Sakîfler İçin Ferman Yazıları Yazılışı
Sakîf Temsilcilerinin Rabbe (Lât Putu) Hakkındaki
Dilekleri
Sakîf Temsilcilerine Kur'ân-ı Kerîm ve İslâm
Şeriatının Öğretilişi
Peygamberimiz Aleyhisselamın Geceleyin Kur'ân-ı
Kerîm'i Okuyuşu
Sakîf Temsilcilerinin Taif'e Dönüşü ve Urve b.
Mes'ud'un Borcunun Rabbe Bağışından Ödenişi
Ebu Süyan b. Harb ile Muğîre b. Şûbe'nin Lât
Putunu Yıkmakla Görevlendirilişi
Ebu Âmir Fâsık'ın Taif'ten Şam'a Kaçışı ve Akıbeti
Sakîfler,
Adnan'ın soyundan gelen Hevâzin oymaklarındandır.
Babaları
Kasiyy b. Münebbih'in asıl adı Sakîf
olduğundan bu isimle anılmışiardır.[1]
Sakîflerin Adnan'a kadar baba ve ataları şöyle sıralanır: Sakîf Kasiyy
b. Münebbih, b. Bekr, b. Hevâzin, b. Mansur, b. İkrime, b. Hasafa, b. Kays b.
Aylan, b. Mudar, b. Nizar, b. Maadd, b. Adnan.
[2]
Sakîfler;
Benî Malik ve Ahlâf diye ikiye ayrılırlar. [3]
Benî
Malikler Sakîf'in oğlu Cüşem'in oğlu Hutayt'ın oğlu Malik soyundandırlar.
Sakîf'in diğer oğlu Avfın oğulları Sa'd ve Gıyere'nin soyundan
gelen Benî Sa'd ve Benî Gıyerelere de Ahlâf denir. [4]
Peygamberimiz Aleyhisselam Mekke'yi feth ve Hevâzin ordularını
mağlup ettikten sonra, Ci'râne'ye gelen Hevâzin temsilcilerine:
"Malik
b. Avf ne yapıyor?" diye sormuş; [5]
Temsilciler:
"O
kaçıp Taif kalesine girdi! [6] Şimdi Sakîflerin yanında
bulunuyordur" demişler;
Peygamberimiz
Aleyhisselam da:
"Malik'e haber veriniz ki; eğer Müslüman olur, yanıma
gelirse, kendisine ev halkını ve malını geri verir, ayrıca da yüz deve ihsan
ederim" buyurmuştu. [7]
Malik
b. Avf, Peygamberimiz Aleyhisselamın yaptığı vaadleri ve kavmi halkına
yapılanları haber alınca, [8]
devesine bindi, Ci'râne'de veya Mekke'de iken Peygamberimiz Aleyhisselamın
yanına geldi, Müslüman oldu.
Peygamberimiz Aleyhisselam ona ev halkı ile malını geri verdi ve
ayrıca da kendisine yüz deve ihsan etti. Kendisini, kavminden Müslüman olan
kabilelere; [9] Sümâle, Selime[10] ve Fehm kabilelerine vali
ve kumandan tayin etti . [11]
Bu
kabileler Taif çevresinde oturmakta idiler. [12]
Malik
b. Avf:
"Yâ Rasûlallah! Senin için ben Sakîflerin hakkından gelir,
kendileri sana Müslüman olarak gelinceye kadar, onların yaylım hayvanları
üzerine baskınlar yapanm!" dedi. [13]
Kendisine bağlı kabileleri yanına alarak, [14] müşrik olan kabilelerle, [15] özellikle Sakîflerle
savaştı[16] Onlara baskınlar yaptı. [17]
Sakîfleri,
sağmal develerini Taif surlarının dışındaki yaylımlara çıkaramaz etti.
Dışarı
çıkan yaylım hayvanlarını baskın yapıp ele geçirmekte, [18] adamları da öldürmekte idi.
Taiflilerin
yaylımlarına yaptığı bir sabah baskınında bin adet davarlarını ele geçirmişti. [19]
Malik
b. Avf'ın baskınları, Sakîflere çok güç ve sıkıcı gelmeye başlamıştı. [20]
Sakîflerin reislerinden[21] Benî İlâçların kardeşi
Amr b. Ümeyye, b. Vehb, b. Muattib, aralarında geçen ve hoşa gitmeyen bir
hadiseden dolayı Abdi Yâlil b. Amr'a küsmüştü.
Kendisi,
Arapların en zeki olanlarından ve cin fikirlilerindendi.
Amr
b. Ümeyye[22]
bir gün öğle vakti[23] Abdi Yâlil'in evine
gitti.
Evin
avlusuna girince, ona:
"Amr
b. Ümeyye senin için 'Yanıma çıksın!' diyor" diyerek birisiyle içeri haber
gönderdi. [24]
Amr
b. Ümeyye'nin elçisi Abdi Yâlil'in yanına vardığı zaman, [25] Abdi Yâlil:
"Yazıklar
olsun sana! Seni bana Amr mı gönderdi?" diye sordu.
