe tehlikesi daima varolacaktır.

 

Ordu-destekli rejimin daha ne kadar iktidarı elinde tutabileceği sorusu, tahmin edilmesi güç bir sorudur, fakat bu sürenin uzun olmayacağı da kesindir. Laik Partiler ise -FLN ve sosyalistler- kendilerini darbecile­rin şerrinden kurtardılar. FIS taraftarlarını bundan böyle zor günler bekliyor, iktidar gâsıbı eşkiyanın giriştiği bu tür provokasyonlar karşısında Hareket'in soğukkanlılı­ğını korumada göstereceği beceri, FIS'ın disiplin ve ör­gütsel yeteneğini yansıtacaktır.

 

Abdülkadir Haşani ve FIS'in diğer 'geçici' liderleri­nin tutuklanışı, İslâmî Hareket'in ilerleyişini durdurama­yacaktır. Görevi yeni liderler devralacaklardır.

 

Dünya müslümanlarının gözü Cezayir üzerindedir ve İslâmî Hareket'in başarısı için müminler dua etmek­tedirler.

 

İktibas-Nisan 1992

http://www.iktibasdergisi.com/ sitesinden 12.02.2011 tarihinde yazdırılmıştır.

 
www.islamiyontem.net

Paylaş :




WhatsApp