KADIN İÇİN ASIL OLAN :
ANNE VE EVİNİN HANIMI OLMASIDIR
TOPLUMSAL SORUMLULUKLAR ÜSTLENMESİ DEĞİLDİR
KADININ ASIL SORUMLULUK ALANI EVİDİR
Bazı itiraz ve istifhamlara cevaplar
يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَلا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَلا يَغُرَّنَّكُم بِاللَّهِ الْغَرُورُ
إِنَّ الشَّيْطَانَ لَكُمْ عَدُوٌّ فَاتَّخِذُوهُ عَدُوًّا إِنَّمَا يَدْعُو حِزْبَهُ لِيَكُونُوا مِنْ أَصْحَابِ السَّعِيرِ
“Ey insanlar! Allah'ın vaadi gerçektir, sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve o aldatıcı (şeytan) da Allah hakkında sizi kandırmasın! Çünkü şeytan, sizin düşmanınızdır, siz de onu düşman sayın. O, kendi taraftarlarını ancak ateş ehlinden olmaya çağırır.” (Fatır: 5-6)
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ وَمَن يَتَّبِعْ خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ فَإِنَّهُ يَأْمُرُ بِالْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ مَا زَكَا مِنكُم مِّنْ أَحَدٍ أَبَدًا وَلَكِنَّ اللَّهَ يُزَكِّي مَن يَشَاء وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
“Ey iman edenler! Şeytanın adımlarını takip etmeyin. Kim şeytanın adımlarını takip ederse, muhakkak ki o, fuhşiyatı / çirkin alışkanlıkları ve münkeri / kötülüğü emreder. Eğer üstünüzde Allah'ın lütuf ve merhameti olmasaydı, içinizden hiçbir kimse asla temize çıkamazdı. Fakat Allah dilediğini arındırır. Allah işitir ve bilir.” (Nur: 21)
وَإِمَّا يَنزَغَنَّكَ مِنَ الشَّيْطَانِ نَزْغٌ فَاسْتَعِذْ بِاللَّهِ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
“Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa, hemen Allah'a sığın. Çünkü O, işiten, bilendir.” (Fussilet: 36)
وَقُل رَّبِّ أَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ وَأَعُوذُ بِكَ رَبِّ أَن يَحْضُرُونِ
“Ve de ki: Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından sana sığınırım! Onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım, Rabbim!” (Mü’minun: 97-98)
Rabbımız Allahu Teala’nın yukarıdaki ikaz ve emirlerine icab ederek günümüzdeki ins ve cin şeytanlarının ‘kadının sosyalleştirilmesi’ konusundaki açık ve sinsi hile, tuzak, plan ve projelerinin şerrinden Allahu Teala’ya sığınma adına nefsimi, ehli beytimi ve tüm mü’min kardeşlerimi uyarmak niyeti ile bu yazıyı kaleme aldım.. Tevfik Allah’tandır...
İnsanlığın en büyük ezeli düşmanı Şeytan ve Hizbuşşeytan / Şeytanın cinler ve insanlardan oluşan partisi; günümüzde kurmuş olduğu global / küresel imparatorluğunun çatı kurumu olan BM ve ona bağlı bütün taguti devlet ve kuruluşları; “kadın hakları”, “kadının korunması”, “kadının sosyal statüsünün güçlendirilmesi” “kadının sosyalleşmesi” “kadının toplumsal, siyasal, ekenomik faaliyetlere katılması” gibi başlıklar altındaki projelere öncelik vermektedirler. Ellerindeki tüm kamu etkileme ve yönlendirme vasıtaları, devlet ve yasama gücü ile medya, TV-kanalizasyonları ile bu projeler doğrultusunda özellikle halkı müslüman ülkelerde ‘kadını evinden dışarı çıkartıp sosyalleştirmeye’ yönelik faaliyetler yapmaktadırlar.
Ne yazıkki; hemen hemen bütün İslami kuruluşlar, cemaatler, partiler, hizipler -belki de farkında olmaksızın- bu hususta Şeytanın dümen suyuna kendilerini kaptırmış durumdalar. Hepsinin ‘kadın kolları faaliyetleri’ var ve bu faaliyetler; kadını asıl sorumluluk alanı olan evindeki sorumlulukları hakkında biliçlendirmek yerine, ‘kadının yeri evidir’ anlayışını ‘ataerkil, gelenekci’ vb. yaftalarla aşağılayarak ve nasları zoraki te’viller ile kadını ‘evden dışarı çıkartıp sosyalleştirmek’ yönünde yoğunlaşmaktadırlar.!..
Bilinmelidir ki; kadını sosyalleşmiş topluluklar zıvanadan çıkarlar, hatta insanlıktan çıkarlar. Atomize olup kolayca güdülen, sadece üreten ve tüketen birey yığınları olurlar. Günümüz Avrupa, Amerika ve onlara benzemeye çalışan Türkiye vb. toplumlarda olduğu gibi.!.
Halbuki kadın için asıl olan anne ve evinin hanımı olmasıdır, toplumsal sorumluluklar üstlenmesi değildir. Kadının asıl sorumluluk alanı evidir... Bu hakikat kadın-erkek ilişkisi ile ilgili şu hükümlerin naslarına toplu bakıştan çıkmaktadır ve izahı da şöyledir:
1-Kadın eşlerin erkek eşin ve aile ortamının sükun / huzur kaynağı olması için yaratılmış olması,
2-Evlenmeye, kadını anne olmaya ve erkeği baba olmaya teşvik eden, çocukların kefaletini / bakımını belirli yaşa kadar anneye veren şeri nasların olması.
3-Ev halkının nafakasının temini ve ev dışı işleri erkeğe, ev işlerinin ise kadına farz kılan nassların olması.
4-Kadının evinden çıkmasının izne tabi olarak ihtiyaca binaen istisnai olması, kadının evinde karar kılmasının esas kılınması,
5-Kadının mahremsiz şekilde kadın başına sefere çıkmasının yasak olması. Kadın ve namahrem erkeğin halvetinin yasaklanmış olması. Yaşamın her alanında mümkün oldukca kadın erkeğin ayrışmasının esas olmasıdır,
Bu hususların naslara dayalı izahı ise şöyledir:
1-Kadın eşlerin erkek eşin ve aile ortamının sükun / huzur kaynağı olması için yaratılmış olması,
Bunu, erkeği de kadını da yani tüm mevcudatı ve insanları yaratmış olan Allahu Teala şu şekilde bildirmiştir:
هُوَ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن نَّفْسٍ وَاحِدَةٍ وَجَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا لِيَسْكُنَ إِلَيْهَا فَلَمَّا تَغَشَّاهَا حَمَلَتْ حَمْلاً خَفِيفًا فَمَرَّتْ بِهِ فَلَمَّا أَثْقَلَت دَّعَوَا اللّهَ رَبَّهُمَا لَئِنْ آتَيْتَنَا صَالِحاً لَّنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِرِينَ
“O, sizi tek bir nefisten yarattı ve kendisiyle huzur bulması için ondan da eşini var etti. O (erkek), onu (eşini) örtüp bürüyünce o (kadın) da bir yük yüklendi ve bununla (bir süre) gezindi. Nitekim ağırlaşınca, ikisi Rableri olan Allah'a dua ettiler: ‘Eğer bize salih (bir çocuk) verirsen, andolsun şükredenlerden olacağız’.”1
وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَاجًا لِّتَسْكُنُوا إِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُم مَّوَدَّةً وَرَحْمَةً إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
“Size kendi nefislerinizden huzura kavuşasınız diye eşler yaratıp, aranıza sevgi ve merhamet koyması da O’nun ayetlerindendir. Bunda, tefekkür eden / düşünen toplum için ayetler vardır.”2
Bu ayetler birlikte okunduğunda açıkca anlaşılmaktadır ki; kadın eş, erkek eşe sükun-huzur sağlasın diye yaratılmıştır. Zira لِيَسْكُنَ إِلَيْهَا “..kendisinde sükun / huzur bulsun diye..” .. لِّتَسْكُنُواإِلَيْهَا.. “..kendilerinde sükun / huzur bulasınız diye..” denilmeltedir. إِلَيْهَا –daki ها-ha zamiri müennes / dişilik zamiridir ve “kadın eşe” aittir. لِيَسْكُنَ .. “..sükun / huzur bulsun diye..” fiili 3. tekil müzekker / erkek şahısa ait fiildir. Yani “erkek eşe” aittir.
Bu iki ayette üzerinde tefekkür edilmesi / durup düşünülmesi gereken ameli yön ise ; “sükun / huzur bulunması” meselesidir.. Erkek olsun kadın olsun insanın bu dünyada aradığı tek şey “huzur”dur. İnsanların kendilerinin bu huzuru bulamıyacaklarını bilen Yüce Rabbımız, onlara buna ulaşmalarının yollarını göstermiştir. Ta ki onlar şu sınav ortamında Allah’a kulluk sınavlarını huzur içinde yapsınlar, fitneye düşmesinler, sınavı unutturacak bunalımlara düçar olmasınlar…
Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem de bunu teyyid ve te’kid eden şu beyanlarda bulunmuştur:
Ebû Hureyre Radıyallahu Anhu diyor ki, Nebi Sallallahu Aleyhi Vesellem’e ‘hangi kadın hayırlıdır?’ diye sorulduğunda şöyle buyurdu:
الَّتِي تَسُرُّهُ إِذَا نَظَرَ وَتُطِيعُهُ إِذَا أَمَرَ وَلا تُخَالِفُهُ فِي نَفْسِهَا وَمَالِهَا بِمَا يَكْرَهُ
“Kocası kendisine baktığında onu neşelendiren, kocası emrettiğinde itaat eden, nefsinde ve malında kocasının hoş bulmadığı hususlarda ona ters düşmeyen kadındır.”3
Allahu Teala ve Resulü Sallallahu Aleyhi Vesellem’in gösterdiği yola göre “huzur” şu şekilde sağlanır:
*Kadın-erkek ilişkisi Allahu Teala’nın hükümlerine göre düzenlenmelidir. Erkek olsun kadın olsun hiç bir kimsenin heva ve hevesine göre değil. BM yada Batı kritirleri gibi çağdaş hannasların / ins ve cin şeytanlarının telkinlerine, vesveselerine göre hiç değil !..
*Bu ilişkide evlilik ahkamı ile oluşan aile kurumu; karı-koca-çocuklar arasında saygı, sevgi, şefkat ve insaf duyguları üzerinde kalmalıdır.
*Aile içinde olsun hayatın diğer alanlarında olsun erkek de kadın da Allahu Teala’nın kendileri için belirlediği sıtatüye içtenlikle razı olmalıdırlar.
-Buna göre, ailede kadın erkeğe tabi kılınmıştır. Zira huzur için bir tarafın tabi olması fıtri bir gerekliliktir. Bunun kim olacağını da ne erkek ne de kadın belirleyebilir. Bunu onların bütün özelliklerini en iyi bilen her şeyin yaratıcısı Allahu Teala belirlemiştir. Kadın kendi huzurunu da kendisinin oluşturduğu aile huzurunda bulacaktır.
-Kızına onu mutlu edecek eş arayan ebeveynlerin, kendisini mutlu edecek eş bekleyen kızların yada kadınların hem başkalarına huzur vermesi hem de kendilerinin huzur bulması mümkün değildir. Bu tür beklentiler, hem fıtrata hem de yukarıdaki ayetlerin gösterdiği hakikatlara ve Allahu Teala’nın iradesine aykırıdır, şeytani bir ukelalıktır. Allahu Teala’nın Ademe secde edilmesi emrine karşı kibirlenip dikbaşlılık yapması gibi, ‘kadın-erkek ikisi de insandır, niçin kadın erkeğe tabi olsun !’ mentalitesi de ukelalıktır, dikbaşlılıktır. Bu anlayış sahibi olanlar için “huzurlu yaşam değil de sıkıntılı, buhranlı, bunalımlı yani huzursuz yaşam kaçınılmazdır. Günümüzdeki yaşam tarzında görüldüğü gibi !..
Yukarıda geçen ayeti kerimelere ve hadisi şerife göre; eşine sükun / huzur vermek için çaba sarfetmesi gereken kadındır. Aslında kadının bu yükümlülüğü Allah’a kulluk yapma sınavının gereğidir. Kadın bu hakikatı içten benimsemez ve özümsemez ise bu sınavında başarılı olamaz, şeytanın tuzağına kolayca düşer
Kadının sükun/huzur kaynağı olmak vazifesini hakkıyla yerine getirebilmesi için ne yapması gerektiğini bu konuyla ilgili ayetlerin ve hadislerin ışığında birlikte düşünelim:
-Eşinin cinsi tatmin ihtiyaçlarını karşılaması. Ancak sadece bununla sürdürülebilir sürekli huzur gerçekleşmez. Bu husus, huzur için olmazsa olmazlardandır fakat tek şart değildir.
-Eşine karşı sevgi-saygı dolu içten gelen güler yüz ve hoş sözlü olması.
-Ev halkı içinde eşinin anne ve babası yada onlardan birisi var ise ona karşı da saygılı ve iyi davranış içinde olması. Zira eşinin anne-babasına karşı kaba ve kötü davranan saygısız bir kadın hiç bir şekilde eşini hoşnut ve huzurlu kılamaz, kendisi de huzur bulamaz.
-Ev halkı için temiz, sağlıklı ve dengeli beslenme bilinci ile yemekler yapması. Bu hem ev halkının sağlığı için hem de huzur için kaçınılmazdır. Zira sağlıksız, dengesiz beslenme hastalıkların ana nedenidir. Ev halkında hastaların olduğu ailede huzur olur mu?..