Elçi:
"Evet! [26] İşte, kendisi orada! [27] Evinin avlusunda
dikiliyor!" dedi. [28]
Abdi
Yâlil onunla barışmak ister, fakat onun ayağına kadar gitmeyi uygun görmezdi. [29]
Abdi
Yâlil, kendi kendine:
"Ben
Amr'ın bu işi yapacağını sanmaz ve ummazdım. [30] Amr böyle birşeyi asla
yapmayacak kadar gururlu idi" diye söylendi. [31]
Amr
b. Ümeyye'nin yanına varıp, onu görünce:
"Merhaba!
Hoşgeldin!" dedi.
Amr
b. Ümeyye:
"Bizim
başımıza öyle bir iş gelmiş bulunuyor ki, ondan kaçış yoktur.
İşte, şu zâtin işi gördüğün gibidir. Bütün Araplar Müslüman
oldular. Sizin onlarla savaşmaya gücünüz yoktur! [32]
Bizler
şu kalemizin içine sığınmış bulunuyoruz, ama tabiî ki burada temelli kalamayız.
Çevremizdekiler
de tamamıyla yenilgiye uğramışlardır.
Bu durumda, bizden herhangi birisinin şu kalemizden bir karış bile
aynlabileceğinden emin değiliz. [33]
Artık
işinizi aranızda iyice düşününüz, başınızın çarenize bakınız!" dedi. [34]
Abdi
Yâlil:
"Vallahi, benim görüşüm de senin görüşün gibidir. Senin
yanıma gelip açtığın bahsi ben gelip sana açamadım! Bilgi, isabetli tedbir,
görüş, sende ve senin elindedir!" dedi. [35]
Bunun üzerine, Sakîfler durumu aralarında konuştular ve
birbirlerine danıştılar. [36]
Çevresindeki Araplarla savaşmaya güçleri bulunmadığı görüşüne vardılar. [37]
Birbirlerine:
"Sizin
için artık can, mal ve yol güvenliği kalmadığını, sizlerden kim dışan çıksa
onun muhakkak yakalandığını görmüyor musunuz?" dediler.
En sonunda, Peygamberimiz Aleyhisselama Urve b. Mes'ud gibi
birisini göndermeye karar verdiler. [38]
"Reisiniz
Abdi Yâlil'i gönderiniz!" dediler. [39]
Abdi
Yâlil ile konuşmaya gittiler.
Abdi
Yâlil, Urve b. Mes'ud'la yaşıttı. Peygamberimiz Aleyhisselama elçi olarak
gitmesini ona teklif ettiler.
Abdi Yâlil, bunu yapmaktan kaçındı. Müslüman olarak döndüğü zaman
kendisine Urve b. Mes'ud'a yapıldığı gibi yapılacağından korktu. [40]
"Yanımda
birtakım adamlar gönderilmedikçe, ben bu işi yapıcı değilim" dedi. [41]
Bunun üzerine, Sakîfler, Abdi Yâlil'den başka Ahlattan iki, Benî
Malikten üç kişi olmak üzere aşağıda adları yazılı kişileri gönderme karan
aldılar:
LAbdi
Yâlil,
2. Hakem
b. Amr. b. Vehb, b. Muattib,
3. Şurahbil
b. Gaylan b. Selime,
4. Osman
b. Ebi'l-Âs (Benî Maliklerden olup, Yesârın kardeşidir),
5. Evs
b. Avf (Benî Salim b. Avf'ın kardeşidir),
6. Nümeyr
b. Hareşe (Benî Harislerin kardeşidir). [42]
Bunlardan ilk üçü Ahlâf'tan, yani Urve b. Mes'ud'un cemaatinden,
son üçü de Benî Maliklerden idil-er. [43]
Sakîf heyetinin on kişiden fazla olduğu,[44] yukanda isimleri sayılı
altı kişinin reis mevkiinde bulunduğu da rivayet edilir. [45]
Aşağıdaki
zâtlar da, Sakîf heyetine dahildi:
7. Süfyan
b. Abdullah, [46]
8. Kinane
b. Abdi Yalil
9. Rebia
b. Abdi Yalil[47]
10. Evs
b. Huzeyfe[48]
Sakîf
heyetinin başkanı ve işleri çekip çevireni Abdi Yâlil idi. [49]
Sakîf temsilcilerinden; Urve b. Mes'ud'a yapılanın kendilerine de
yapılabileceği korkusuyla kalbi burkulmadan yola çıkanı yoktu.
Fakat, heyetten her biri Taife döndüğü zaman kendi cemaatiyle
meşgul olacak, [50]
her biri kendi cemaatini yumuşatacak, işleri kolaylaştıracaktı. [51]
Sakîf
heyeti, Medine'ye yaklaştılar. Kanat vadisine indiler. [52]
Sakîf heyetinin Medine'ye gelişi,
Hicretin 9. yılı Ramazan ayında olup, [53] Peygamberimiz
Aleyhisselamın Tebükten dönüşünden sonraya rastlar. [54]
Heyet
Kanat'a inince, orada dağınık bir halde yayılan develer buldular.
İçlerinden
birisi, Sakîf heyetine:
"Develeri yayan kişiye develerin kime ait olduğunu sorsak,
herhalde bize Muhammed'in haberinden birşeyler bildirir" dedi.
