İslami Kimlik ve Şahitlik Görevi
Öyle bir bulanık çağda yaşıyoruz ki, kavramlar ve zihinler iğdiş edilmiş, beyinler alabora olmuş.. Kimi grup kara cahiliyeye karşı silahlı mücadele esasına inanıyor.. Kimi grup halk üzerinde hakimiyet bayrağını yükseltmenin yolunun siyasi çalışmalar yapmak ve parlamentoya girmek olduğuna inanıyor... Kimisi Yüce Yaratıcının rızasını kazanmanın ve ülkelerde İslam bayrağını yükseltmenin yolunun eğitim ve insan yetiştirme olduğunu ileri sürüyor... Kimilerinin ise İslam davası diye bir davaları yoktur. Bu gibilerin kafa yapılarına ve düşüncelerine göre Rahman'ın hükmüne başvurmakla, yeryüzünün aşağılık tağutlarının hükümlerine başvurmak arasında bir fark yok. Halbuki doğru metod, Rabbani metot olarak Allah'a çağırma konusunda Kur'an'daki (sünnetulllah) ve Resulullah'ın sireti/ sünneti objektif bir şekilde takip edilmeliydi...
İslami Hareketlilik içinde muhalif söylem olan "LA" şiarını merkeze yaklaştıkça terk ederek, Batılı paradigmaya ait "demokrat", "liberal", "bireyci","yerel", "sivil toplumcu", "reformist", gibi kavramlarla söylemler, ve Abant platformlarında yeni kimlikler peşinde koşan insanların durumu tehlike arzediyor. Bu düzlemde yapılan ilkesizlikler, batılı kapitalist yaşam tarzının veya modernizmin çekiciliği kadar, sahip olunan kimliklerin net duruş sergileyememesi, zayıflık, yetersizlik ve yanlışlıklarından da kaynaklanmaktadır...
Özendiğimiz iktidarlar, eklemlenmek için koşturduğumuz kesimler, bayrağını salladığımız hizipler, muhalefetine dahil olduğumuz paktlar, hangi saikle olursa olsun bizim için nasıl bir hayat, nasıl bir gelecek inşa ediyor? Siz bugün iktidar sahiplerinin, iktidar için çabalayıp duranların hangi yolda olduklarını, neler söylediklerini, neleryaptıklarını, bizim gönlümüzü, aklımızı çeldikleri şeylerle, bizi razı ettikleriyle bizi hangi yollara saptırdıklarını hiç düşündünüz mü?
Mekke'de ise gündemi İslami hareketin rehberi Muhammed (s.a.v) vahiyle belirliyordu. Ama görüyorum ki maalesef gündemi belirlenen ümmet olduk. Vahiy öğretisini devreye sokamıyoruz çünkü maça hep bir adım geride kalarak başlıyoruz. Müslümanlar asıl hedeflerine konsantre olamıyor çünkü batılı paradigmalar bizi kuşattı onların bak dediği yerden bakıyoruz. Ne zaman özgüven ve ilkeli duruşlar sergilersek o zaman Rabbimiz ümmete furkan'ı nasip edecek...
Her türlü şirkten beri olan ve şirk belasından yılanı görür gibi kaçan, sadece ve sadece Allah'ın ayetlerini yüceltme gibi üstün bir gayesi olan Kur'an neslinin, Allah'ın şeriatı uğrunda canını vermek isteyen ve dünyaya Tevhid gibi bir hayat idealı sunabilen Muvahhid Müslümanların ölçüsü Rasullerin ve Muhammed a.s'ın yolu olan Nebevi hareket metodudur.