-Evin süpürülmesi, havalandırılması, tozunun alınması gibi temizliğine ve eşyaların tertibine, çamaşırların temizliğine özen gösterilmesi. Zira kirli, pis, dağınık bir ortamda bulunan kişiler huzurlu olamazlar. Zaten İslami şahsiyet ve güzel ahlak sahibi bir kişiye böylesi bir ortama razı olması yakışmaz.
-Ev halkındaki çocukların ve yaşlıların bakımına merhamet, şefkat ve saygı ile özen göstermesi.
-Çocukların eğitim ve terbiyesine, güzel ahlak edinmeleri için çaba sarfetmeye özen göstermesi.
-İster kendisi için olsun ister evin geneli için olsun ihtiyaç tespitinde ve karşılanmasında evin mali durumunu dikkate alarak isteklerde bulunması. İhtiyaç algılamasında şu öncelik sıralamasını dikkate alması;
---zaruriyat/ zorunlu ihtiyaçlar yani beslenme, soğuk ve sıcaktan koruyan giyisi, barınma, sağlık ihtiyaçları gibi olmazsa olmazlar,
---haciyat yani yokluğu sıkıntı oluşturan ancak sabredilebilecek türden ihtiyaçlar,
---tahsinat yani olursa güzel olur fakat olmazsa da olur türden ihtiyaçlar.
Birinci türden ihtiyaçlara ailenin mali durumu müsait değilse aile reisi onları borçlanmak yoluyla karşılamaya çalışır.
İkinci türden ihtiyaçlara mali durum müsait değilse sabredilir, mali durum müsait olunca karşılanır.
Üçüncü türden ihtiyaçlar ise mali durum müsait ise karşılanır, yada ondan da feragat edip fakirlere, yetimlere sadaka vererek daha büyük bir huzur kaynağına ulaşılır.
Bu hususlarda kadının olgunluğu, anlayışlılığı ve ahlakı çok büyük bir etken olmaktadır. Öncelikle kadın bilmelidir ki; hem kendisinin hem de ev halkının huzuru yeni moda lüks eşyalarda, giyisilerde değildir. Tüketim çılgınlığında yada köleliğinde değildir. Huzur; Allah’a samimi kulluktadır, nankörlükte değil şükretmektedir, tamahkarlıkta değil kanaatkarlıktadır, fani dünya zevk ve zinetlerinde değil ebedi huzur ve saadet yurdu cennete götüren salih amellerdedir.
-Eşinin hassasiyetlerini, kırmızı çizgilerini özenle dikkate alması.
-Çok şikayet eden değil, çok sabreden, bardağın dolu tarafına bakan olması.
-Yanında yada gıyabında namusunu koruduğu gibi eşinin onurunu, haysiyetini, itibarını koruması. Onu aşağılayıcı, zelil duruma düşürücü, itibarsızlaştırıcı söz ve davranışlardan kaçınması.
-Eşine karşı kaprisler yaparak bir şeyler elde etmeye çalışmaması.
-Evde Allh’ın zikri yani Kur’an, ibadet, dua ile iman atmosferini inşa etmeye çalışması. Bu konuda eşine yardımcı olması.
Bu ve benzeri hususlar bir evde, ailede huzur ortamının inşası için gerekli hususlardır. Aslında bütün bunlar İslam’ın bütünlüğünde ve fıtratta var olan hususlardır. Bunları gerçekleştirmek için itina / özen gösterilmedikce huzur ortamı asla oluşmaz. Bu konuda öncelikli adımı atması, fedakarlığı ve özveriyi ortaya koyması gereken kadındır. Kadının atacağı bu adımlar, erkeğin de ona ve aile fertlerine karşı insaflı, şefkatli ve hayırlı olmasına zemin hazırlayacaktır.
İşte bütün bunlar; kadının evinin hanımı ve çocukların annesi olmaya yoğunlaşmasını gerekli kılmaktadır. Zira evin dışında toplumsal sorumlulukların altına giren bir kadının evinde ve ailesinde huzur ortamı tesis etmesi, huzur kaynağı olması mümkün değildir. Onun içindir ki kadının sosyalleşmesi, evi huzur yuvası olmaktan çıkartıp bir otele çevirir. Aile sadece şekilde kalır, çocuklar ise anneli-babalı yetimler gibi olurlar !.. Sevgi, şefkat, saygı, özveri, yardımlaşma gibi insani değerlerden yoksun, piyasa ekenomisinin üreten-tüketen makinalarına dönüşmüş adeta robotlaşmış, sadece rakamlarla meşgul, hedonist / zevkperest insan süretinde bireyler yetişir, insan değil.!..
2-Evlenmeye, kadını anne olmaya ve erkeği baba olmaya teşvik eden, çocukların kefaletini / bakımını belirli yaşa kadar anneye veren şeri nasların olması.
Enes Radıyallahu Anhu’dan Nebi Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in evliliği emrettiği, bekarlıktan şiddetle nehyettiği ve şöyle buyurduğu rivayet edildi:
تَزَوَّجُوا الْوَدُودَ الْوَلُودَ؛ فَإِنِّي مُكَاثِرٌ الأنْبِيَاءَ بِكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ “Sevecen doğurgan kadınlarla evleniniz. Zira ben kıyamet gününde enbiyaya karşı çokluğunuzla övüneceğim.”4
Ma’kıl İbn Yesâr’dan şöyle dediği rivayet edildi:
“Bir adam Nebi Sallallahu Aleyhi VeSellem’e geldi ve şöyle dedi: “Ben, soylu ve güzel bir kadın buldum. Fakat o, doğurgan değil. Onunla evleneyim mi?” Dedi ki: “Hayır.” Sonra ikinci kez ona gelince onu nehyetti. Sonra üçüncü kez ona gelince dedi ki: تَزَوَّجُوا الْوَدُودَ الْوَلُودَ فَإِنِّي مُكَاثِرٌ بِكُمُ الأمَم “Sevecen ve doğurgan kadınlarla evleniniz. Zira ben ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla övüneceğim.”5
Görüldüğü gibi bu hadisler, evliliğin hikmetinin ve evlilikle amaçlananın çocuk doğurmak olduğuna delalet etmektedir. Zira Resul Sallallahu Aleyhi Ve Sellem, doğurgan olmadığını bildiği kadınla evlenmekten nehyetmiştir.
Ayrıca çocuğun kefaletinin yani belirli bir yaşa kadar bakımının bizzat anneye ait olmasına hükmetmiştir.
Zira Abdullah İbn Amr İbn Âs’tan şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Bir kadın dedi ki: “Yâ Resulullah! Benim şu oğlum için karnım bir kap, göğsüm bir sulama, kucağım bir kuşatma yeriydi. Babası, beni boşadı ve onu benden çekip almak istedi.” Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle dedi:
أَنْتِ أَحَقُّ بِهِ مَا لَمْ تَنْكِحِي “Sen, evlenmediğin sürece ona daha layık sın.”6
İbn-u Ebî Şeybe, ravileri sika olan sahih bir isnad ile şöyle rivayet etmiştir:
“Ömer b. El-Hattab, Ümmü Âsım’ı boşadı, sonra Âsım kucağındayken ona gelerek onu, ondan almak istedi. Çocuk ağlayıncaya kadar onu aralarında çekiştirdiler. Bunun üzerine Ebu Bekir es-Sıddık’a gittiler ve o, dedi ki: “Ey Ömer! Gençleşip kendisi seçene kadar annesinin sıvazlaması, kucaklaması ve kokusu, çocuk için senden daha hayırlıdır.”7
Buna ilaveten hamilelik, doğum ve emzirme ile alakalı hükümler de gelmiştir.
Bu da göstermektedir ki kadında aslolan anne ve eş olmasıdır. Hem bu nasslar hem de fıtri gerçekler bilhassa belirli yaşa kadar çocukların annelerinin yanında olmaya ihtiyaç duyduklarını, hiçbir şeyin ve hiçbir kimsenin annenin yerini doldurmayacağını ortaya koymaktadır. Öyle ki çocuk, 9 ay 10 gün hem fiziken hem ruhen fiilen annesine bağlı olarak yaşamıştır, doğduktan sonra da takriben 5-6 yaşına kadar annesinin sevgisine, şefkatine, ısısına hatta kokusuna, sesine ihtiyaç duyar haldedir. Annesi yaşıyor olduğu halde onu bu fıtri ihtiyacından mahrum bırakmak ona zulümdür. Bu mahrumiyet, çocuğun kişisel gelişimine de olumsuz etkiler yapmaktadır. Bu hakikat da anne olan kadının mesaisini evine hasretmesini gerekli kılmaktadır..
Evlilik, hamilelik, doğum süreci, çocuğun fıtri ihtiyacı olan emzirilmesi, bakımı ve yetişmesine belirli bir yaşa kadar bizzat annelik şefkati, merhameti ile özen göstermekle yükümlü bir kadının nasıl sosyal sorumlulukları olabilir?!.. Başka bir ifade ile sosyal sorumlulukarı gereği vaktinin çoğunluğunu yada bir kısmını evin dışında geçirmek zorunda olan bir kadın annelik sorumluluğunu nasıl hakkıyla yerine getirebilir?!..
3-Ev halkının nafakasının temini ve ev dışı işleri erkeğe, ev işlerini ise kadına vacip kılan nassların olması.
Nafaka temininin erkeğe ait olduğuna dair ayetler:
وَعلَى الْمَوْلُودِ لَهُ رِزْقُهُنَّ وَكِسْوَتُهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ “...Onların (annelerin) yiyeceği, giyeceği ma’rufa / örfe uygun olarak, çocuk kendisinin olana (babaya) aittir...”8
لِيُنفِقْ ذُو سَعَةٍ مِّن سَعَتِهِ وَمَن قُدِرَ عَلَيْهِ رِزْقُهُ فَلْيُنفِقْ مِمَّا آتَاهُ اللَّهُ لا يُكَلِّفُ اللَّهُ نَفْسًا إِلا مَا آتَاهَا سَيَجْعَلُ اللَّهُ بَعْدَ عُسْرٍ يُسْرًا “Geniş imkanları olan, nafakayı geniş imkanlarına göre versin. Rızkı kısıtlı tutulan da, artık Allah'ın kendisine verdiği kadarıyla versin. Allah, hiçbir nefse ona verdiğinden başkasıyla yükümlülük koymaz. Allah, bir güçlüğün ardından bir kolaylığı kılıp verecektir.”9
الرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَاء بِمَا فَضَّلَ اللّهُ بَعْضَهُمْ عَلَى بَعْضٍ وَبِمَا أَنفَقُواْ مِنْ أَمْوَالِهِمْ... “Allah’ın kimini kimine üstün kılmasından ötürü ve erkeklerin,mallarından sarf etmelerinden dolayı erkekler kadınlar üzerine hakimdirler...”10
Burada genel hatlarıyla belirtilen “nafaka” olayının sınırlarını ve koşullarını Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem Veda Haccı hitabesinde belirlemiştir. Meselâ Amr b.el-Anvas’ın uzunca naklettiği bu hadisin bir bölümünde şöyle buyurulmuştu; orada Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle demişti:
أَلا إِنَّ لَكُمْ عَلَى نِسَائِكُمْ حَقًّا وَلِنِسَائِكُمْ عَلَيْكُمْ حَقًّا فَأَمَّا حَقُّكُمْ عَلَى نِسَائِكُمْ فَلا يُوطِئْنَ فُرُشَكُمْ مَنْ تَكْرَهُونَ وَلا يَأْذَنَّ فِي بُيُوتِكُمْ لِمَنْ تَكْرَهُونَ أَلا وَحَقُّهُنَّ عَلَيْكُمْ أَنْ تُحْسِنُوا إِلَيْهِنَّ فِي كِسْوَتِهِنَّ وَطَعَامِهِنَّ “Dikkat edin, sizin kadınlarınızın üzerlerinde haklarınız vardır; tabiî ki kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin onların üzerindeki haklarınız, yataklarınızı hoşlanmadığınız kimselere çiğnetmemeleridir (namusunuzu korumalarıdır) ve evlerinize hoşlanmadığınız kimselerin girmesine izin vermemeleridir. Dikkat edin, onların sizin üzerinizdeki hakları ise, onların yemelerini ve giymelerini en güzel biçimde sağlamanızdır.”11
Yine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’den şu rivayet edildi:
قَضَى رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَلَى ابْنَتِهِ فَاطِمَةَ بِخِدْمَةِ الْبَيْتِ , وَقَضَى عَلَى عَلِيٍّ بِمَا كَانَ خَارِجًا مِنَ الْبَيْتِ “Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, kızı Fatıma’nın eve hizmet etmesine ve Ali’nin evin dışına bakmasına hükmetmiştir.”12
Bu hadisin açılımını şu rivayette görmek mümkündür:
Ebû Verd b. Sumâme’den şöyle bir haber nakledilmiştir. Râvînin anlattığına göre Ali Radıyalllahu Anhu İbn E’bed’e şöyle demiş: “Sana kendim ve Allah Elçisinin kızı Fâtıma hakkında söz edeyim mi? Çünkü ben O’nun ailesinin en yakın dostuyum.” Ben “Evet” dedim. Bunun üzerine o sözlerini şöyle sürdürdü: ‘Fâtıma, elleri nasırlaşıncaya kadar el değirmeni çeviriyor; omuzlarında iz bırakıncaya kadar aileye su taşıyor, üstü başı toz toprak oluncaya kadar evi süpürüyordu. Bu sırada Nebi’ye hizmetçiler gelmişti. Fâtıma’nın ev işlerinden çok yorulduğunu gördüğüm için kendisine şöyle dedim: ‘Babana gidip işlerinde sana yardımcı olması için hizmetçi iste.’ Bu teklifimin ardından Fâtıma o gün babasının yanına gitti; fakat babası birtakım olaylarla meşgul olduğu için, maruzatını arz edemeden geri döndü. Ertesi gün birlikte gittik. Babası ona: “Ne ihtiyacın var?” diye sordu. Fâtıma sustu. Bunun üzerine ben, izin verirseniz ben anlatayım ey Allah’ın Elçisi, dedim ve sözlerimi şöyle sürdürdüm: ‘Fâtıma elleri nasırlaşıncaya kadar el değirmeni çeviriyor; omuzları nasırlaşıncaya kadar su taşıyor; size hizmetçiler gelince ben kendisine, size gelerek, işlerinde kendisine yardımcı olacak bir hizmetçi istemesini söyledim. O da bunun için size geldi.’ Benim sözlerimin ardından Resulullah kızına şöyle dedi:
اتَّقِي اللَّهَ يَا فَاطِمَةُ وَأَدِّي فَرِيضَةَ رَبِّكِ وَاعْمَلِي عَمَلَ أَهْلِكِ فَإِذَا أَخَذْتِ مَضْجَعَكِ فَسَبِّحِي ثَلاثًا وَثَلاثِينَ وَاحْمَدِي ثَلاثًا وَثَلاثِينَ وَكَبِّرِي أَرْبَعًا وَثَلاثِينَ فَتِلْكَ مِائَةٌ فَهِيَ خَيْرٌ لَكِ مِنْ خَادِمٍ “Ey Fâtıma! Allah’tan kork ve Rabb’inin sana yüklediği farz görevleri yerine getir; Ailenin işlerini bizzat kendin yap. Yatağına yattığında otuz üç kez ‘sübhânellâh’, otuz üç kez ‘elhamdülillâh’, otuz dört kez ‘Allahuekber’ de; bunların toplamı yüz eder. Bunları söylemen senin için hizmetçiden çok daha hayırlıdır.” Bunun üzerine Fâtıma: ‘Allah’tan ve Elçisinden razı oldum’ dedi ve bundan sonra hiç bir hizmetçi ona hizmet etmedi.”13
Mü’minlerin anneleri Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in hanımları da evlerinin işlerini ve eşleri Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in hizmetini bizzat kendileri yapıyorlardı.14
Kadın için; çockların bakımı, eşinin ve evdeki diğer büyüklerin hizmeti, evin diğer bilinen işleri gibi evin içindeki vazifelerini yapması, cihad ameline eşit kılınmıştır. Zira Nebi Sallallahu Aleyhi Vesellem’den Enes Radıyallahu Anhu yolu ile şu rivayet edilmiştir:
“Kadınlar Resulullah’a gelerek dediler ki; ‘Ey Allah'ın Rasûlü, erkekler bizden ayrı olarak cihâd ediyor biz ise cihâd edemiyoruz. Bizim için Allah yolunda cihâd edenlerin ameline ulaşabilmemizi sağlayacak bir amel yok mu?’ Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem buyurdu ki: مِهْنَةُ إِحْدَاكُنَّ فِي بَيْتِهَا تُدْرِكُ عَمَلَ الْمُجَاهِدِينَ فِي سَبِيلِ اللهِ “Sizlerden birisinin evindeki vazifesi; Allah yolunda cihâd edenlerin amelinin derecesine ulaşır.”15
Cihad, Allah yolunda qıtaldan / savaştan ibaret değildir. Allah yolunda qıtal / savaş cihaddandır. Cihad, “İ’lai kelimetillah”/ Allah’ın kelimesinin / sözünün yani dini İslam’ın hakim kılınması için Şeri çerçevede yapılan tüm İslam davetini yüklenme çalışmalarının ortak adıdır.