Osman
b. Ebi'l-Âs'ı, develeri yayan kişinin yanına göndendiler. [55]
Osman
b. Ebi'l-Âs, Sakîf heyeti arasında yaşça en genci idi. [56]
Osman
b. Ebi'l-Âs, orada Muğîre b. Şube ile karşılaştı.
Kendisi,
Peygamberimiz Aleyhisselamın binilecek develerini, otlatma nöbetinde
otlatmaktaydı.
Peygamberimiz Aleyhisselamın üzerlerine binilecek develerini
nöbetle otlatma vazifesini ashab üzerlerine almışlardı.
Muğîre b. Şube de; onlarla görüşünce, develeri onların yanına
bırakarak, Sakîflerin geldiklerini Peygamberimiz Aleyhisselama müjdelemek için
koşa koşa gitti. [57]
Mescidin kapısına varınca, [58] Peygamberimiz
Aleyhisselamın yanına girmeden önce, Hz. Ebu Bekir'e rastladı. [59]
Sakîflerden
binitli bir kafilenin Peygamberimiz Aleyhisselamın koşacağı şartlar dairesince
bey'at edip Müslüman
olmak
ve kavimleri, yurtları ve mallan hakkında da Peygamberimiz Aleyhisselama bir
yazı yazdırmak arzusuyla geldiklerini ona haber verdi. [60]
Hz.
Ebu Bekir, Muğîreye:
"Sana and veriyorum. Allah aşkına, sen benim bu hususta önüme
geçme de, bu haberi Resûlullah Aleyhisselama ben eriştireyim" dedi. [61]
Muğîre
öyle yaptı. [62]
Hz. Ebu Bekir, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına girdi,
Sakîflerin Müslüman olmak üzere geldiklerini Peygamberimiz Aleyhisselama haber
verdi. [63]
Sakîflerin
gelişi Peygamberimiz Aleyhisselamı sevindirdi.
[64]
Hz. Ebu Bekir'den sonra, Muğîre b. Şube de, sevinçli olarak
Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına girdi.
"Yâ
Rasûlallah! Kavmim olan Sakîfler, kendilerine koşacağın şartlar dairesinde
İslâmiyete girmek ve kavimlerinden arkalarında bulunan kimseler ve yurtlan
hakkında bir yazı yazdırmak arzusuyla gelmişlerdir" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Ben, istedikleri her şartı ve her yazıyı, hiç kimseye
vermediğimi kendilerine vereceğim. Müjdele onlara!" buyurdu.
Muğîre b. Şube, Peygamberimiz Aleyhisselamın Sakîf temsilcileri
hakkında buyurduklarını kendilerine haber vermek ve müjdelemek için hemen
yanlarına döndü. [65]
Öğle
vakti onlarla dinlendi. [66]
Peygamberimiz Aleyhisselamı nasıl selamlayacaklarını onlara
öğretti. [67]
Sakîf temsilcileri Muğîre'nin selamlamadan başka her tavsiyelerini yerine
getirdiler. [68]
Medine'ye gelip Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına girdikleri
zaman, Peygamberimiz Aleyhisselamı, Muğîre'nin öğrettiği selamla değil,
Cahiliye devri selamıyla selamladılar. [69]
"En'im
sabâhan!", [70]
veya "Amme sabâhan!" [71] dediler.
Mescide
girdikleri zaman, Müslümanlar
"Yâ
Rasûlallah! Onlar müşrik olduklan halde mescide girdiler!" dediler.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Yeryüzü
hiçbir şeyden kirlenmez" buyurdu. [72]
Muğîre
b. Şube:
"Yâ Rasûlallah! Kavmimi benim evime indir de, onları ben
ağırlayayım. Çünkü, benim onlara karşı işlenmiş bir suçum var!" dedi. [73]
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Kavmini
ağırlamandan ben seni men edici değilim. Fakat, ben onlan Kur'ân dinleyebilecekleri
bir yere indireceğim. [74]
Bununla
birlikte, senin kavmini ağırlayabileceğinden pek emin değilim" buyurdu. [75]
Sakîf heyetinden Osman b. Ebi'l-Âs'ın bildirdiğine göre;
Peygamberimiz Aleyhisselam, Sakîf heyetini, kalbleri yumuşasın diye, Mescide indirmişti. [76]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Sakîf temsilcileri için, Mescidin bir
tarafına[77]
hurma dallarından üç tane[78] çadır
kurdurdu. [79]
Sakîf
temsilcilerini Muğîre b. Şûbe'nin Bakiyy mevkiindeki evinde ağırladı. [80]
Evs
b. Huzeyfe der ki:
"Sakîflerden, Peygamber Aleyhisselamın yanına gelip Müslüman
olan heyet içinde ben de bulunuyordum.
Resûlullah
Aleyhisselamın kurdurduğu çadıra inmiştik.
Resûlullah evleriyle Mescid arasında yanımıza gider gelirdi. Yatsı
namazını kıldıktan sora yanımıza döner, bizimle konuşmadan ve Ku rey şîl erden,
Mekkelilerden şikâyet] en m eden yanımızdan aynlmaz, sonra da:
'Bize
Mekke'de hiç eşitlik yoktu. Hep hor, hakîr ve zayıf görülürdük.
