Düşünmenin haramı helali ne?

 

Fıkıh kelimesi, şer-i deliller üzerinde derinlemesine düşünerek her hangi bir olgu, olay ya da davranışla ilgili Allah’ın hükmünü kavramak anlamlarına gelmektedir.

 

Allah Rasulü (s.a.v.)’nün “Allâh, hayrını dilediği kimseyi dinde geniş bilgi ve derin kavrayış sahibi kılar” (Müslim) hadisinin orjininde geçen “yüfekkihhu fi’d-din” ifadesi “dinde derin kavrayış sahibi olmak” manasına gelmektedir.

 

Dinin derinlikli biçimde kavranılması için gerekli metodolojiyi ortaya koyan her hangi bir Usul kitabını açtığımızda ilk karşımıza çıkan önemli kavramlardan birisi “Şer-i Hüküm” kavramıdır.

 

Usul kitaplarımızda şer-i hüküm şu şekilde tanımlanmaktadır: Kulların bütün fiilleri/davranış ve tutumları ile ilgili Allah’ın hükmüdür.

 

Rabbimiz Maide suresi 3. ayeti kerimesinde “Bugün size dîninizi ikmale erdirdim; üzerinize olan nîmetimi tamamladım ve sizin için dîn olarak İslâm'ı seçtim…” buyurmaktadır. Yukarıdaki tanımı ayeti kerime ile birlikte düşündüğümüzde Rabbimizin, kulların bütün fiil ve davranışları ile ilgili gerekli hükümleri açıkladığı anlaşılmaktadır.

 

Bu bağlamda Müslüman’ın gerek söz gerek davranışları ile ilgili yaklaşımlarını belirleyecek olan kapsamlı ve kuşatıcı deliller Kitap, Sünnet ve bu ikisinin işaret ettiği bilgi kaynaklarında mevcuttur. Buna göre Müslüman bütün davranışlarını helal-haram, ekseninde şekillendirir ve her bir eyleminin karşılığında ya sevap ya da günah kazandığının bilincindedir.

 

Lakin bizim bu konuyu gündeme getirmemizdeki saik şudur ki; modernizmin Müslüman zihninde meydana getirdiği parçalanmanın ardından bizler fıkhı/derin kavrayış sahibi olmayı salt belli başlı davranışlar alanına, hassaten ibadet alanına indirgedik. Gerçekte insanı insan yapan ve davranış ve eğilimlerini güdümleyici olan düşüncesini biçimlendiren, hayata İslami çerçeveden bakmasını temin eden normlar nelerdir? Diğer bir ifadeyle düşüncenin helalleri ve haramları var mıdır? Rabbimiz, düşüncemizi nasıl işletmemiz gerektiği konusunda bizlere bir çerçeve sunmuş mudur? konularında derin bir kavrayış ortaya koymak İslam ümmetinin yeniden kendine özgü bir dünya ve medeniyet inşa etmesi için hayatı öneme sahiptir.

 

Hassaten tüm yerel kimlikleri tek düze indiren, kadim kültürleri batılı paradigma ekseninde yeniden formatlayan şu küreselleşme çağında kendimiz olarak var olabilmek için düşünmenin haramı ve helalini de gözetmemiz gerekmektedir. Yani gerek düşünsel gerekse davranışsal insana dair tüm olgu, olay ve tutumlar hakkında Allah’ın hükmünü derinlemesine kavramak ve gereğini yerine getirmek Müslüman seçici aklının oluşması için zorunluluktur.

 

Zira bilgi ve iletişim araçları coğrafyalar üzerinde sınırları anlamsızlaştırırken bu coğrafyalarda yaşayan insanların zihnindeki anlam haritalarını, kırmızı çizgilerini, daha kötüsü onları kendileri yapan özgün düşünme biçimlerini karşı konulamaz biçimde iğdiş etmektedir.

Batılı paradigmanın ürettiği popüler kültürün büyüleyici iksirine kapılan geniş kitleler tıpkı kar yağışı sonrasında kayganlaşmış bir zemin üzerinde ayaklarını sağlamca yere basamayan ha düştü ha düşecek korkusu ile ürkekçe yürüyen bir insan gibi adımlarını kendinden emin bir şekilde atamamakta, selin önündeki çer çöp misali sürüklenmektedir.  