Bilindiği gibi ev işleri ihsan ile yapıldığında hem yorucudur hem de çok vakit alır. Yani kadının evin dışında başka işlere vakit ayırması adete mümkün değildir. Yüce Rabbımız da kadına hacc ibadeti hariç evin dışında hiçbir yükümlülük yüklememiştir.
4-Kadının evinden çıkmasının izne tabi olarak ihtiyaca binaen istisnai olması, kadının evinde karar kılmasının esas kılınması,
Zira Allahu Teala kadınların evlerinde oturmalarını şöyle emretmiştir:
وَقَرْنَ فِي بُيُوتِكُنَّ وَلا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الأولَى وَأَقِمْنَ الصَّلاةَ وَآتِينَ الزَّكَاةَ وَأَطِعْنَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ“Evlerinizde vakarla oturun (evlerinizi karargah edinin), ilk cahiliye (kadınları)nın süslerini açığa vurması gibi, siz de süslerinizi açığa vurmayın. Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin, Allah'a ve Resulüne itaat edin..”16
Bu ayeti kerimenin tefsirinde büyük tefsir ve fıkıh imamlarımızdan Kurtubi (Rahmetullahi Aleyh), El-Cami’u li Ahkâmi’l Qur’ân isimli kitabında şöyle demektedir:
“ Bu ayetin manası, sürekli evde kalmayı emretmektedir. Hitab her ne kadar Nebi Sallallahu Aleyhi Vesellem’in hanımlarına yönelik ise de, mana itibariyle diğer hanımlar da bu hitabın kapsamına girmektedir. Bütün hanımları tahsis eden / ayrı tutan bir delilin vârid olmaması halinde bu böyle olmakla birlikte, esasen Şeriat hanımların evlerinde kalmalarını emreden ve zaruret olmadıkça dışarı çıkmaktan kaçınmayı belirten hükümlerle dolup taşmaktadır. Bundan önce bir kaç yerde belirtildiği gibi...”
Muhaddis, tarihçi, müfessir büyük alim İbn Kesir (Rahmetullahi Aleyh) Tefsîru’l Qur’âni’l Kerîm isimli kitabında şöyle demektedir:
«Evlerinizde oturun...» İhtiyâcınız olmadığı takdirde evinizin dışına çıkmayın. Şer'î ihtiyâçlar arasında şartına uyarak camide namaz kılmak da yer alır. Nitekim Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem de şöyle buyurmuştur: لا تمنعوا إِماء الله مساجد الله، وليخرجن وهن تفلات “Allah'ın kadın kullarını Allah'ın mescidlerinden alıkoymayın. Ancak onlar camilere koku sürünmeden çıksınlar.” Ancak bir başka rivayette ise, وبيوتهن خير لهن “onların evleri kendileri için daha hayırlıdır”, buyurmuştur.
Ebu Bekr el-Bezzâr der ki: Bize Humeyd İbn Mes'ade... Enes'ten nakleder ki; o şöyle demiş: “Kadınlar Resulullah’a gelerek ey Allah'ın Rasûlü, erkekler bizden ayrı olarak cihâd ediyor biz ise cihâd edemiyoruz. Bizim için Allah yolunda cihâd edenlerin ameline ulaşabilmemizi sağlayacak bir amel yok mu? Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem buyurdu ki: من قعدت ــــ أو كلمة نحوها ــــ منكن في بيتها، فإِنها تدرك عمل المجاهدين في سبيل الله تعالى “Sizlerden her kim evinde oturursa; o Allah yolunda cihâd edenlerin amelinin derecesine ulaşır”. Veya buna benzer bir kelime kullandı.” ...
Bezzâr aynı şekilde dedi ki: Bize Muhammed İbn Müsennâ... Abdullah kanalıyla Nebi Sallallahu Aleyhi Vesellem’den şöyle dediğini rivayet etti: إِن المرأة عورة، فإِذا خرجت، استشرفها الشيطان، وأقرب ما تكون بروحة ربها، وهي في قعر بيتها “Kadın avrettir. Evinden çıktığı zaman ona Şeytan eşlik eder. Kadın için Rabbına en yakın olduğu an evinin içidir.”
Tirmizî, Bündâr kanalıyla Arar İbn Âsım'dan bu hadîsi bu şekilde rivayet eder. Yine Bezzâr yukardaki isnâdıyla, Ebu Dâvûd da aynı isnâdla Nebi Sallallahu Aleyhi Vesellem’den şöyle dediğini rivayet etti: صلاة المرأة في مخدعها أفضل من صلاتها في بيتها، وصلاتها في بيتها أفضل من صلاته في حجرتها “Kadının evinin içindeki odasında namaz kılması, evinde namaz kılmasından daha efdaldır. Evinde namaz kılması ise evinin avlusunda namaz kılmasından efdaldır.” Bu hadîsin isnadı sağlamdır.”
İmam Suyuti (Rahmetullahi Aleyh) Ed-Derru’l-Mensûr fi’ttefsir bil-Me’sûr isimli kitabında şöyle demektedir:
“İbn Ebi Hatim, Umm Naile Radıyallahu Anha’dan şöyle dediğini aktardı: “Ebu Berza eve geldiğinde çocuğunun annesini evde bulamayınca ona annesinin mescide gittiğini söylediler. Kadın mescidden geldiğinde Ebu Berza ona öfke ile bağırarak; “Allah kadınların evden dışarı çıkmalarını yasakladı ve onlara evlerinde kalmalarını, cenazenin arkasından gitmemelerini, mescide gelmemelerini, Cuma namazına katılmamalarını emretti.” ...
İbn Ebi Şeybe de İbn Mes’ûd Radıyallahu Anhu’dan şöyle dediğini aktardı: “Kadınları evlere hapsedin. Zira kadınlar avrettir. Kadın evden çıktığında ona şeytan eşlik edip derki; ‘yanından geçtiğin her erkek senden hoşlanmaktadır.’”
Yine İbn Ebi Şeybe, Ömer Radıyallahu Anhu’nun kadınları dışarı çıkmaya özendirecek giyisi ve zinet çokluğunun sakıncasına dikkat çektiğini aktarmıştır.”
İmam Semerkandi (Rahmetullahi Aleyh) Bahru’l ‘Ulûm isimli kitabında şöyle demektedir:
“Vakar ve haşmetinizle evlerinizde oturun” Bu emir de Peygamber'in hanımlarının şahsında bütün mü'm in kadınlaradır.”
“Vakar içinde evlerinde oturup Allah ve Resulünün emirlerine itaat edip yasaklarından sakınan kadınlara ne mutlu. Onlar için Allah katında büyük mükâfat ve ecir vardır. Allah onların amellerini asla boşa çıkarmaz.”
Çağımızda yaşamış büyük mütefekkir müfessirlerden şehid Seyyid Kutup (Rahmetullahi Aleyh) Fî Zılâli’l Qur’ân isimli kitabında şöyle demektedir:
وَقَرْنَ فِي بُيُوتِكُنَّ ... "Evlerinizde oturun..." Ayette geçen وَقَرْنَ (Vaqarne) kelimesi وقر fiilinden türemiş ve “ağırlaşmak, oturmak” anlamına gelir. Fakat bu kesinlikle sürekli evlerde oturacakları ve hiçbir zaman dışarı çıkmayacakları anlamına gelmez. Bu, hayatlarında aslolanın evler olduğuna ilişkin latif bir işarettir. Onların yeri evlerdir, onların dışındakiler içinde ağırlaşmadıkları, sürekli kalmadıkları geçici şeylerdir. O tür yerlerde ihtiyaç duydukları kadar kalır sonra da asıl yerlerine dönerler.
Ev kadının sığınağıdır. Orada yüce Allah'ın dilediği şekliyle asıl kişiliğini bulur: Bu sayede çirkinleşmeden, sapmadan, lekelenmeden, yüce Allah'ın fıtratına uygun olarak hazırladığı görevinin dışındaki alanlarda boşuna çırpınıp yorulmadan tertemiz bir hayat sürdürür.
"İslam, aile için gerekli olan atmosferi hazırlamak, orada doğan yavruların güvenli bir ortamda gelişmelerini sağlamak için evin geçimini erkeğe yüklemiştir. Annenin zavallı yavrucağıza gönül huzuru içinde vakit ayırabilmesi, gerekli emeği sarf edebilmesi, annenin yuvaya gerekli olan sevgi, şefkat ve huzurlu bir düzen verebilmesi için ailenin maddi geçimini erkeğe farz kılmıştır. Çünkü iş ve kazanç peşinde koşan, bunun sonucu bitkin düşen, hareketleri iş saatleri ile sınırlı bulunan, tüm gücünü ve enerjisini işi için harcamak zorunda olan bir annenin eve gerekli olan kokuyu, havayı vermesi mümkün değildir. Ev içindeki küçüklerin hakkı olan bakım ve gözetimi gereği gibi yapması imkansızdır. Memur ve işçi kadınların evlerindeki atmosfer otel ve hanlarınkinden farksızdır.Oralarda ev havası bulunmaz Çünkü gerçek bir evi ancak kadın oluşturabilir. Bir yerde kadın olursa ev kokusu yayılabilir. Evin o huzur veren sıcaklığını ancak anne sağlayabilir. Vaktini, emeğini ve ruhsal enerjisini işine harcayan bir kadın, veya bir eş ya da bir anne evin havasına sadece bitkinlik, yorgunluk ve bezginlik katar.
"Kadının çalışmak için evin dışına çıkması ev için bir felakettir. Ne varki zorunlu durumlarda bu gerekebilir. Fakat böyle bir şeye gerek duymadan geçimlerini sağlamak mümkünken insanların isteyerek böyle bir yola başvurmaları kötülüğün kol gezdiği, dejenere olmuş sapık çağlarda ruhlara, vicdanlara ve akıllara isabet eden bir lanettir."
Kadının iş haricinde evin dışına çıkması. Erkeklerle içiçe eğlencelere dalmak için sokağa çıkması. Kadınlı erkekli balolara, parti ve toplantılara katılması ise, insanlığı hayvanların düzeyine indiren bir bataklığa yuvarlamaktır.