Medine'ye çıkıp gittiğimiz zaman ise, savaş gâh lehimizde, gâh
aleyhimizde sonuçlanırdı' buyur-du." [81]
Sakîf temsilcileri, geceleyin okunan Kur'ân-ı Kerîm âyet ve
sûrelerini ve ashabın teheccüd namazında okuduklarını dinlemekte,
Müslümanların beş vakit namazlarında saf oluşlarını seyretmekte ve Muğîre'nin
evine dönmekte idiler. [82]
Sakîf temsilcileri, Müslüman oluncaya kadar, Peygamberimiz
Aleyhisselamın gönderdiği yemekleri, [83] Peygamberimiz
Aleyhisselamla kendileri arasında gelip giden kâtip Halid b. Saîd b. Âs
yemedikçe[84]
yemiyorlardı. [85]
Yemeklerini
yedikten ve ellerini yüzlerini yıkadıktan sonra, orada istedikleri kadar
kalmakta idiler. [86]
Sakîf temsilcileri; Peygamberimiz Aleyhisselamın hutbesini
dinleyip, hutbede kendisini andığını işitmeyince:
"Kendisinin Resûlullah olduğuna şehadet etmemizi bize
emrediyor da, kendisi hutbesinde buna şehadette bulunmuyor!?" dediler.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, onların bu sözlerini işitince:
"Ben kendimin Resûlullah olduğuna şehadet edenlerin
ilkiyimdir!" [87]
buyurduktan sonra, kalkıp hutbesini irad ve hutbesinde kendisinin Resûlullah
olduğuna şehadet etti.
Sakîf temsilcileri, bu hal üzere günlerce kaldılar ve her gün,
sabahleyin Peygamberimiz Aleyhisselamın
yanına uğradılar.
Sakîf temsilcileri Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelip
gittikçe, Peygamberimiz Aleyhisselam onları Müslüman olmaya davet ediyordu.
En
sonunda, Abdi Yâlil:
"Sen
hakkımızda kararını versen, biz de artık ev halkımıza dönsek olmaz mı?"
dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Olur!
Eğer siz İslâm olduğunuzu ikrar
ederseniz, sizin hakkınızda kararımı veririm.
Aksi
takdirde, ne bir karar verilir, ne de sizinle aramızda bir sulh ve barış
olur!" buyurdu. [88]
Sakîf
heyetinden Osman b. Ebi'l-Âs'ın bildirdiğine göre, Sakîf temsilcileri:
1. Sakîflerin
savaş için toplanmamalarını,
2. Uşr
vergisiyle,
3. Namazla
mükellef tutulmam alarmı,
4. Kendilerinden
başkasının üzerlerine âmir, vali tayin edilmemesini... şart koştular.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Sizler ne savaş için toplanacaksınız, ne uşr vergisiyle
mükellef tutulacaksınız, ne de üzerinize sizden başkası âmir, vali tayin
edilecektir.
Fakat, namazdan muaf tutulmaya gelince, içinde namaz bulunmayan
dinde hayır yoktur!" buyur-du. [89]
Sakîf
temsilcileri:
"Yâ
Muhammedi Bizim için bir küçüklük ve eksiklik olsa da, bu isteğini yerine
getireceğiz! [90]
Yâ
Muhammedi Biz namaz kılacağız, oruç da tutacağız!" dediler. [91]
Ashabdan
Câbir b. Abdullah'ın bildirdiğine göre, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Onlar,
Müslüman oldukları zaman, zekatı da verecekler, savaşa da gideceklerdir"
buyurmuştur. [92]
Abdi
Yâlil:
"Zina
hakkında ne buyurursun?
Biz, ergen ve yurdundan uzak düşen bir kavmiz. Biz bundan ne geri
durabilir, ne de herhangi birimiz ergenliğe dayanabilir!" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Zina, Allah'ın Müslümanlara haram kıldığı şeylerdendir. Yüce
Allah 'Zinaya yaklaşmayınız! Çünkü, o, hiç şüphesiz, utanmazlıktır, kötü bir
yoldur1 [İsrâ: 32] buyurmuştur" buyurdu.
Abdi
Yâlil:
"Ribâ
(faiz) hakkında ne buyurursun?" diye sordu.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Ribâ
(faiz) haramdır!" buyurdu.
Abdi
Yâlil:
"Bizim
mal ve servetimizin hepsi ribâdır!" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Mal
ve servetinizin sermayeleri helâl olarak sizindir.
Yüce Allah, 'Ey iman edenler! Gerçekten mü'minler iseniz,
Allah'tan korkunuz! Ribâ (faiz)'den henüz alınmamış olup da kalanı bırakınız
(almayınız)' [Bakara: 278] buyuruyor" buyurdu.
Abdi
Yâlil:
"Hamr
(içki) hakkında ne buyurursun?
Biz
onu üzümlerimizden sıkarız. Biz ondan ayrılamayız" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Şüphe
yok ki, Allah onu da haram kılmıştır" buyurdu ve bu husustaki âyeti okudu:
"Ey iman edenler! Hamr (içki), kumar, tapınılan dikili
taşlar, fal okları, ancak şeytanın amelinden birer murdardır. Bunun için,
bunlardan kaçınınız ki, felaha eresiniz." (Mâide: 90)
Sakîf
temsilcileri hemen kalkıverdiler ve birbirleriyle birer köşeye çekildiler. [93]
Abdi
Yâlil:
"Yazıklar
olsun size! Biz şu üç şeyin yasaklığıyla kavmimizin yanına döneceğiz, ama
vallahi Sakîf halkı hiçbir zaman hamrdan (içkiden), hiçbir zaman zinadan mahrum
kılınılmaya dayanamayacak, kat-lanamayacaktır!" dedi.