Kur’an nesli Muvahhidler, aydınlık bir dünyanın, adâlet üzere yürüyecek olan bir sistemin, insana yakışacak bir hayatın özlemcisidirler ve bunun için çalışırlar. Onlar her türlü bâtıl ve şer olan şeylerden yüz çevirirler. Onlar hak için ve hakka göre yaşarlar. Hayırlı olan şeyleri tercih ederler. Yaratılışlarındaki temizliği korurlar. Kelime-i Tevhidi söylerek fıtrata yerleştirilmiş olan ALLAH’ı bilme, anlama ve O’na kulluk etme gerçeği ile buluşurlar. Onlar evrenin, ister istemez teslim olduğu İslâm dâvetini; hayatlarını anlamlı, huzurlu ve bereketli kılmak için kabul etmişlerdir. Onların gönüllerine Tevhid hayat verir, hayatların Tevhid şekillendirir. Onlar bütün ölçülerini Tevhid inancından alırlar.
Muvahhidler, Ilımlı ve radikal davranışlardan uzak dururlar. Salt tepkisellik ve duygusallık ile hareket etmezler. Onlar itidal-denge- vasat davranışlarını resullerin örnekliğinden alırlar. Onlar ancak alemlerin Rabbinin direktifleriyle yaşarlar. Kur'an'i yaşam tarzına göre düşünürler, eylemlerini Kur'an'i ölçülere göre yaparlar. Allah'ın kendilerine verdiği "müslüman" kimliğinin başına bir ek takmazlar. Allah'ın kendilerine yüklediği misyon, onlar için kutlu bir mesajdır. Allah'ın kulu olmak onlar için o kadar şeref o kadar büyükbir makamdır ki bir partiye, cemaate, şeyhe ,tarikata bağlanma ihtiyacı duymazlar. Aldıkları bu hazdan ölesiye mutludurlar. Kendilerini en çok bu şekilde hür hissederler.
Mümin tavrı, vaktini hayat boyu kurtarıcı bekleme ile geçirmez. Ümitlerini bir şahsa bağlamaz. Önünde Kur'an gibi vahiy, Rasul gibi rehber varken başka sulara dalmaz... düşüncede ve yaşayışta, vahyin gösterdiği köklü değişimi / inkilabı gerekli kılar... İslam'ın itikadi ve ameli mesajını sosyalleştirmesi gerektiğine tüm kalbiyle inanır. Yoksa tarihin ve kitapların sayfalarına gömülü kalacağını bilir.
Ayrıca Mümin tavırlarından olan Emperyalizme karşı çıkışta, modern şirk değerlerini tasfiye edecek bir zindeliği içinde barındırmalıdır. Başta İslam cofrayfasındakiler olmak üzere tüm mazlum ve bağımlı halklar bu zindelikten mahrum kaldıkları için modernizmin kuşatmasıaltına girmişlerdir. Modern cahiliyeye karşı çıkışın alternatif çözüm önerisi sorulacaktır. Bu proje teorik tartışmalarla şekillenemez. Kur'an'ın ilkeleri bellidir. Ancak emperyalist kuşatma altında ortaya konacak olan Kur'an'i yaşam tarzı; Zihnini vahye açmış, Nefsinde vahyi inkilabı gerçekleştirmiş, Allah'a adanmak, İslam'ı yaşamak konusunda kolay ve acil olana karşı tercihini yapmış, olan İslami mücadele kadrolarının; araştırarak, istişare ederek, direnerek mevcut yaşam içinde safha safha çözümleyecekleri bir projedir.
Günümüz şartlarında Müslümanların sosyal hayatta muvahhid kimliğine halel getirmeden, esas duruşunu bozmadan ve bilinç kaymasına uğramadan, Ayrıca; İslami Adalet, Antiemperyalist, İstibdat/ despotizm karşıtı, sömürü ve kapitalizm karşıtı, emek sömürüsüne karşı, çevreci, yerel ve küresel ölçekte tuğyana karşı net bir duruş sergileyen İslami çizgi benimsemesi de gerekiyor...
İslami Kimlik’te netlik ve tutarlılık:
1-İnanç ve amel, söz ve eylem tutarlı olmak zorundadır. Cahiliyenin her türlüsü ile uzlaşmadan uzak durmalıyız. Mümine yakışan İnkilab'çı ve İlke sahibi olmasıdır. İslami kimliğimizi, esen rüzgarlardan korumak en öncelikli ödevimizdir.