Kuşkusuz Peygamber efendimiz döneminde kadınlar yasal bir engelleme söz konusu olmaksızın Peygamberimizin mescidinde namaz kılmak için evlerinden dışarı çıkarlardı. Ama o zaman iffet vardı, kalplerde Allah korkusu yer etmişti. Ayrıca kadınlar namaz için evlerinden dışarı çıktıkları zaman örtülerine bürünürlerdi. Hiç kimse onları tanımazdı. Vücutlarının baştan çıkarıcı yerlerini göstermezlerdi. Bununla beraber Aişe Radıyallahu Anha Peygamber efendimizin vefatından sonra kadınların namaz için evlerinden dışarı çıkmalarını hoş karşılamamıştır.
Buhari ve Müslim'de Aişe Radıyallahu Anha 'dan aktarılan şöyle bir söz vardır: "Mü'minlerin kadınları, Peygamber efendimizle birlikte sabah namazını kılar sonra da evlerine dönerlerdi. Fakat örtülerine bürünürlerdi ve hiç kimse sabahın alaca karanlığında onları tanımazdı."
Yine Buhari ve Müslim'de Aişe Radıyallahu Anha ‘nın şöyle dediği anlatılır: “Eğer Resulullah kadınların şimdi yaptıklarını görseydi, İsrailoğullarının kadınlarının mescidlerinden alıkonuldukları gibi onları da mescidlere gelmekten alıkordu."
Aişe Radıyallahu Anha’nın sağlığında kadınlar ne yapıyorlardı acaba?.. Peygamberimizin onları mescide gelmekten alıkoyacağını düşünmesine neden olacak ne gibi bir davranış sergilemişlerdi?.. Ya bugünlerde gördüklerimiz karşılaştırıldığında onların yaptıklarının bir önemi kalır mı acaba?!.."
Çağımızın büyük mütefekkir alimlerinden Mevdudi (Rahmetullahi Aleyh) ise Tefhimu’l Qur’ân isimli tefsir kitabında şöyle demektedir:
"Metindeki وَقَرْنَ "qarne" kelimesi bazı dilbilimcilere göre قرار “qarâr” dan, bazılarına göre ise وقار “vaqâr” dan türemiştir. Birinciyi kabul edersek "oturun, sebat edip durun", ikinciyi kabul edersek "Huzur içinde olun, vekarla oturun" anlamına gelir. Her iki durumda da ayet, kadının faaliyet alanının ev olduğu anlamına gelir. Kadın faaliyetlerini bu çerçeve dahilinde huzur içinde sürdürmeli ve ancak zarurî bir ihtiyaç olduğunda evinden dışarı çıkmalıdır. Bu anlam, ayetin ifadesinden ortaya çıkmaktadır ve bunu daha şiddetle vurgulayan hadisler de vardır.
Hafız Ebu Bekir Bezzar, Enes'den Radıyallahu Anh, kadınların Peygamber Sallallahu Aleyhi Vesellem’e şöyle bir şikayette bulunduklarını rivayet eder: "Bütün sevapları erkekler kazanıyor: Cihad ediyorlar ve Allah yolunda büyük ameller işliyorlar. Cihad edenlerin sevabını kazanmak için bizim ne yapmamız lazım? " Peygamber Sallallahu Aleyhi Vesellem şu cevabı verdi: "Sizin aranızda evinde oturan, cihad eden kadar sevap kazanır." Peygamber'in Sallallahu Aleyhi Vesellem anlatmak istediği nokta şuydu: Cihad eden kimse, ancak, evinde herşeyin yolunda olduğundan, karısının eve ve çocuklara baktığından ve karısının, yokluğunda kendisini aldatmasının imkansız olduğundan emin olursa huzur içinde cihad edebilir. Cihad eden kocasına bu emniyet ve huzuru veren kadın, evde oturduğu halde cihadda kocasına ortak olmuş gibidir.
Bezzar ve Tirmizi'nin Abdullah bin Mes'ud'dan rivayet ettikleri başka bir hadise göre Peygamber Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur: "Kadın avrettir / tesettürlü ve peçeli olmalıdır. O evinden çıktığında şeytan ona gözünü diker. Kadın evinde olduğu zaman Allah'ın rahmetine daha yakındır." (Ayrıntılı açıklama içn bkz. Nur Suresi an: 49)
Kur'an'ın bu açık ve kesin emri ışığında; Müslüman kadınların meclis ve parlamentolara üye olmasına, evin dışında sosyal faaliyetlere katılmalarına, devlet dairelerinde erkerlerle yanyana çalışmalarına, kolejlerde erkeklerle beraber eğitim yapmalarına, hastahanelerin erkek kısmında hemşire olarak çalışmalarına, uçaklarda hosteslik yapmalarına veya eğitim için yurt dışına gönderilmelerine asla müsaade edilemez...
Kadınların ev dışı faaliyetine izin verildiğini savunanların en kuvvetli delili, Aişe Radıyallahu Anha’nın Cemel savaşında rol almış olmasıdır. Fakat bu delili öne sürenler herhalde Aişe Radıyallahu Anha’nın bu konudaki görüşünü bilmiyorlar. Abdullan bin Ahmed bin Hanbel Zevaid'üz-Zühd'ünde, İbn Münzir, İbn Ebi Şeybe ve İbn Sa'd da kitaplarında Mesrük'tan şöyle bir hadis rivayet ediyorlar: “Aişe Radıyallahu Anha Kur'an okurken وَقَرْنَ فِي بُيُوتِكُنَّ ... ayetine geldiğinde elinde olmadan ağlamaya başlardı, öyle ki başörtüsü gözyaşlarından ıslanırdı. Çünkü bu ayet, ona Cemel Savaşı sırasında işlediği hatayı hatırlatırdı.”
وَقَرْنَ فِي بُيُوتِكُنَّ ... “Evlerinizde vakarla oturun (evlerinizi karargah edinin)..” ayeti kerimesinden başka kadının evinden dışarı çıkmasını kocasının iznine tabi kılmıştır. Zira erkeğin karısı üzerindeki hakkının ne olduğunun sorulması üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’den şöyle dediği rivayet edilmiştir:
إِنْ خَرَجَتْ مِنْ بَيْتِهِ مِنْ غَيْرِ إِذْنِهِ لَمْ يَزَلِ اللَّهُ يَلْعَنُهَا وَالْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ الْأَمِينُ وَخَزَنَةُ دَارِ الرَّحْمَةِ، وَخَزَنَةُ دَارِ الْعَذَابِ حَتَّى تَرْجِعَ إِلَى بَيْتِه “Kadın, kocasının izni olmaksızın evinden dışarı çıkarsa evine dönesiye kadar Allah, melekler, Ruhu’l-emin, rahmet dağıtıcılar ve azab dağıtıcılar lanet ederler.”17
Bir başka rivayette ise;
وَأَنْ لا تَخْرُجَ مِنْ بَيْتِهِ إِلا بِإِذْنِهِ فَإِنْ فَعَلَتْ لَعَنَتْهَا الْمَلائِكَةُ ملائِكَةُ الْغَضَبِ وَمَلائِكَةُ الرَّحْمَةِ حَتَّى تَتُوبَ أَوْ تُرَاجَعَ “Kadın, kocasının izni olmaksızın evinden dışarı çıkmaması. Eğer bunu yaparsa melekler, rahmet melekleri, azap melekleri tevbe edinceye yada geri dönünceye kadar o kadına lanet ederler.”18
Bir başka rivayette de;
لا تَمْنَعُهُ نَفْسَهَا وَإِنْ كَانَتْ عَلَى ظَهْرِ قَتَبٍ، وَلا تُعْطِي مِنْ بَيْتِهِ شَيْئًا إِلا بِإِذْنِهِ فَإِنْ فَعَلَتْ ذَلِكَ كَانَ لَهُ الأَجْرُ وَعَلَيْهَا الْوِزْرُ، وَلا تَصُومُ يَوْمًا تَطَوُّعًا إِلا بِإِذْنِهِ فَإِنْ فَعَلَتْ ذَلِكَ أَثِمَتْ وَلَمْ تُؤْجَرْ وَلا تَخْرُجُ مِنْ بَيْتِهِ إِلا بِإِذْنِهِ فَإِنْ فَعَلَتْ لَعَنَتْهَا الْمَلائِكَةُ مَلائِكَةُ الْغَضَبِ وَمَلائِكَةُ الرَّحْمَةِ حَتَّى تَتُوبَ أَوْ تُرَاجِعَ " قِيلَ: فَإِنْ كَانَ ظَالِمًا؟ قَالَ: " وَإِنْ كَانَ ظَالِمًا " “ (Kocanın eşi üzerindeki hakkı şudur:)
-Kadın deve üzerinde iken kocası onun cinselliğinden yararlanma talebinde bulunursa, kadın kendisini ondan engellememesidir.
-İzni olmadan evinden bir şeyi başkasına (sadaka da olsa) vermemesidir. Eğer bunu yaparsa ecri kocasına ve vebali ise kendisine olur.
-İzni olmadan nâfile oruç tutmamasıdır. Eğer bunu yaparsa ecir değil günah almış olur.
-Kocasının izni olmadan evinden dışarı çıkmamasıdır. Eğer bunu yaparsa melekler, rahmet melekleri, gadab melekleri tövbe edinceye yada evine dönünceye kadar ona lanet eder”. Denildi ki; (o koca) zalim olsa da mı? Dedi ki; “zalim olsa da.””19
Bu hadislere ilaveten şu hadisi şerif de kocasının izni olmadıkca kadının evinden dışarı çıkmamasının önemine vurgu yapmaktadır:
“Enes Radıyallahu Anhu’dan şöyle dediği rivayet edildi: “Bir adam sefere çıktı ve karısının evden dışarı çıkmasını yasakladı. Derken kadının babası hasta oldu. Bunun üzerine babasını ziyaret etmek için Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’den izin isteyince kadına dedi ki: اتَّقِ اللَّهَ ولا تُخَالِفِي زَوْجَكِ “Allah’tan kork ve kocana muhalefet etme.” Sonra babası öldü. Bunun üzerine babasının cenazesinde bulunmak için evden çıkma izni istediğinde de Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem o kadına; اتَّقِ اللَّهَ وَلا تُخَالِفِي زَوْجَك “Allah’tan kork ve kocana muhalefet etme.” Allahu Teala Nebisi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e kocasına itaatından dolayı o kadını afettiğini vahyetti.”20
Kadınların ibadet maksadıyla dahi olsa camilere yada mescidlere gitmeleri için evlerinden dışarı çıkmaları teşvik edilmeksizin.kocalarının iznine tabi kılınmıştır Bilakis evlerinde ibadet etmeleri camilerde ibadet etmekten efdal kılınmıştır. Zira Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’den şu rivayet edilmiştir:
Ümmü Seleme Radıyallahu Anha’nın azatlısı Sâ’ib, Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’ın kadınlarla ilgili şöyle dediğini nakletmiş: خَيْرُ مَسَاجِدِ النِّسَاءِ قَعْرُ بُيُوتِهِنَّ “Kadınlar için en hayırlı mescid evlerinin içidir.”21
صلاة المرأة في مخدعها أفضل من صلاتها في بيتها، وصلاتها في بيتها أفضل من صلاتها في حجرتها "Kadının evinin içindeki odasında namaz kılması, evinde namaz kılmasından daha efdaldır. Evinde namaz kılması ise evinin avlusunda namaz kılmasından efdaldır.”22
İbn Mes’ûd Radıyallahu Anhu , Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
الْمَرْأَةُ عَوْرَةٌ، وَإِنَّهَا إِذَا خَرَجَتِ اسْتَشْرَفَهَا الشَّيْطَانُ، وَإِنَّهَا أَقْرَبُ مَا يَكُونُ إِلَى اللهِ وَهِيَ فِي قَعْرِ بَيْتِهَا "Kadın; avrettir, (evinden) dışarıya çıktığında şeytan ona eşlik eder. Kadının Allah’a en yakın olduğu husus (zaman ve mekan) evinin içinde bulunmasıdır.”23
Nâfile oruçta olduğu gibi kadın, eşinin izni olmadan mescide bile gidemez. Meselâ bu konuda İbn Ömer Radıyallahu Anhuma, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’den şöyle dediğini nakletmiştir;
إِذَا اسْتَأْذَنَتِ امْرَأَةُ أَحَدِكُمْ إِلَى المَسْجِدِ فَلاَ يَمْنَعْهَا “Sizden biriniz, eşi mescide gitmek için izin istediğinde, onu engellemesin.”24
Hadisin muhtevası şu: Kadın ibadet etmek için mescide gitmek istediğinde dahi kocasının iznine bağımlıdır; o izin vermedikçe değil başka bir yere, normal ibadet etmek için mescide dahi gidemez.!.
5-Kadının mahremsiz şekilde kadın başına sefere çıkmasının yasak olması. Kadın ve namahrem erkeğin halvetinin yasaklanmış olması. Yaşamın her alanında mümkün oldukca kadın erkeğin ayrışmasının esas olmasıdır.