S
üryan b. Abdullah:
"Be
adam! Eğer Allah bir kimsenin hayrını murad ederse, o bunlara dayanır,
katlanır.
Onun (Peygamberimiz Aleyhisselamın) yanındaki şu kişiler
(sahabiler) de vaktiyle bunlara düşkün idiler.
Fakat,
üzerine düştükleri o kötülükleri bıraktılar ve bunda sabır ve sebat da
gösterdiler.
Bununla birlikte, biz şu zâttan korkuyoruz. Kendisi her yeri
basmış ve yenmiş bulunuyor. Biz ise yeryüzünün bir köşesinde kale içinde
kapanmış bulunuyoruz.
İslâmiyet
çevremizde yayılmıştır.
Vallahi,
kalemizin üzerine yürümeye kalkacak olursa, biz bir ayda muhakkak açlıktan
ölürüz!
Ben
Müslüman olmaktan başka çare göremiyorum!
Ben,
Mekke'nin karşılaştığı gün gibi bir günle bizim de karşılaşacağımızdan
korkuyorum" dedi. [94]
Ötekiler
de, birbirlerine:
"Yazıklar olsun size! Biz, ona karşı koyup da, Mekke'nin
karşılaştığı gün gibi bir günle karşılaşmaktan korkuyoruz! Haydi vanp onun
isteği şeyler üzerinde yazışma yapalım!" diyerek, Peygamberimiz
Aleyhisselamın yanına vardılar ve:
"Senin istediğin şeylere evet! [95] Fakat Rabbe (Lât putu)
hakkında ne buyurursun? [96]
Onu ne yapacağız?!" dediler. [97]
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Yıkılacaktır! [98] Onu da
yıkacaksınız!" buyurdu. [99]
Heyet
başkanı Abdi Yâlil:
"Çok uzak, hiç olamayacak şey bu! Eğer Rabbe bizim kendisini
yıkmaya el koyduğumuzu öğrenecek olursa, bizim ev halkımızı öldürür. [100] Kendisini senin yıkmak
istediğini öğrenecek olursa, senin ev halkını da öldürür" dedi. [101]
Hz.
Ömer dayanamadı ve:
"Yazıklar
olsun sana ey Abdi Yâlil! [102]
Sen ne kadar da cahilsin! [103]
Rabbe
hiç şüphesiz kendisine tapanı da, tapmayanları da bilmeyen bir taş
parçasıdır!" dedi. [104]
Abdi
Yâlil:
"Ey
Ömer! Ey İbn Hattab! Biz sana gelmedik ki!? (Sen ne diye konuşuyorsun?)"
dedi. [105]
Nihayet,
Sakîf temsilcileri Müslüman oldular.[106]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Sakîfler için kâtip Halici b. b. Saîd
b. As'a ferman yazılan yazdırdı. [107]
Yazdırdığı
yazılarda şöyle buyurdu:
"B
ismi llâhirrahm ânirrahîm
Bu,
Allah'ın Resûlü Peygamber Muhammed'in Sakîfler için yazısıdır:
O yazı ki; Sakîfler, haklarındaki bu sahifede yazılı olduğu üzere,
hem kendisinden başka ilah olmayan Allah'ın himayesinde, hem de Peygamber
Muhammed b. Abdullah'ın himayesindedirler.
Onların
vadilerinin tümü Harem ve muharremdir:
Onun
dikenli ağacına ve avına dokunulmaz!
Orada
zulüm, hırsızlık ve kötülük yapılmaz!
Vecc
vadisine sahip olmaya Sakîfler herkesten daha lâyık ve müstahakürlar.
Onların ne Taif şehrinden geçilecek, ne de Müslümanlardan hiçbiri
üzerlerine varıp kendilerine galebe çalmaya kalkacaktır.
Sakîfler,
Taif şehrinde ve vadilerinde istedikleri bina ve başka şeyleri kuracaklardır.
Onlar, ne savaş için toplanacaklar, ne de a'şâr vergisiyle
mükellef tutulacaklar, ne de mal ve canlarından dolayı, hoşlanmadıkları
birşeyle karşılaşacaklardır.
Onlar, Müslümanlardan bir cemaat olarak Müslümanların dileyip
girdikleri yerlerden nereyi isterlerse, oraya girebileceklerdir.
Esirlerden,
kendilerine ait olanlar, yine kendilerinindir.
Çünkü,
onlar kendi esirleri hakkında dilediklerini yapmaya başkalarından daha
lâyıktırlar.
Onlar, ödenmesi gereken borçlarından vadesi dolmuş bulunanların
rinalarından (faizlerinden) Allah tarafından kurtarılmış ve beraat
ettirilmişlerdir.
Ödenmesi gereken borçlarından vadesi Ukaz panayırı zamanını
aşanların, Ukaz panayırı zamanına kadar yalnız ana paralan ödenecektir.