 

Halbuki biz ilk İslam toplumunun düşünce ve davranışlarında tamamıyla, koşulsuz bir şekilde vahye teslim olduklarını biliyoruz. Onlar, rablerinin hakkında hüküm indirmediği yada hükmünü bilmedikleri bir konuda Rasulüllah (s.a.v.)’a gelip soruyorlardı. Bundan dolayı Kur’an’da birçok ayet “Veyes’elüneke/Sana (şu konuda) soruyorlar” şeklinde başlamaktadır. Bazı ayetlerin bu şekilde; ilk Müslüman toplumun Rasulüllah (s.a.v.)’a çeşitli konularda yönelttikleri sorular üzerine gelmiş olmasından sahabelerin her hangi bir şey, olgu, olay yada davranış hakkında kendiliklerinden bir yaklaşım sergilemedikleri bilakis bakış açılarını vahyi eksene alarak şekillendirdikleri anlaşılmaktadır.

 

İşte İslami düşünme işletim sistemi yada düşünmenin helal olanı da budur. Bu düşünce sistemine sahip olan kişi önce hakkında fikir ve kanaat sahibi olacağı şeyin ne olduğunu kavrar sonra onun hakkında zihninde olumlu-olumsuz hiçbir kanaat oluşturmaksızın bu işi tamamen vahye bırakır.

 

Allah’ın verdiği hükme razı olmayan, onu içine sindirmemiş, bakış açısını ona göre şekillendirmemiş munafıklardan birisi hakkında inen bir ayeti kerime bu meseleyi çarpıcı bir biçimde ortaya koyuyor.

 

“Onlara: «Allah'ın indirdiğine ve peygambere gelin» denildiğinde, o münafıkların senden kaçabildiklerince kaçtıklarını görürsün. Hayır, hayır! Rabbine andolsun ki, onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarda senin hakemliğine başvurmadıkça sonra da vereceğin karara, gönüllerinde hiçbir burukluk duymaksızın, kesin bir teslimiyetle uymadıkça mümin olamazlar.” (Nisa: 4/61, 65)

 

“Kendi istek ve tutkularını (hevasını) ilah edineni gördün mü?...” (Furkan: 25/43)

 

Rasulüllah (s.a.v.) ise şöyle buyurmaktadır: “Sizden birinizin arzusu benim getirdiğime uymadıkça iman etmiş olamaz.”(Müslim, Beyhaki)

 

Çağımızın yaygın retoriği özgürce düşünme veya demokrasi söylemleri Müslümanları hemen hemen her konuda (namaz, abdest vs. hariç) vahiyden bağımsız diledikleri gibi düşünebilecekleri ve fikir üretebilecekleri vehmine kaptırdı. Bunun sonucunda Kur’an hayatımızda değersizleşti. Sanki bizler kendilerine hiçbir kitap indirilmemiş toplumlar gibi düşünür ve davranır olduk; amalar, koşullar, reel politik dengeler düşüncemizin çerçevesini belirleyen Allah’ın vahyinin yerini aldı.

 

İnsan aklının kutsanamayacağı, onun çelişkilerden kurtulamayacağını ve vahye teslim olması gerektiğini dile getirmek için karşısında kompleks duyduğumuz batının; aydın ve entelektüellerinin bunu yükse sesle dile getirmeye başlamasını mı bekliyoruz.

 

Hayatı belli bir zaviyeden algılayan ve İslami aklın güdümleyiciliğinde yaşayan kişi  ayırt edici bir akla, derin bir kavrayışa sahip olur. Ve böylece Allah kimi hidayete erdirirse artık onu kimse saptıramaz. Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

 

“Allah, kimin göğsünü İslam'a yarıp açmışsa, artık o, Rabbinden olan bir nur üzerindedir, (öyle) değil mi?..” (Zümer: 39/22)

 

 

Abdurrahim Şen

abdurrahimsen@hotmail.com

02.04.2011  

Timetürk

www.islamiyontem.net

Paylaş :




WhatsApp