Kadının, yannda bir mahremi olmaksızın kadın başına sefere çıkmasının ve bir erkekle başbaşa kalmasının yasak olması hakkında Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’den şu hadisler rivayet edilmiştir:
لاَ يَحِلُّ لإمْرَأَةٍ تُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَاليَوْمِ الآخِرِ أَنْ تُسَافِرَ مَسِيرَةَ يَوْمٍ وَلَيْلَةٍ لَيْسَ مَعَهَا حُرْمَةٌ “Allah’a ve ِAhiret gününe iman etmiş bir kadının kendisi ile birlikte bir mahremi olmaksızın bir gün ve bir gece mesafelik bir sefere çıkması helal olmaz.”25
لاَ يَخْلُوَنَّ رَجُلٌ بِامْرَأَةٍ، وَلاَ تُسَافِرَنَّ امْرَأَةٌ إِلا وَمَعَهَا مَحْرَمٌ ، فَقَامَ رَجُلٌ فَقَالَ: يَا رَسُولَ اللَّهِ، اكْتُتِبْتُ فِي غَزْوَةِ كَذَا وَكَذَا، وَخَرَجَتِ امْرَأَتِي حَاجَّةً، قَالَ: اذْهَبْ فَحُجَّ مَعَ امْرَأَتِكَ “Bir erkek bir kadın ile halvette / başbaşa kalmasın. Bir kadın beraberinde bir mahremi olmaksızın sefere çıkmasın.’ Bir adam ayağa kalkarak dedi ki: “Ey Allah’ın Resulü! Ben falan falan gazveye yazıldığım halde hanımım Hac amacıyla yola çıktı.” Dedi ki: ‘Haydi sen de git hanımınla birlikte haccet.”26
لا يَخْلُوَنَّ رَجُلٌ بِامْرَأَةٍ إِلا كَانَ ثَالِثَهُمَا الشَّيْطَانُ “Bir erkek bir kadın ile ancak üçüncüleri şeytan olduğu halde halvette / başbaşa bulunurlar.”27
وَلا يَخْلُوَنَّ أَحَدُكُمْ بِامْرَأَةٍ، فَإِنَّ الشَّيْطَانَ ثَالِثُهُمَا “Sizden birisi bir kadınla halvette / başbaşa kalmasın, Şüphesiz ki onların üçüncüsü şeytandır.”28
Kadının yolculuğundaki dikkate aılınması gereken hususun sadece ‘zaman yada mekan mesafesi’ olmadığı bilinmelidir. Aynı zamanda kadın için “yol emniyeti / gövenliği’ da kaçınılmazdır. Çünkü İslam’a göre kadın yukarıda geçen hadisi şeriflerde de belirtildiği gibi “avrettir” yani ırz düşmanı ins ve cin şeytanlarının şerrinden korunması gereken bir ırzdır.
Kadın ve namahrem bir erkeğin halvet halinin de sadece ‘gözden ırak tenha alanlar yada kapalı özel mekanlar’ olmadığı bilinmelidir. Hadisi şeriflerlerde de gösterildiği gibi halvetin yasaklanışının illeti “üçüncüsünün şeytan olması halidir.” Bu, ister özel alanda olsun ister kamu alanında olsun nerede hasıl olursa olsun yasak olan halvet halidir. Dinlenme parkları, lokantalar yada pastahaneler, okullar, işyerleri, devlet daireleri, dolmuş yada otobüsler, metrolar vb. kamuya açık genel alanlarda da yasak olan halvet gerçekleşir. Bilhassa günümüzde var olan utanma, sıkılma, iffet, haya ve ar yoksunu, fuhuş ve münkerlerin normal görüldüğü hatta övüldüğü, teşvik edildiği, kınama ve ayıplama gibi mahalle baskısının olmadığı bilakis ins ve cin şeytanlarının eğemen olduğu çağdaş cahiliyye karma toplumlarda yasak olan “halvet hali” için “özel alan”-“genel alan” ayrımı anlamsızdır.
Bu iki husus da göstermektedir ki kadın için asıl sorumluluk alanı toplum değil evdir.
Aslolan; erkeklerin kadınlardan ayrılmasıdır, Şeriatın müsaade ettiği hac ve alışveriş gibi bir ihtiyaç dışında kadınların ve namahrem erkeklerin bir arada bulunmamalarıdır. Bu hakikat; Kur'an ve Sünnetteki erkeğe, kadına ve o ikisine ilişkin Şeri hükümlerin nasslarının toplamında sabit olmuştur ki; İslami hayatta, ister evler gibi özel hayatta olsun, isterse çarşılarda, yollarda ve benzerlerindeki genel hayatta olsun erkekler ve kadınlar içiçe değil de ayrı ayrı dururlar. Böylece kadının kadınlar ortamında, erkeğin de erkekler ortamında yaşaması sağlamış olur.
Nitekim İslam, erkeğe de kadına da gözlerini sakındırmalarını emretmiştir. Allahu Teala şöyle buyurmuştur:
قُل لِّلْمُؤْمِنِينَ يَغُضُّوا مِنْ أَبْصَارِهِمْ وَيَحْفَظُوا فُرُوجَهُمْ ذَلِكَ أَزْكَى لَهُمْ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا يَصْنَعُونَ
وَقُل لِّلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ “Mü’min erkeklere söyle, gözlerini (haramdan) sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Bu davranış onlar için daha nezihtir. Şüphe yok ki, Allah onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır. Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini (haramdan) sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, zînet(yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar…”29
Bilindiği gibi karma toplumlar ve ortamlar hem mü’min erkekler hem de mü’min kadınlar için nezih ortamlar değildir. Bu ayeti kerimelerdeki kadın ve erkeklerin yüz-göz olmamalarına dair Allahu Teala’nın emri, hayatın genel akışı içinde kadın ve erkeğin ayrı olmasını gerekli kılmaktadır.
Ayrıca Kur'an’ın, kadınlara kadınlar olması vasfıyla ve erkeklere de erkekler olması vasfıyla hitap etmesi de bunu gerekli kılmaktadır. Allahu Teala’nın şu sözlerinde olduğu gibi:
إِنَّ الْمُسْلِمِينَ وَالْمُسْلِمَاتِ وَالْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَالْقَانِتِينَ وَالْقَانِتَاتِ وَالصَّادِقِينَ وَالصَّادِقَاتِ وَالصَّابِرِينَ وَالصَّابِرَاتِ وَالْخَاشِعِينَ وَالْخَاشِعَاتِ وَالْمُتَصَدِّقِينَ وَالْمُتَصَدِّقَاتِ وَالصَّائِمِينَ وَالصَّائِمَاتِ وَالْحَافِظِينَ فُرُوجَهُمْ وَالْحَافِظَاتِ وَالذَّاكِرِينَ اللَّهَ كَثِيرًا وَالذَّاكِرَاتِ أَعَدَّ اللَّهُ لَهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا“Şüphesiz müslüman erkeklerle müslüman kadınlar, mü’min erkeklerle mü’min kadınlar, itaatkâr erkeklerle itaatkâr kadınlar, doğru erkeklerle doğru kadınlar, sabreden erkeklerle sabreden kadınlar, Allah’a derinden saygı duyan erkekler, Allah’a derinden saygı duyan kadınlar, sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlar namuslarını koruyan erkeklerle namuslarını koruyan kadınlar, Allah’ı çokça anan erkeklerle çokça anan kadınlar var ya, işte onlar için Allah bağışlanma ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.”30
Allahu Teala kadın-erkek ayrımına şu şekilde de vurgu yapmaktadır:
يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُواْ رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن نَّفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالاً كَثِيرًا وَنِسَاء “Ey insanlar sizi tek bir nefisten yaratan, ondan eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip yayan Rabbinizden korkup sakının..”31
Kadınların namahrem erkeklerden ayrı olmalarının bir başka delil de Allahu Teala’nın şu sözüdür:
… وَإِذَا سَأَلْتُمُوهُنَّ مَتَاعًا فَاسْأَلُوهُنَّ مِن وَرَاء حِجَابٍ ذَلِكُمْ أَطْهَرُ لِقُلُوبِكُمْ وَقُلُوبِهِنَّ ... “...Onlardan (Nebinin eşlerinden) bir şey isteyeceğiniz zaman, perde arkasından isteyin. Bu, sizin kalpleriniz için de, onların kalpleri için de daha temizdir…”32
Bu ayeti kerime tesettür ayeti olmaktan ziyade, kadın ve namahrem erkeği ayrıştıran “perde” ayetidir. Diğer naslar ile birlikte değerlendirildiğinde anlaşılırki hükmü de geneldir, ‘kalplerini temiz tutmakla’ yükümlü bütün kadınları ve namahrem erkekleri kapsar.
Bir kısmı yukarıda zikredilen deliller toplamına gelince; bunların incelenmesiyle
görürüz ki Şeriat koyucu Allahu Teala;
-evden çıkmayı ihtiyaca binaen kocasının iznine tabi olarak istisnai kılmış,
-evden dışarı çıkmak istediğinde kadına cilbab giymesini vacip kılmış,
-yüzü ile elleri dışında kadının her yerini avret kılmış,
-ziynetini mahremleri dışındakilere göstermesini haram kılmış,
-hacc dahi olsa mahremi olmaksızın kadının sefere çıkmasını yasaklamıştır.
-kadın ve namahrem erkeğin üçüncüleri şeytan olacak bir ortamda halvette /
birarada kalmalarını haram kılmıştır.
Yine görürüz ki Şâri;
-izinsiz olarak evlere girilmesini haram kılmış,
-erkeği çok teşvik ettiği halde kadını cemaatle namaza teşvik etmemiştir,
-kadına Cuma namazını ve cihadı farz kılmamıştır,
-kadına çalışmayı ve kazancı farz kılmamıştır.
İşte bu hükümlerin ve benzerlerinin nasslarının toplamı; İslami hayatın seyrine, onun erkeklerin kadınlardan ayrıştığı bir hayat olduğuna delalet eder. Zira Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem dönemindeki İslami hayatta, erkekler kadınlardan hem özel hem de genel hayatta kesin olarak ayrı tutulmuştur. Bundan, ister özel hayatta, isterse genel hayatta olsun, birlikteliğin cevazına ilişkin olarak Şeriatn getirdiklerinin dışında başka bir şey istisna edilmemiştir. Şeriat, kadına haccı farz kılmış, alış-verişi, cemaat namazına katılmasını, mülk edinmesini, mallarını çoğaltmasını caiz kılmıştır. Şâri’nin kadına caiz kıldığı veya ona farz kıldığı bu fiillere bakılır; eğer bunların yapılması tabiatı gereği erkek ile birlikteliği gerektiriyorsa, bu durumda Şeri hükümlerin hududu ve alış-veriş, tıbbi mudahaleler gibi kendisine caiz kıldığı amelin hududu çerçevesinde birliktelik caiz olur. Çünkü bunların mübah veya farz kılınmasının delili, bunlardan dolayı birlikteliğin mubah kılınmasını da kapsar.
Ancak bunların yapılması, mescide veya çarşıya, akraba ziyaretine veya geziye ve bunların benzerlerine gitmek için yolda yürümek gibi tabiatı erkek ile birlikteliği gerektirmiyorsa, bunun gibi hallerde kadının erkek ile birlikteliği caiz olmaz. Çünkü erkeklerin kadınlardan ayrışmasının delili geneldir ve bunun gibi durumlarda erkek ile kadın arasında birlikteliğin caiz oluşuna dair bir delil de gelmemiştir. Bunlar, Şeriatın kadına yapmasını caiz kıldığı şeylerin tabiatının gerektirdiklerinden de değildir.
Fakat günümüzdeki karma toplumlarda hemen her alanda kadın ve erkeklerin birarada çalışıyor olmalarının o işin tabiatından olmadığı da dikkate alınması gereken bir husustur.!..
6-Ezcümle:
Huzur: Allahu Teala huzurun adresini de yolunu yordamını da biz kullarına bildirmiştir. Huzurun adresi aile yuvası evdir. Evde huzurun mimarı ise kadındır Kadın bu huzuru, öncelikle kocasına tabi olup onu huzurlu kılarak inşaa eder. Allah’a, Resul’üne ve Ahiret Gününe iman eden saliha kadın bu işi de Allahu Teala’ya karşı kulluğun bir gereği olarak ihsan ile istekle yapar. Bunda başarılı oldukca kendisi de daha çok huzur bulur.
Bunun dışındaki huzur arayışları ancak şeytanın güdüm alanına girmiş olarak dalalette bocalamaktan ibarettir. Kocasının kendisine emir kulu gibi tabi olmasında huzur arayan kadınlar ancak şeytanın piyonu olurlar. Ne huzur verirler ne de huzur bulurlar.!.
Huzuru Allahu Teala’nın zikrine yani hükmüne ve yoluna tabi olmakta değil de heva heveslerinin tatmininde arayan kadınlar da erkekler de sadece stres, depresyon, doyumsuzluk, buhran ve bunalım içinde kalırlar. Dünyada huzuru Ahirette de ebedi saadeti kaybederler... Akledenler huzuru Allahu Teala’nın gösterdiği adres ve yolda arar ve bulurlar.!.
Annelik makamı; Hamilelik, doğum, çocuğun bakımı ve yetiştirilmesi gerçekten çok sıkıntılı bir süreçtir. Bu süreci sabır, özveri ile yaşıyan annedir. Yoksa çocuğu doğurup yetim gibi başkalrına terk ederk çok gerekli ve üzerine Şeri vazife olmadığı halde işe ya da kariyer yapmaya dava yüklenmeye giden kadın tam anlamı ile anne olamaz. Anne olmak zordur fakat annelik makamı da çok yücedir. Hangi iş, amel, kariyer yada makam “cennetin kişinin ayakları altına” serilmesini sağlamaktadır.?!.. Akleden saliha bir kadın hiçbir şekilde evinin dışındaki bir ameli, işi yada kariyeri anneliğe tercih etmez..