Sakîflerin Müslüman oldukları gün defterlerinde yazılı halk
üzerindeki borçlardan alacakları, kendilerine aittir.
Yine,
Sakıflerden halk üzerindeki emanetleri, onlar ister mal, ister yararlanılmak
üzere emanet edilmiş canlı olsun, zayi edilmiş bile olsa, muhakkak sahiplerine
ödenecektir.
Sakîflerden muahedede bulunanlara verilmiş olan eman (güvence)
teminatı onlardan hazır bulunmayanların canları ve malları için de
verilmiştir.
Onların
Liyye'deki malları da, Vecc vadisindeki mallan gibi korunacaktır.
Sakîflerin
anlaşmalılarından veya yabancı tüccarlarından Müslüman olanlar hakkında da
Sakîfler gibi işlem yapılacaktır.
Kim Sakîflerin mallarına, canlarına el-dil uzatmaya veya onlara
zulüm ve haksızlık yapmaya kalkacak olursa, ona itaat edilmeyecektir.
Zâlimlere
karşı, Resûlullah ve mü'minler Sakîflere yardım edecektir.
Sakîflerin
yanlarına girmelerini istemediği kimseler, onların yanına girmeyecektir.
Çarşı
ve pazar evlerin önünde kurulacak, satışlar oralarda yapılacaktır.
Sakîflere kendilerinden başkası âmir ve vali tayin olunmayacak,
Benî Maliklerin valileri kendilerinden, Ah lâfın valileri de kendilerinden
seçilip tayin olacaktır.
Kureyşîlere
ait olup Sakîflerin suladıklan her üzüm bağından çıkacak mahsulün yarısı
sulayana ait olacaktır.
Sakîflere
ait olan ve ödenmesi gereken borçlara ribâ (faiz) ödenmeyecektir.
Borçlular, borçlarını ödeme imkânını bulurlarsa ödeyeceklerdir.
Şayet ödemeye imkân bulamazlarsa, vade ertesi yıl Cumâde'l-ûlâ ayına kadar
uzatılacak, ertelenecektir.
Borcunun vadesi dolduğu halde onu ödemeye yanaşmayan kimse ribâcı
(faizci) gibi olmuş (günaha girmiş) olur.
Sakîflerin halk üzerindeki borçlardan alacaklarına gelince;
anaparalarından başkası kendilerinin hakları
değildir.
Sakîflere
ait esirlerden herhangi birini sahibi satmak isterse, satabilir.
Satılmayanlar için, kurtulmalık, yarısı dört, yarısı da üç yaşına
basmış olmak üzere iyi cinsten altı devedir ki, bunlar iyi ve semiz
olacaklardır.
Birşeyi
satın almış bulunan kimse için, onu satmak hakkı da vardır."[108]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Sakîfler için Halid b. Saîd b. Âs'a
yazdırıp Nümeyr b. Hareşe'ye verdiği yazısında da:
"Onlar
için Allah'ın himayesi[109] ve Muhammed b.
Abdullah'ın himayesi vardır" buyurmuştu. [110]
Sakîf temsilcilerinin, kendilerine ait Vecc vadisini* dokunulmaz
ve yasak bir bölge haline koymasını dilemeleri üzerine, Peygamberimiz
Aleyhisesselam bu hususta onlar için aynca biryazı da yazdırdı. [111]
O
yazısında şöyle buyurdu:
"Bismillâhirrahmânirrahîm
Bu, [112] Allah'ın Resûlü
Peygamber Muhammed'den mü'minlere[113] yazısıdır. [114]
Vecc vadisinin ne dikenli ağaçları kesilecek, ne de avları
avlanacak, [115]
öldürülecek; orada[116] böyle birşey yaparken
bulunan kimse kamçılanacak, kendisinin elbisesi de soyulacakür.
Bu yasağı dinlemeyen olursa kendisi yakalanıp[117] Allah'ın Resûlü[118] Peygamber[119] Muhammed'e
götürülecektir.
Bu, [120] Allah'ın Resûlü[121] Peygamber Muhammedi[122] b. Abdullah'ın[123] emridir.
Bunu, Allah'ın Resûlü[124] Peygamber[125] Muhammed b. Abdullah'ın
emriyle Halid b. Saîd yazdı. [126]
Hiç
kimse buna aykın hareket etmesin!
Sakîfler hakkında[127] Allah'ın Resûlü
Muhammed'in vermiş olduğu emirlere aykırı hareket eden, kendisine zulmetmiş, kıymış
olur." [128]
Resûlullahın Sakîfler için yazdırdığı bu sahifenin bir nüshasına,
şehadet yerine Ali b. Ebu Talib, Hasan b. Ali, Hüseyin b. Ali şahit yazıldı. [129]
Sakîf temsilcileri; barış ve yazı işleri tamamlandığı zaman, Rabbe
(Lât putu)'nun üç yıl müddetle yıkılmayıp geri bırakılmasını Peygamberimiz
Aleyhisselamdan istediler.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, onların bu dileklerini kabul etmedi.
Sakîf
temsilcileri:
"İki
yıl geri bırak!" dediler.
Peygamberimiz
Al eyhisselam yine kabul etmedi.
Sakîf
temsilcileri:
"Bir
yıl geri bırak!" dediler.
Peygamberimiz
Al eyhisselam yine kabul etmedi.
