İslam’ın egemenliği için Ümmet’in birliği şarttır
Bu hafta “günlük politika”dan uzaklaşıp, müslümanlar olarak tüm dünyada yaşadığımız sıkıntıların temelinde yatan “ana sebeplerin en babası”na değinmek istiyorum: “Ümmetin Vahdeti”ne...
Halkı müslüman olan ülkelerde egemenlik kuran “tağuti rejimler/yönetimler”, bir yandan “İslam coğrafyasının yer altı ve yerüstü kaynakları”nı talan ederken, bir yandan da müslümanlar üzerindeki sosyal, kültürel, siyasi, idari, iktisadi, hukuki, adli, tedrisi, itikadi, ibadi vb. baskı ve zulümlerini korkunç boyutlara ulaştırdılar. “Vahyi imha, batılı ihya” temeli üzerine kurulu bu “ideolojik zulüm sistemleri”, İslam adına ne varsa baskıladı, hayatın dışına attı. Bunun getirdiği noktada şimdi olan şu:
Müslüman toplum, inandığı İslam’ın ne/nasıl olduğunu da bilmiyor, onu ne şekilde ve hangi esaslara uygun olarak yaşayacağını da. Bu yüzden İslam toplumları İslam ile, vahiy ile, Kur’an ile ve Rasulullah’ın örnekliğine uygun olarak değil; bâtıl ile, küfür ile, tağuti yasalarla ve ideolojik İslam karşıtı önderlerin örnekliğine uygun olarak idare olunuyor ve böyle bir hayatı yaşıyor.
Şimdi bu durumda tüm müslümanlara düşen, Allah’ın insanlık için hayat nizamı olarak tayin buyurduğu İslam’ın hayata egemen olması için mücadele etmektir. Zira Allah, Hz. Adem’den bu yana insanlık için İslam’dan başka bir din göndermemiştir. İslam, bütün Peygamberlerin insanlığa ortak mesajıdır. İnsanlığı içine düştüğü zilletten, adaletsizlikten, zulümden, sömürü çarkının dişlilerinden... kurtaracak, refah ve mutluluğa ulaştıracak, sulh ve selameti sağlayacak tek din, tek nizam İslam’dır. Allah’ın razı olacağı, kabul edeceği tek din de sevginin, merhametin, adaletin, barışın, kardeşliğin, insanlığın ortak doğrularının adı olan İslam’dır. İslam dünyaya nizam olması, bütün insanlığın fert, aile, toplum ve devlet hayatını düzenlemesi için, ilahi bir lütuf olarak gelmiştir. İnsanlığın tek ve ortaksız Dini, hayat nizamı sadece ve sadece İslam; yaşam kitabı, hayatın anayasası sadace ve sadece Kur’an’dır...
Ancak görüyoruz ki İslam’ın değil “isyan”ın egemenliği var bütün dünyada ve bunun sebebi, öyle sanıldığı gibi kâfirlerin, İslam düşmanlarının güçlü oluşu değil, müslümanların parçalanmışlığıdır aslında. O yüzden “İslam’ın egemenliği için Ümmet’in birliği şarttır” diyorum ya zaten. Zira farklı meşrepler/gruplar çatısı altında “ayrı” olununca, müslümanlar arası dayanışma mümkün olmuyor. Hal böyle olunca, bütün müslümanların “kardeş” olduğu, “tek bir millet olan küfür” karşısında “yekvücut bir ümmet” olarak mücadeleye durmak gerektiği hakikatinin de üzeri örtülüyor. Müslümanlar ayrı-gayrı, paramparça olunca İslam davası “ilahi murad”a uygun olarak sürdürülemiyor; “hedef”inden de, “yol”undan da, “istikamet”inden de sapıyor, “doğru yol arkadaşları”ndan uzaklaşıyor. Böylece, “tağuti zorbaların zalim iktidarları”na son verilerek “İslam Şeriatı” hayata hakim kılınamıyor.
Müslümanların vazifesi ve yaratılış amacı Allah’a kulluk... Kulluğun şartı hayatı İslam’a göre yaşamak... Hayatı İslam’a göre yaşamanın şartı, İslam’ın ilavesiz-eksiksiz, bütün kurallarıyla-kurumlarıyla, tam olarak egemenliği... İslam’ın egemenliğinin şartı ise, müslümanların “Ümmet birliği/vahdeti”ni sağlamaları...
İşte bunun için; “müslüman fertler arası birlik”in, “İslami hareketin örgütlenişinde yapılanmanın temel dinamikleri arasında koordine”nin ve “düşünce, tavır ve eylem birliği”nin sağlanması, böyle bir “vahdet tipolojisi”nin bir bütünlük içinde kurulması lazım.
Bu nedenle, hiç vakit geçirmeden ve ivedilikle, “tefrika” konusu masaya yatırılmalı. Tefrikanın mahiyeti, boyutları, nedenleri çok iyi tahlil edilmeli. “Yol ayrılığı”na son verilmesi amacıyla “birleşme yolları” belirlenip “vahdet/birlik” sağlanmalı.
Çünkü bu ayrılık öyle derin yaralar açmakta ve müslümanları birbirine öyle düşürmekte ki, “küfür cephesi” ile uğraşması gereken müslümanlar, mücadele ihtiyaçlarını birbirlerine sataşarak, birbirleri aleyhine tuzaklar kurarak gideriyorlar. Hatta bunun için, birbirlerine karşı “ortak düşman”la, İslam’a göre “dost ve yardımcı” edinilmemesi gerekenlerle işbirliğine gidecek kadar da ölçüyü şaşırıyorlar.
Hal böyle olunca “Ümmet birliği” sağlanamıyor ve tefrika, “İslam’ın yeniden hayata hakim olması mücadelesi”ne en büyük zararı veriyor. Kendi davamızı kendi ellerimizle boğuyoruz! Çünkü “saf”ımızı da, “yol”umuzu da terk etmiş bulunuyoruz!..
Faruk Köse
Yeni Akit /16 Mart 2014
farukkose@yeniakit.com
www.islamiyontem.net