2-İslami kimliğinen belirgin vasıflarından biri, tağuti sistem ve otoritelere karşı alınan tavırdır.
3-İslami bir kimlikle mücadele zemininde yer alma iddiasına sahip bir oluşum, bir hareket, her şeyden önce tağuti güçlere karşı konumunu netleştirmeli, tağuti güçlere karşı tavır almalıdır.
4-Geleneksel anlayış ve yapılanmaların olumsuz mirası ve egemen şirk sisteminin baskıcı ves aptırıcı polikalarının da etkisiyle, İslamilik iddiasıyla ortaya çıkan pek çok çaba, temelde Allah'ın değil, sistemin rızasını kazanma anlamına gelebilecek bir pratik kaygı taşımıştır.
5-Mevcut şirk sistemine yaklaşım ve ilişkilerde, İslami ölçüler ve ilkeler doğrultusunda İslami bir kimlik geliştirmek yerine, genelde uzlaşmacı, sentezci ve giderek teslimiyetçi bir kimlik çıkartılmış ve halen de bu tavır sürdürülmektedir.
6-Bir bütün olarak İslam'ı, potansiyel tehlike gören ve İslami hareketlere, hatta İslami duyarlılık içeren her türlü oluşuma karşı hınçla dolu olan egemen şirk güçlerine karşı direnmeliyiz.
7-İslami harekethem bölgesel hem küresel iktidarlarla mücadele etmek zorundadır. Zaten enformatik ve ekonomik ilişkilerin içiçe girdiği bir dünyada, aynı zamanda evrensel istikbara karşı çıkmak anlamına da gelir.
8-Tevhidi şahitliği üstlenecek yeterli bir yapı oluşturamadan, gerekli ve yeterli donanıma sahip olmadan öncelenen bir iktidar hedefi yanlıştır. Her şeye rağmen iktidar aamaçlamak anlayışı siyasal ve toplumsal alanda pragmatik ve uzlaşmacı davranmayı getirir.
9-Demokratik sistemlere entegre edilmeye çalışılan müslümanların, ılımlı, muhafazakar, reformist, modern, demokratik gibi batılı paradigmalara ait değerleri asla benimsememesi gerekir. Muvahhid kimliği tek kimliğidir..
10-Cahili güçlerce kuşatılmış olan Müslümanlar, ilk olarak, kendi birlikteliklerini nasıl birnitelikte oluşturduklarını ve istikbar karşısında toplumsal muhalefeti nasıl örgütleyebileceklerini düşünmelidirler.
Müslümanların sabiteleri ve değişkenleri vardır. Sabiteler, müslümanın imanını garanti altına aldığı yerdir. Değişkenler ise içtihat alanıdır. Sabiteler ile değişkenler yer değiştirirse ortada İslami Kimlik ve Şahsiyet kalmaz...
“Sabiteler”imiz, Kur’an’ın anası olan muhkem ayetler ve Muhammedi Sünnet.
“Değişkenler”imiz ise Sabitileri gözeterek müteşabih ayetler, Muhammedi Sünnet’ten iz taşıyan sahih rivayetlerle ilgili içtihadlardır..
Küresel zorbaların İslam coğrafyasını şekillendirmesine ve müdahalesine karşı yapılacak tek şey müslümanların gerçek anlamda safları birleştirmesidir.. Namazda oluşturduğumuz safları sosyal hayatta da kalben ,ruhen, fiziken birleştirerek saffın hakkını verelim... Saf olmak sadece omuzları namazda yan yana getirmek değildir. Kardeşlik, dayanışma, fikir birliği, eylem birliği , siyasi düşünce birliği gibietkenlerle duvar gibi olmak gerekir...
Erhan Koç
29/01/2014
fikribeyan.net