Sakîf
temsilcileri:
"Taife
vardıktan bir ay sonraya olsun bırak!" dediler.
Peygamberimiz
Al eyhisselam Rabbe'yi yıkmak için bir vakit tayinine yanaşmadı.
Sakîf temsilcilerinin böyle yıkım işinin geri bırakılmasını
ısrarla istemeleri, Sakîf halkının kıt akıllı takımlarıyla kadınları ve
çocuklarından korktukları içindi. [130]
Onlar kavimlerini Müslüman oluncaya kadar[131] Rabbe (Lât putu)'nun
yıkımıyla heyecana ve korkuya düşürmeyi uygun görmüyorlardı. Çaresiz kalınca,
putlarını hiç olmazsa kendi elleriyle yıkmaktan affedilmelerini istediler[132] ve:
"Biz
onu hiçbir zaman yıkamayız! Onun yıkım işini sen üzerine al!" dediler. [133]
Peygamberimiz
Al eyhisselam:
"Olur!
Ben onu kırmayı ashabıma emrederim. Ebu Süfyan b. Harb ile Muğîre b. Şubeyi onu
yıkmak için gönderirim. [134]
Putunuzu kendi elinizle yıkmaktan sizi affediyoruz" buyurdu. [135]
Kureyş
müşrikleri put olarak Uzzâyı kendilerine tahsis ettikleri gibi, Sakîfler de
Rabbe (Lât) putunu kendilerine tahsis etmişlerdi. Kureyş müşrikleri, putlardan
en çok Uzzâ'ya, sonra Lâfa, daha sonra Menat'a tazim ederlerdi. [136]
Lât,
Taif'te dörtköşe, beyaz ve düz bir kaya olup; Taif mescidinin sol minaresinin
bulunduğu yerde idi.
Önceleri
bir Yahudi, Lât kayasının üzerinde sevık karar, [137] hacılara yağ ve süt
satardı.
Rivayete
göre; Lât, Sakîflerden bir adam olup, öldüğü zaman Amr b. Luhayy:
"O, ölmemiş, fakat kayanın içine girmiştir!" dedi ve ona
tapmayı ve üzerine bir de bina yapmayı Sakîflere emretti.
"Rabbiniz
şu kayanın içine girdi!" dedi.
Sakîflerin
tapmaları için onun üzerine bir de put dikti. [138]
Lâfın
bakıcısı, Sakîflerden Attâb b. Malik
oğullarındandı. [139]
Sakîf
temsilcilerine İslâmiyetin fanları ve şeriatı öğretildi. Peygamberimiz
Aleyhisselam, Ramazan ayından kalan günlerin orucunu tutmalarını da onlara
emretti.
Bilal-i
Habeşî, onların iftarlıklarını yanlarına götürmekte idi.
Onlar,
bir gün güneşin daha batmadığını sandılarve:
"Bu,
ancak, Resûlullah tarafından bize bir imtihandır. İslâmiyetimizin nasıl
olduğunu görmek istiyordur! Ey Bilal! Daha güneş batmadı!" dediler.
Bilal-i
Habeşî ise:
"Resûlullah
Aleyhisselam iftar etmedikçe sizin yanınıza gelmedim!" dedi.
Bunun
üzerine onlar, Peygamberimiz Aleyhisselamin böyle yapmasından, orucu açmakta
acele edilmesi gerektiğini anladılar. [140]
Sakîf
temsilcilerinden birisi de:
"Müslüman
olduğumuz ve Ramazan ayının kalan günlerinin orucunu Resûlullah Aleyhisselamla
birlikte tuttuğumuz zaman, Bilal, Resûlullah tarafından iftarlığımızı ve sahur
yemeğimizi getirirdi.
Sahur
yemeğimizi getirince, kendisine:
'Biz
tan yerinin ağardığını sanıyoruz?1 derdik.
O
da:
'Resûlullah
Aleyhisselamı, sahur yemeğini yemekte olduğu sırada bırakıp geldim!' derdi.
Bundan
da, sahur yemeğinin geciktirilmesi gerektiğini anlardık.
İftarlığımızı
getirdiği zaman da, biz:
'Daha
güneşin tamamıyla çekilip gittiğini görmüyoruz' derdik.
O
da:
'Resûlullah
Aleyhisselam yemeğini yemeye başlamadıkça size gelmedim' der, sonra da elini
çanağa uzatıp ondan alır, yutardı." [141]
Sakîf
temsilcilerinden Evs b. Huzeyfe der ki:
"Peygamber
Aleyhisselam, bir gece, yatsıdan sonra uzun müddet yanımıza gelmedi.
'Yâ
Rasûlallah! Niye yanımıza gelmekte geç kaldın?1 diye sorduk.
Peygamber
Aleyhisselam:
'Her
gün, Kur'ân'dan bir hizb okuyup geçmeyi kendime vazife edinmişimdir.
Bunu
yerine getirmedikçe, çıkmamak istedim1 buyurdu.
Sabaha
çıktığımız zaman, Resûlullah Aleyhisselamın ashabına:
'Siz
Kur'ân'ı nasıl hizbleyip okursunuz?' diye sorduk.