Ev işlerini, evde yapılması gereken; yemek yapmak, bulaşık ve çamaşır yıkamak, temizlik yapmak, çocukların bakımı ve eşine hizmeti angarya olarak gören, küçümseyen, burun kıvıran, değersiz ve önemsiz gören, ‘hizmetci olmak için mi evlendim’ diyen kadınlar var.!.. Halbuki mü’mine ve saliha bir kadın için bunlardan daha değerli, önemli bir amel olmamalıdır... Zira Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem kadın için ev işlerinin ve hizmetlerinin cihad ameline denk olduğunu haber vermiştir. Onun için ev işlerini kerih gören kadınlar, Allahu Teala’nın cihad emrini kerih gören33 gafiller gibi olurlar.
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz, kızı Fatıma Radıyallahu Anha’ya evinin işlerini ve eşinin hizmetini bizzat kendisinin yapmasını emretmiş ve o da bütün zorluklarına rağmen bunu içtenlikle yapmıştır.. Ayrıca Kur’an’ı Kerim’in tabiri ile “mü’minlerin anneleri” olan Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz’in hanımları da ev işlerini bizzat kendileri yapmışlardır. Hangi kadın, Fatıma Radıyallahu Anha’dan ve mü’minlerin annelerinden daha değerlidir.!..
Allahu Teala kadına evin dışında yerine getireceği hiçbir sorumluluk yüklememiştir. ‘Kadın da erkek de insandır, dolayısı ile eşittirler, Allah’a karşı aynı sorumluluklara sahiptir. Kadınlar da erkekler gibi İslam’a davet, İslami siyaset, hizmet yapmak sorumlulukları vardır...’ gibi görüşler, soyutlatıcı ve genelleyici anlayışın ürünüdür. Bu anlayış sahibi kardeşlerime görüşlerini tekrar gözden geçirmelerini tavsiye ederim... Zira yukarıdaki nasslar ve onlardan alınan hükümler ile ‘kadının erkekler gibi İslam davasını yüklenme sorumluluğu’ çatışır. Halbuki Allahu Teala kullarını çıkmazda bırakmaz.!.. Kadın da erkek gibi İslam davetini yüklenirse evdeki yükümlülüklerini hakkıyla yerine getiremez. Evdeki yükümlülüklerini hakkıyla yerine getirirse evin dışına hiçbir vakti kalmaz.. Onun için olmalıdır ki Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz kadın için ev içindeki sorumlulukların İslam davetini yüklenmeyi de içinde barındıran cihad sorumluluğuna denk olduğunu haber vermiştir...
Ev hapishane midir?.. Yukarıdaki ayetler ve hadislere göre ev kadın için bir hapishane / ceza yada ızdırap çekilen yer değildir. Ev, saliha bir kadın için Allah’a en çok yakın olduğu yerdir, Cennetin kapısıdır, korunaktır, sığınaktır, en hayırlı mesciddir, karargahtır. Evin dışı ise kadın için şeytanın cirit attığı yerdir. Bir mü’mine kadın için evin dışı hiçbir zaman evin içinden hayırlı olamaz.!. Allah ve Resulüne iman eden bir kadın evin dışını hiç bir zaman evin içine tercih etmez, evden dışarı çıkmak için can atmaz, bahane aramaz.!..
Velhasıl, kadın için asıl olan anne ve evinin hanımı olmasıdır, toplumsal sorumluluklar üstlenmesi değildir. Kadının asıl sorumluluk alanı evidir...
وَإِمَّا يَنزَغَنَّكَ مِنَ الشَّيْطَانِ نَزْغٌ فَاسْتَعِذْ بِاللّهِ إِنَّهُ سَمِيعٌ عَلِيم ٌ إِنَّ الَّذِينَ اتَّقَواْ إِذَا مَسَّهُمْ طَائِفٌ مِّنَ الشَّيْطَانِ تَذَكَّرُواْ فَإِذَا هُم مُّبْصِرُون وَإِخْوَانُهُمْ يَمُدُّونَهُمْ فِي الْغَيِّ ثُمَّ لاَ يُقْصِرُونَ
“Eğer Şeytanın fitlemesi seni dürterse hemen Allah'a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir. Takvâya erenler var ya, onlara Şeytandan bir taife/ grup dokunduğunda / musallat olduğunda tezekkür edip (Allah'ın emir ve yasaklarını hatırlayıp) hemen gerçeği görürler. (Şeytanların) ihvanına / dostlarına gelince, (şeytanlar) onları azgınlığa sürüklerler, sonra da yakalarını bırakmazlar.”34
Dua:
Rabbımdan bu çalışmayı kendim, annem-babam, ehli beytim ve tüm mü’min kardeşlerim için hayırlı faydalı kılmasını dileyerek sözlerimi sözlerin en güzeli olan Allahu Teala’nın Kelamı’nın son sözü / süresi ile bitirirken ins ve cin şeytanların vesveselerinin şerrinden Allahu Teala’ya sığınıyorum...
قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِ مَلِكِ النَّاسِ إِلَه النَّاسِ مِن شَرِّ الْوَسْوَاسِ الْخَنَّاسِ الَّذِي ِ يُوَسْوِسُ فِي صُدُورِ النَّاسِ مِنَ الْجِنَّةِ وَ النَّاسِ “De ki: İnsanların kalplerine vesvese veren cinlerden ve insanlardan olan hannasın (sinsi şeytanın) vesveselerinin şerrinden / kötülüğünden insanların Rabbine, insanların Melik’ine, insanların İlâh’ına sığınırım.”35
1-) A’raf:189
2-) Rum:21
3-) Nesei, 3179
4-) Ahmed, hasen isnad ile rivayet etti
5-) Ebu Davud, İbn-u Hıbban ve el-Hakim sahihtir diyerek rivayet ettiler
6-) Ebu Davud ile el-Hakim rivayet etti
7-) İbn-u Ebî Şeybe, Musnaf
8-) Bakara:233
9-) Talak:7
10-) Nisa:34
11-) Tirmizi, 1083
12-) İbn-u Ebî Şeybe
13-) Ebû Davûd, 2595
14-) Bknz. Müslim
15-) Şu’ub al-İman, El-Mu’cemu’l-Evsat
16-) Ahzab:33
17-) Ebu Yusuf, El-Âsâr
18-) Ebu Davud, Müsned
19-) Beyhaki, Sünenu’l-Kübra
20-) İbn-u Kudame, el-Muğni’de zikretti
21-) Ahmed, Müsned VI/197, 30; İbn Huzeyme, Sahîh, III/92; el-Münzirî, Et-Tarğîyb vet-Terhîb, I/188
22-) Tirmizi
23-) Taberani, Mu’cemu’l Kebir
24-) Buhari,5238; Müslim, 666; Ahmed b. Hanbel, 4328; Dârimî, 443
25-) Buhari, Müslim
26-) Buhari, Müslim
27-) Tirmizi
28-) Şu’ub Al-İman
29-) Nur:30-31
30-) Ahzab:35
31-) Nisa:1
32-) Ahzap:53
33-) Bakara:216, Tevbe:81
34-) A’raf: 200-202
35-) Nâs:1-6
BAZI İTİRAZ VE SORULARA CEVAPLAR
Yukarıdakı yazının konusu; “kadın için asıl olan anne ve evinin hanımı olmasıdır, toplumsal sorumluluklar üstlenmesi değildir. Kadının asıl sorumluluk alanı evidir”
Bunun İslami bir hakikat olduğu, delilleriyle yukarıda izah edilmeye çalışılmıştır. Çünkü bilhassa son asırda aile kurumu, kadın-erkek ilişkileri gibi konularda İslami hassasiyetler, hükümler, kültür, ahlak ve adab yönünden müslümanlarda çok büyük erezyonlar olmuştur. Özellikle de günümüzde müslümanlar olaylara mevcud vakıa açısından yada başka ideolojilerin bakış açısından bakmak gibi bir illete mübtela olmuşlardır.
Ancak bu hakikata bazı cenahlar tarafından itirazlar, istifhamlar ortaya konulmaktadır. Şöyle ki;
1-Öyle de şimdi mecburen fiili hayatta kadın... Kadın evde hizmetçi değil ki... Yukarıdaki yazı bence yanlı bir yazı... Evinin işine burun kıvıran kadın yok ama hiç burun kıvırmasın di mi erkeğin de işine öyle geliyor sanırım...
2-Cidden diyorum evli oldugu halde, nice masum temiz erkek ve kadinlar var evli olanlar, lakin kocasinin aldigi asgari ücretle gecinmekte zorlaniyorlar, bu kadinlardan bazilari fitratlarina uygun calisiyorlar yani diyecegim o ki mes'eleleri kilic gibi kesip dograyamiyorsunuz... Allah yardimcisi olsun kadin ve erkeklerin...
3-Şu dönemde kadını eve kapatırsanız sosyal dengeyi sağlayamazsınız Sadece erkek öğretmenlerin olduğunu bi düşünsenize Ya da sadece erkek yöneticilerin..
4-bu konu cok hassas..mesela doktor hemşire polis öğretmen vb..bu mesleklerde mutlaka bayan olması gerekiyor..sen gönderme ben gönderme kim gönderecek.. yarın esin doğum yapacağı zaman bayan personel istersin..nerden bulcan kardesim.. ama mesela konfeksiyon kenarlarındaki üzülerek görüyorum bircoğunun bası kapalı ve hiç hoş olmayan tavırlar sergiliyolar.. bunun gibi mesleklerdende uzak tutmak lazım.. gerekli olan yerlere yerlestirilmeleri yeterlidir.. ama bu işin birde ekonomik boyutu var.. ben bakabiliyorum gelirim yetiyor.. ama ya diğerinin..?
5-Kadınların dışarı çıkmasını yasaklayan bir hüküm yok. Asıl sorumluluk alanı evidir demek evden dışarı çıkmayacak demek değil Aile önce gelir Kocasını ihmal etmiyor Çocuklarını da ihmal etmiyor ise Çalışabilir, gayet doğal. Bu zaten çağ dışı çağlar dışı bir şey olur. Dışarı çıkmak evvela insani bir ihtiyaç Hayvan gibi kafase kapatıp ahan evin ahan da doğurduğun çocuklar bak bunlara. Böyle bir beklenti ne dini nede örfi açıdan doğru olmaz. İslam denge dinidir Kadın edebiyle dış kıyafetleri ile dışarı çıkar Doğaya çıkar Açık havaya çıkar Tatilini yapar Oksijenini alır, PARASINI harcar Yani arkadaşlar yapmayın yahu 21. yüzyılda İslam toplumu 15 asır önce bütün bu meseleleri halletmiş. Kadınların eğitim alması iyi ve yetkin bir birey olması toplumun zararına olmaz. Kadınların çalışması gereken zaruri alanlar da var Bunları gözetir evinin de çocuklarının da annesi olur
6-Kadınlarla ilgili yazmış olduğunuz bu yazıya karşılık erkeklerle ilgili olan bölümü de okumak isterim. Yazınızda açıkça, "Kadın"ı bir meta olarak görmüş ve bu görüşünüzü ayetlerle ve hadislerle desteklemeye çalışmışsınız. Birçok ayetin ve hadisin görüşlerinizle hiçbir alakası yok. Alakalı hadislerin ise gerçekliği tartışmalıdır. Burada hadis diye belirtmiş olduğunuz ve benim bile yazmaya dilimin varmadığı pek çok şeyi, Peygamberimizin (s.a.v.) söylemiş olmasının çok zayıf bir ihtimal olduğunu düşünüyorum. En iyilerden diyebileceğim "Kocasının izni olmadan evinden dışarı çıkmamasıdır. Eğer bunu yaparsa melekler, rahmet melekleri, gadab melekleri tövbe edinceye yada evine dönünceye kadar ona lanet eder”. Denildi ki; (o koca) zalim olsa da mı? Dedi ki; “zalim olsa da" şeklinde bir hadisten bahsedilmiştir İlk emri "Oku" olan ve insanlar arasındaki farklılığın yalnızca takva da olduğunu söyleyen bir dinin; cinsiyet ayrımcılığına dayalı olarak kocanın (zalim bile olsa) emirlerini yerine getirmekten ibaret bir yaratık olması ihtimalinin hiçbir mantıklı tarafı yoktur. Kusura bakmayın ama yazınızın genelindeki hakim görüş şudur; cahiliyye döneminden kalma kadın-erkek ilişkilerinin İslamiyetle sentezlenerek fırınlanmış halidir. Sizin cennete girmenizin anahtarı bir kadının ayağının altındaysa eğer, kadını bir meta olarak görmekten vazgeçerek o kadının ayaklarının önüne diz çökün. Bu düşüncelerinizi de başkalarına anlatın. Yemezler. Hadi rast gele.
7-Başlıktaki ve arkasından gelen 3-4 sayfalık yazıda ,uzun uzun aynı konuda, aynı cümleler onlarca defa tekrarlanarak (Kadının yeri evidir gibi) Ve Kur'andan konuyla hiç ilgisi olmayan ayetler alet edilerek, kadını eve hapsetme fikri işlenmeye çalışılmıştır İleri sürülen fikirlere baktığınızda hemen hepsi 500 yıl,bin yıl önce, bugünkü yaşam koşullarına göre çok ilkel yaşam koşullarındaki insanların fikirleri. Öyle bir ilkel yaşamki o günkü koşullarda bir kadının doktor olma, hakim ,avukat olma, mimar, mühendis,ekonomist olma toplumda ciddi bir kurumda üst düzey yönetici olma imkanları yok.... Ayrıca başlıktaki yazıların tamamı yüzlerce yıl önceki arap toplumunda yaşayan din adamları... Osmanlı zamanındaki arap hayranlığı mahsulü bu tür yazılar dilimize çevrilerek toplumumuza dayatılmaya çalışılmıştır. Bu gün hala bu tür yazıların ,ısıtılıp ısıtılıp gündeme getirilmesi, dini konularda sağlam bilgi ve yeni düşünce ve tefekkürden mahrum kişilerin tek yapabildikleri şeydir...
8-Kadının korunması kadın hakları bu kurumlar neden oluştu bir evlat annesine baksaydı sokağa atmasaydı B'i baba anne yi sokağa atmasaydı ya da B'i baba anneyi öldürmeseydi oluşmazdi.. O kurumlar olmasa kaç tane kadın rezillikler icinde olur du.. Kadına sahip çıkan o kuruluardan Allah cc razı olsun Her kadının hayalidir bir yuva kadinlar çocukken başlarız bebek bakmaya hayalimizdir hep bir yuva yuva dağılıyor kadın ortada kalıyor bu kurumlar sahip çıkıyor cin şeytan evimi oluyor orası. Kardesim güzel yazmışsın olması gerekeni yazmışsın ama o kadınlarıda bir duşunun duygularını Ayrıca kadının yeri evidir evet fakat çalışmak zorundayız bu hayatta sadece babamizin kardesimizin getirdiği yetmiyor hayat şartları bizi mecbur kılıyor çalışan kadın namussuz kadın değildir kendini bilen kadın ve bilmeyen kadın vardır En azından yazarken genelleme yapılmaması gerekiyor Allah tan başka kimse kimsenin kalbini bilemez
9-kadının aktif olarak günümüz hayatında sömürüldüğünü söyleyebiliriz, keza evinde durması şu fitne döneminde en iyi şeydir.ancak hiçbir ihtiyacı görülmeyen bir kadının ne yapmasını bekleyebiliriz?harama ve pisliklere bulaşmadan parasını kazanıp çocuğuna-ailesine bakmak ZORUNDA olan bir kadına da mı "otur evinde" diyeceğiz iyi niyetle söylüyorum sadece, insanların birbirine destek olmadığı ve gerçek manasıyla islam ve dayanışmanın yaşanmadığı bir toplumdan bahsediyoruz. işte abi toplumsal sorumluluklar konusunda erkekler görevini yeterince ve doğruca almazsa kadın yaşamını sürdürebilmek için harama bulaşmadan bunu yapmak zorunda.
10-Yazınıza göz attım.. ALLAH razı olsun sizden. Okunması gereken çok önemli bir yazı... Size sorumuz olacak... İslami alanda faaliyet yapan hanım yazarlarımız yada mitinglerde konuşmacı olarak kürsüye çıkan hanım hanım yazarlarımız bu kategoriye mi giriyor. Beyazıt eylemlerinde konuşmacı hanımlar çıkmaya başladı..
11-o zaman bir çözüm sunmanız gerekir... kocasının dinle alakası olmayan hanımlar islami eğitimlerini nereden alacak? islami eğitim sadece kitap okumakla olacak iş mi ki ewde kitaplardan öğrenilsin? ikinci husus; her şey ilim-öğrenmek meslesi de değil. nerede kaldı emri bil maruf.. dini nakıs olanlara dini kim götürecek??
12-Kimse kimsenin imtihanını bilemez delillerin bulunamadığı mevzularda ne yapılmalı Şöyleki ahkam vermek bizlere kolay dedikleriniz de hak asla inkâr edilemez Ama size bir soru; kadın himayesiz kalmışsa eşinden ayrılmış, ailesi yok yada onu kabul etmiyorsa çoluk çocuğu ile ortada kalmışsa akrabasi hayırsız ise ve evlenme imkânı yoksa bu kadın rizki için ne yapmalıdır?
Bu itiraz ve istifhamlara cevaplar;
1-Elbette ki kadın; evde (tahkir edici anlamda) hizmetci değildir. Evdeki işleri yapmak hizmetcilik ise; fabrikadaki, atölyedeki, dairedeki vb tüm işyerlerindeki işleri yapmak da hizmetciliktir. Akleden iffetli bir kadın hangi hizmetciliği tercih eder?!.. Kendi evinin işlerini yapmak, kendi çocuklarına, eşine ve diğer ev halkına huzur ve güvenlik içinde hizmet etmesi mi, yoksa çeşitli iş yerlerinde kem göz ve kem sözlere maruz kalarak başkalarının işlerini yapmak yani onlara hizmetcilik yapmak mı?!..
Yukarıda zikredilen ayet ve hadislerin gösterdiği gibi kadın, evin gerekli işlerini yapmakla yükümlüdür. Bu görev taksimini ben yapmadım yada erkekler yapmadı yada alimler yapmadı. Bu görev taksimini Allahu Teala yaptı, Resulü Sallallahu Aleyhi Vesellem de bize bu görevin cihada denk bir amel olduğunu bildirdi.. Üzerine vazife olmadığı halde fırsat buldukca ev işlerinde hanımlarına yardımcı da oldu yani evin hizmetlerini yaptı Bu hizmet, yani bu görev Allahu Teala’ya karşı kulluk kapsamındadır..
Kadın-erkek sürtüşmesi, zıtlaşması, rekabeti ve husumeti ins ve cin hannâslarının / şeytanlarının fitlemesinden kaynaklanmaktadır. İslam’da mü’min kadın ve mü’min erkek birbirisinin rakibi değil velisidir. (Bknz. Tevbe:71) Allahu Teala’nın tayin ettiği sorumluluk alanlarında birbirisini tamamlayan dost ve yardımcıdırlar. Erkekler de kadınlar da Allah’a kul olduklarını unutmamalıdırlar. İns ve cin şeytanların vesveselerine kulak asmamalıdırlar!…
2-Kadınların; kıt imkanları olan ailelerinin gecimine; evlerinde kalıp huzur ortamı oluşturarak, iktisadi düşünce ile hareket edip Allah’ın verdiği rızka şükr ederek, kanaatkar olarak katkıda bulunmaları hem kendileri hem de aileleri için daha hayırlı olmaz mı?!.. İhtiyaç algılamalarının gözden geçirilmesi gerekir. Zira bir çok ihtiyaç olarak bilinen hususlar, gerçekten ihtiyaç değildir fakat Kapitalist sistemin telkin edip oluşturduğu ihtiyaç algılamasıdır..
3-4-Mevcud sosyal yapı zaten dengesiz, yamuk, çarpık bir yapıdır. Çünkü mevcud sosyal yapı yada toplum İslami fikir, hüküm, nizamlara ve değerlere göre şekillenmemiştir. Sorun da oradan kaynaklanmaktadır. O halde yapılması gereken bu mevcud vakıaya teslim olmak değil onu doğru olanla yani İslam ile değiştirmek yolunda direnç ve mücadele göstermektir.
5-“Kadın evden dışarı çıkamaz” diyen yoktur. Evde oturmalarını emreden ayet kadının dışarı çıkabileceğini gösteriyor. Ancak hem o ayet hem de o konu ile ilgili diğer ayetler ve hadisler dışarı çıkmayı belirli şartlara bağlı kılmıştır; -ihtiyaç olmalı, -kocasının yada kendisinden sorumlu erkeğin izni olmalı, -teberrücten / albenili giyisi ve davranışlardan kaçınmalı, -tesettürlü olmalı, -yalnız olmamalı kocası yada namahrem bir erkekle birlikte dışarı çıkmalıdır. Ihtiyaç karşılanınca hemen asli mekanına evine dönmelidir.
Kadın asli sorumluluk alanındaki sorumlulukları ile ilgili eğitim almalıdır. Eğer ideal İslami aile olursa bu eğitim doğal olarak evde anne tarafından verilir. Kadın; iyi ve yetkin bir anne, evinin mahir hanımı, kocasının saliha gözünün aydınlığı eşi olması için yetiştirilirse en başta kendisi için hayırlı olur. Şer’i yönden üzerine vazife olmayan alanlarda alacağı eğitim ve öğretim kadını sadece kapitalizmin üretim ve tüketim kölesi yapar. Hangisi dünya ve ahiret açısından kadın için hayırlıdır! Hayırlı ve yetkin olarak çocuklarının annesi, evinin hanımı ve kocsının huzur kaynağı saliha hayırlı eşi olmak mı, yoksa iyi yetkin bir üretim ve tüketim kölesi “birey” olmak mı?!.
Mü’min anne ve babaları ilk cahiliyye döneminde kız çocuklara karşı işlenen zulüm ve cinayete benzer bir durumu kız çocuklarını çağdaş cahiliyye sisteminin / kapitalizmin bataklığına mahkum edecek davranışlardan sakındırıyorum.. Onları kapitalizme eleman yetiştirmek için değil, asli sorumluluklarını yerine getirmeye ehil, saliha yetkin anne, evin hanımı ve kocasına eş olmaya ehil olacak şekilde eğitin.. Ki hem kız çocuklarınızı hem de geleceğinizi kurtarın!.. Cahiliyye akıntılarına kendinizi ve çocuklarınızı kaptırmayın.!..
6-Kadını asıl “meta” olarak gören; “kadın-erkek eşittir”, “kadın da erkeklerin yaptığı işleri yapmalıdır”, “kadın özgür olmalıdır, ekenomik bağımsızlığını kazanmalıdır” gibi gaz verici söylemler ile kadını evinden dışarı çıkartıp ona bir sürü sosyal, siyasal ve ekenomik sorumluluklar yükleyip mevcut çarpık ekenomik ve sosyal yapının parçası, üretim ve tüketim kölesi birey konumuna düşüren çağdaş cahiliyye zihniyetidir. “O halde erkekler üretim ve tüketim köleleri oluyorlar” şeklinde itirazlar da oluyor. Öyle olduğunu kabul etsek dahi bu, onların üzerindeki Şer’i yükümlülükten ve içinde yaşadıkları cahiliyye toplumu ve düzeninden kaynaklanan sıkıntılı bir durumdur. Onlar bu sıkıntıya katlanacaklar ve Şer’i sorumluluklarını Şer’i çerçevede yerine getirecekler. Eşitlik adına üzerlerine vazife olmadığı halde kadınları erkeklerin bu arizi konumlarına düşürmek midir kadın onur ve haysiyetini ve hatta maslahatını korumak?!..
Kocasının izni olmaksızın evinden dışarı çıkmasını yasaklayan hadisdeki kocası “zalim olsa da” vurgusunu içine sindiremeyerek hadisi inkar eden şu zavallı zihniyete bakın!.. Bu zavallı zihniyete göre, kocasına itaat etmek sorumluluğunu yerine getiren kadın “bir yaratık” konumunda görülürken işyerinde zalim de olsa patronuna itaat ederek çalışmasını sürdüren kadın “onurlu özgür insan” oluyor.!.
Dünya hayatında konum ve sorumluluk alanı itibarı ile cinsiyet farklılığına dayalı farklılığı Allahu Teala belirlemiştir ve şöyle demiştir:
وَهُوَ الَّذِي جَعَلَكُمْ خَلاَئِفَ الأَرْضِ وَرَفَعَ بَعْضَكُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِّيَبْلُوَكُمْ فِي مَا آتَاكُمْ إِنَّ رَبَّكَ سَرِيعُ الْعِقَابِ وَإِنَّهُ لَغَفُورٌ رَّحِيمٌ “O, sizi yeryüzünde halifeler (oraya hâkim kimseler) yapan, size verdiği nimetler konusunda sizi sınamak için bazınızı bazınıza derece derece üstün kılandır. Şüphesiz Rabbin, cezası çabuk olandır. Şüphe yok ki O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (En’am:165)
وَلَهُنَّ مِثْلُ الَّذِي عَلَيْهِنَّ بِالْمَعْرُوفِ وَلِلرِّجَالِ عَلَيْهِنَّ دَرَجَةٌ وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكُيمٌ .. "..Kadınların, yükümlülükleri olduğu gibi ma’ruf / belirli hakları da vardır. Yalnız erkeklerin kadınlar üzerinde bir derece farkı vardır. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Bakara:228)
الرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَاء بِمَا فَضَّلَ اللّهُ بَعْضَهُمْ عَلَى بَعْضٍ وَبِمَا أَنفَقُواْ مِنْ أَمْوَالِهِمْ فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ حَافِظَاتٌ لِّلْغَيْبِ بِمَا حَفِظَ اللّهُ “Allah’ın kimini kimine üstün kılmasından ötürü ve erkeklerin, mallarından sarf etmelerinden dolayı erkekler kadınlar üzerine kavvâmdırlar / koruyup kollayıcı hakimdirler. Saliha / İyi kadınlar; gönülden boyun eğerek itaat ederler ve Allah’ın korunmasını emrettiğini, (kocasının bulunmadığı zaman da) koruyanlardır..” (Nisa:34)
وَلاَ تَتَمَنَّوْاْ مَا فَضَّلَ اللّهُ بِهِ بَعْضَكُمْ عَلَى بَعْضٍ لِّلرِّجَالِ نَصِيبٌ مِّمَّا اكْتَسَبُواْ وَلِلنِّسَاء نَصِيبٌ مِّمَّا اكْتَسَبْنَ وَاسْأَلُواْ اللّهَ مِن فَضْلِهِ إِنَّ اللّهَ كَانَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا “Allah’ın, kiminizi kiminize üstün kılmaya vesile yaptığı şeyleri (haset ederek) arzu edip durmayın.Erkeklere kazandıklarından bir pay vardır. Kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır. Allah’tan, O’nun lütfunu isteyin. Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.” (Nisa:32)
Bu ayeti kerimeler birlikte okunduğunda erkeğin kadın üzerindeki üstünlüğü dünyadaki sınavla ilgilidir. Allaha kulluk sınavı kapsamındaki konum ve sorumluluk alanları ile alakalıdır. Yoksa Allah katında fazilet üstünlüğü değildir Çünkü fazilet üstünlüğü cinsiyete bağlı değil takvaya bağlıdır. Takva da herkesin kendi sorumluluk alanında Allah’a karşı kulluk vazifesindeki titizliğidir. O halde kadına da erkeğe de düşen; kendi sorumluluk alanında takvalı olarak sınavı kazanmaya çalışmak olmalıdır. Yosa ins ve cin şeytanlarının vesveselerine kulak verip de “eşitlik” safsatası ile ukelalık ve küstahlık yapmak değildir.!.
“Zalim olsa da” meselesine gelince; şu öncelikle bilinmelidir ki “zulüm”; Nisbî / göreceli zulüm ve mutlak / kesin zulüm olmak üzere ikiye ayrılır. Nisbî zulüm; kişilerin algılamasına göre (bana göre, sana göre, ona göre) değişebilen zulümdür. Mutlak zulüm ise kesinleşmiş zulümdür. Hadiste geçen “evden izinsiz çıkmama” meselesi kadına göre bazen “zulüm” olarak algılanabilir, kocasına göre ise “hak” olabilir. Mesela başka bir hadisde de geçtiği gibi, “hasta babasını ziyaret için evden çıkması kocası tarafından yasaklanan kadına göre bu durum zulümdür. Kocasının bu yasaklamada ki gerekcesi bilinmemektedir. Buna rağmen Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimiz o kadına kocasının emrine itaat etmesini emretmiştir. Kadın açısından “zulüm” olarak algılanan bir hususun erkek açısından “hak” olabilmesine gelince; Bilindiği gibi erkek ehlinden olan kadınları dünya ve ahiret tehlikelerinden koruyup kollamakla yükümlüdür. (Bknz. Tahrim:6) Ayrıca kadın erkeğinin namusunu, onurunu ve haysiyetini temsil etmektedir. Kadına yönelik olası bir sözlü ve fiili saldırı, taciz aynı zamanda erkeğin haysiyetine saldırıdır. Erkeğin bu iki konudaki kaygısından dolayı bazı hassasiyetlerinin olması ve buna bağlı bazı yasaklar koyması hakkıdır.
Onun için nisbi / göreceli zulüm karşısında hemen kazan kaldırmak esas olan değildir. Kişi öylesi bir zulüm karşısında hakkını meşru yollardan arar anacak hemen kazan kaldırmaz, sabreder. Ailede evlad ebeveynine, okulda öğrenci hocasına, işyerinde işci patronuna, devlet dairesinde memur amirine nisbi zulümlerde hemen isyan ederlerse hangi iş birlikte yürütülebilir yada hangi kurum ayakta kalabilir ki?!.. O halde evlilikte kadın kocasına böylesi zulüm de olsa itaat etmesi gerekir. Ancak erkek bu tür davranışlarını meşru bir gerekcesi olmaksızın yapmayı alışkanlık haline getirme eğilimi gösterirse bu Kur’an-ı Kerim’in tabiri ile “nüşûz” alametidir.Nüşûz; sorumsuzca ukelalık, sadislik davranışları sergilemektir. Bu durumda nasıl bir tavır sergileneceğini de Allahu Teala şöyle açıklamıştır:
وَإِنِ امْرَأَةٌ خَافَتْ مِن بَعْلِهَا نُشُوزًا أَوْ إِعْرَاضًا فَلاَ جُنَاْحَ عَلَيْهِمَا أَن يُصْلِحَا بَيْنَهُمَا صُلْحًا وَالصُّلْحُ خَيْرٌ وَأُحْضِرَتِ الأَنفُسُ الشُّحَّ وَإِن تُحْسِنُواْ وَتَتَّقُواْ فَإِنَّ اللّهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا “Eğer bir kadın kocasının, nüşûzundan / kendisine kötü davranmasından, yahut yüz çevirmesinden endişe ederse, uzlaşarak aralarını düzeltmelerinde ikisine de bir sakınca yoktur. Uzlaşmak daha hayırlıdır. Nefisler ise kıskançlığa ve bencil tutkulara hazır (elverişli) kılınmıştır. Eğer iyilik eder ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” (Nisa:128)
وَإِنْ خِفْتُمْ شِقَاقَ بَيْنِهِمَا فَابْعَثُواْ حَكَمًا مِّنْ أَهْلِهِ وَحَكَمًا مِّنْ أَهْلِهَا إِن يُرِيدَا إِصْلاَحًا يُوَفِّقِ اللّهُ بَيْنَهُمَا إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلِيمًا خَبِيرًا “Eğer karı-kocanın arasının açılmasından endişe ederseniz, erkeğin ailesinden bir hakem, kadının ailesinden bir hakem gönderin. İki taraf (arayı) düzeltmek isterlerse, Allah da onları uzlaştırır. Şüphesiz Allah, hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdardır.” (Nisa:35)
Buna göre; karı ve koca o nüşûz illetini tedavi etmekte uzlaşamazlarsa, her iki tarafın hakemleri de tüm iyi niyetli çabalarına rağmen bu hususta başarısız olurlarsa, evlilik sona erdirilir.
Mutlak zulüm, kesinleşmiş sistematik zulümdür. Kimden gelirse gelsin böylesi bir zulüme boyun bükme zorunluluğu yoktur.
“Zalim de olsa” vurgusunun geçtiği hadiste ne rivayet açısından ne de dirayet açısından bir arıza söz konusu değildir. Hadis değerlendirmesinde “mantık” ne zamandan beri ölçüt olmuştur?!..
Heva ve heveslere, önyargılara ters düştüğünde “filan ayet falan konu ile ilgili değildir” diyerek yada parçacı yaklaşımlarla zoraki teviller yaparak ayetleri devre dışı bırakmak, hadisleri de inkar edivermek dinde samimiyetsizlikten başka bir şey değildir.!..
7- “Kadını eve hapsetme fikri”, “500 yıl,bin yıl önce, bugünkü yaşam koşullarına göre çok ilkel yaşam koşullarındaki insanların fikirleri,” “Osmanlı zamanındaki arap hayranlığı mahsulü bu tür yazılar dilimize çevrilerek toplumumuza dayatılmaya çalışılmıştır” vb
Böylesi söylemler hiçbir tefekkür, tezekkür, teemmül, tedebbür olmaksızın öylasine ezberlenip aktarılan teranelerdir. Müslüman ağzına hiç yakışmayan laflardır. Bu lafları biz daha çok çağdaş cahiliyye ehli bir sürü akademik ünvan sahibi yada “yazar” ünvanlı laik yobaz, bağnazlardan, onlardan da önce oryantalistlerden işitiyorduk. Ne yazık ki, bu çağdaş cahiliyye tortuları müslümanların evlatlarının ağızlarında da dolaşır olmuştur.!..
Böylesi lafların taşıyıcılarına; zihinlerini ve gönüllerini çağdaş cahiliyye kavramlarından ve söylemlerinden yani tortularından tezkiye edip / arındırıp Allah’ın dininin iki tertemiz arı-duru kaynağı Kur’an ve Sünnete içlerinde sıkıntı duymaksızın teslim olmalarını tavsiye ederim. O zaman laubalililk, ukelalık, kütahlık gibi şeytani hasletlerden de arınıp İslami ahlak ve edep sahibi de olabilirler…
8-9-Annesini sokağa atan, karısını öylesine sokağa atan, kızını sokağa atan kişi herşeyden önce insan değildir, melun bir mahluktur. Böylesi melun sorumsuz mahlukların sebep oldukları arizi durumlara bakarak genel hüküm bina olunmaz. Çünkü genel hükümler arızi dururmlar üzerine inşa olunmaz.
Yukarıdaki yazımız şahısları yargılamak için yazılmamıştır, dikkatle okunursa öylesi bir yargılamanın olmadığı da görülür. Sadece yanlış, fasid anlayışları düzeltme gayreti vardır.Çalışan kadınlara hakaret etmemiz de sözkonusu değildir.
“Kadın hakları savunuculuğu” adına faaliyet gösteren kurumlar arizi durumlarla mağdur olmuş kadınların o mağduriyetlerini istismar ederek kadını ve aile kurumunu ifasad faaliyetlerini sürdüren şeytani kurumlardır. Sadece biraz maddi yardımda bulunmakla şeytan melek olmaz.
Mesela “Aile ve kadını koruma” adına kadını iş hayatına teşvik etmeye yönelik BM (Birleşmiş Milletler) Örgütü istemleri doğrultusunda çıkartılan yasalara bakın!. Çocuklu çalışan kadının işini terk etmemesi için çocuk başına 300 TL o çocuklara bakan bakım evine hükümet ödeyecek… Bu mu kadının, çocukların, babanın ve ailenin lehine olan yoksa, kadının evinde kalıp çocuklarına bakabilmesi için Raşid Halife Ömer Radıyallahu Anhu’nun yaptığı gibi çocukların maaşa bağlanması mı ?!. Güya “kadın ve aileyi koruma” adına çıkartılan tüm yasalar işte böyledir, kadın ve aileyi perişan etmekten başka bir işe yaramaz!…
Bu kurumların “kadınların iyiliğini istemekte samimi olduklarına” dair ahidleri ve yeminleri, mel’un şeytanın Adem Aleyhisselam’a yaptığı yeminden farksızdı. Kanmamak lazım vesselam.
10-11- Ne yazıkki; hemen hemen bütün İslami kuruluşlar, cemaatler, partiler, hizipler -belki de farkında olmaksızın- bu hususta Şeytanın dümen suyuna kendilerini kaptırmış durumdalar. Hepsinin ‘kadın kolları faaliyetleri’ var ve bu faaliyetler; kadını asıl sorumluluk alanı olan evindeki sorumlulukları hakkında biliçlendirmek yerine, ‘kadının yeri evidir’ anlayışını ‘ataerkil, gelenekci’ vb. yaftalarla aşağılayarak ve nasları zoraki te’viller ile kadını ‘evden dışarı çıkartıp sosyalleştirmek’ yönünde yoğunlaşmaktadırlar.!..
İdeal İslami aileler oluşup çoğalasıya kadar kadınlara asli sorumlulukarını yerine getirebilecek bilgi ve beceriyi kazandırmaya yönelik Şer’i usuller çerçevesinde “zaruriyât fıkhı” kapsamında eğitim faaliyetleri yapılabilir. Bu, erkekler gibi her alanda İslami faaliyet yapmalılar anlamına gelmez. Zira Allahu Teala asli sorumluluk alanını evi ve ailesi ile sınırladıktan sonra kadına sosyal ve siyasal alanda İslam’a davet ve “emrubilma’ruf” sorumluluğu yüklememiştir. Aksi halde iki sorumluluk çatışrdı. Allahu Teala kulunu muhal ile mükellef kılmaz ve çıkmaza sokmaz.
12- İslam’da kadının kendisinin ve çocuklarının nafakasını temin etmek o kadından sorumlu erkeğe aittir. Kadından sorumlu erkek ya babasıdır, yada kardeşidir, yada kocasıdır, yada yetişkin oğludur. Bunlardan hiçbirisi yoksa, yada bu yükümlülüğü yerine getirmekten tamamen aciz durumdalarsa, yada bu yükümlülüğü yerine getirmeye yanaşmıyorlarsa o kadının velisi halifedir yani Hilafet Devletidir. Halife o kadının nafakasını verir. Hilafet Devleti de yoksa işte bu arizi bir durumdur. Bu durumlarda “zaruriyât fıkhı” devreye girer. Sadece zorunlu ihtiyacları karşılayacak kadar kadın meşru yollardan iffeti ile çalışarak nafakasını temin eder ve hemen asli mekanı olan evine döner. Bu, her alanda erkekler gibi sosyal ve siyasal faaliyetler yapabilir demek değildir.
Baskın batıl ideolojilerin bakış açılarına ters düşse de, vakıaya aykırı olsa da, mevcut toplumdaki genel kabullere aykırı olsa da İslami hakikatları ortaya koymak yada ihya etmek müslümanların vazifesidir. Çünkü müslüman inandığı Tevhid akidesini ve ondan çıkan fikir, hüküm, nizam ve hakikatları içselleştirerek yaşamaz ve temsil etmez ise, içinde bulunduğu fasid, cahiliyye vakıası doğrultusunda iman etmeye ve yaşamaya başlar, hatta o inanç ve yaşantısının da İslam olduğunu zanneder. İşte bu tam Şeytanın istediği bir durumdur. Neticesi ise dünyada rezil rüsvay olmak Ahirette ise hüsrandır, Allah muhafaza!..
Yukarıdaki yazı, İslami açıdan olması gerekeni ortaya koymaktadır. Vakıa bu hakikat doğrultusunda değişmelidir. Bunun mücadelesini vermek gerekir. Bunun için de öncelikle bu konuya ve vakıaya bakış değişmelidir. Onun için de ön yargıların hatta ön bilgilerin gözden geçirilmesi gerekir.
Baskın çağdaş cahiliyye yaşam tarzına, kavramlarına, anlayışlarına, kültürüne, İslami kılıflara büründürülmüş olsa da red tavrı ortaya koymalıyız. O cahiliyye tortularından zihinlerimizi, gönüllerimizi yani nefislerimizi tezkiye etmeliyiz yani arındırmalıyız. Kınayanın kınamasına aldırmadan İslami hakikatları ortaya koyalım ki, ins ve cin şeytanlarının düzenleri, tuzakları boşa çıksın, toplumda İslami değişim yönünde bir haraketlenme olsun da Allah’ın nusretini hakedelim inşaallah...
رَبَّنَا لاَ تُزِغْ قُلُوبَنَا بَعْدَ إِذْ هَدَيْتَنَا وَهَبْ لَنَا مِن لَّدُنكَ رَحْمَةً إِنَّكَ أَنتَ الْوَهَّابُ
Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize katından bir rahmet bahşet. Şüphesiz sen çok bahşedensin
(Ali İmrân:8)