'Biz
her üç sûreyi, her beş sûreyi, heryedi sûreyi, her dokuz sûreyi, her onbir
sûreyi, her onüç sûreyi ve Kâf sûresine kadar da, Mufassal [yüzden az âyetli
olan Mesânî sûrelerini takip eden ve araları Besmele ile ayrılıp uzun, orta ve
kısa mufassallar diye üçe ayrılan] sûreleri ayrıca hizblemek üzere haünedinceye
dek hizbler, okuruz!1 dediler." [142]
Sakîf temsilcileri Osman b. Ebi'l-As'ı, aralarında yaşça en genci
olduğu için, gerilerinde, hayranların üzerinde bırakmışlardı.
Temsilciler onun yanına dönüp uykuya daldıkları zaman, Osman b.
Ebi'l-Âs, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelerek, Peygamberimiz
Aleyhisselamdan dinî sorular sormakta, Kur'ân-ı Kerîm dinlemekte ve öğrenmekte
idi. Osman b. Ebi'l-Âs'ın bu hali Peygamberimiz Aleyhisselamın hoşuna gidiyor
ve kendisini seviyordu. [143]
Hz.
Ebu Bekir:
"Yâ Rasûlallah! Görüyorum ki, bu genç İslâmiyeti iyice
kavrayıp anlamak ve Kur'ân-ı Kerîm'i öğrenmek hususunda Sakîf temsilcilerinin
en isteklisi ve bunun üzerine en çok düşenidir" dedi. [144]
Osman
b. Ebi'l-Âs, Peygamberimiz Aleyhisselama gelir ve:
"Yâ
Rasûlallah! Bana Kur'ân öğret! [145] Beni kavmime imam
yap!" derdi. [146]
Sakîf
temsilcileri, yurtlarına dönüp gitmek istedikleri zaman:
"Yâ
Rasûlallah! İçimizden birini bize âmir ve imam yap!" dediler. [147]
Peygamberimiz Aleyhisselam da Osman b. Ebi'l-Âs'ı-yaşça en
gençleri olmasına rağmen-onların üzerine vali tayin etti.[148] Bu da, kendisinin Sakîf
temsilcilerinin içinde İslâmiyeti ve Kur'ân-ı Kerîm'i öğrenmeye en isteklisi
oluşundan, [149]
Peygamberimiz Aleyhisselamın da onda bu özlemi ve düşkünlüğü görmesinden ileri
gelmişti. [150]
Osman
b. Ebi'l-Âs der ki:
"Resûlullah
Aleyhisselam beni Taife vali tayin ettiği zaman[151] Resûlullahın bana en son
sözü: [152]
'Ey
Osman! Seni[153] Sakiflerin imamısın[154] Bir müezzin tut! Fakat,
o, okuyacağı ezan için bir ücret almayacaktır!
Sen kavmine imamlık yapacağın zaman[155] halka namazı hafifleti[156] Namazı itidal üzere
kıldır! Halkın zayıf (güçsüz) olanlarını;[157] içlerindeki yaşlıların,
küçüklerin, zayıfların ve iş-güç sahibi olanların durumlarını gözönünde tut! [158] Kendi başına kılacağın zaman, onu istediğin
gibi kı[159]
buyruğu olup, hatta benim namazda ne kadar duracağımı veya ne kadar müddette
kıldıracağımı bile tayin etmiş, 'Kur'ân'dan, İkra' bismi rabbikellezî halak...
ve benzerlerini oku!' buyurmuştu. [160]
Bakara
sûresini okuyordum.
'Yâ
Rasûlallah! Kur'ân hafızamdan çıkıp gidiyor!?' dedim.
Resûlullah
elini göğsümün üzerine koydu ve:
'Ey
şeytan! Osman'ın göğsünden çık!'
buyurdu.
Bundan
sonra, ezberlemek istediğim hiçbir şeyi unutmadı m. [161]
'Yâ Rasûlallah! Şeytan benimle namazım ve kıraatim arasına gerilip
namaz ve kıraatimi karıştırıyor!?' dedim.
Resûlullah
Aleyhisselam:
O,
H ınzib diye anılan bir şeytandır!
Onu sezince, hemen 'Euzubillâhimineşşeytânirracîm' diyerek ondan
Allah'a sığın! Sol tarafına da üç kere tükür!1 buyurdu.
Ben
bunu yapınca, Allah onu benden defedip giderdi." [162]
Osman b. Ebi'l-Âs, Müslüman olduğundan beri bedeninde duyduğu[163] ve şiddetinden öleceğini
sandığı hastalık ve ağrıdan şikâyetlendiği zaman, [164] Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Bedeninde
rahatsızlık duyduğun yerin üzerine elini koy, sür! [165]
Elini
oraya üç kere sürerken, 'Bismillah!' de! [166]
Oraya elini yedi kere daha sür ve her sürüşte[167] 'Euzu bi izzetillâhi[168] [Müslim'e göre; Euzü billahi]
ve kudretihî min şerri mâ ecidü[169] ve ehâziru'[170] (Duyduğum ve sakındığım
şeyin şerrinden Allah'a ve O'nun izzet ve kudretine sığınırım)' de!"
buyurdu. [171]
Osman
b. Ebi'l-Âs:
"Ben bunu yapınca, Allah bende olan rahatsızlığı hemen
geçirdi ve giderdi. Bunu ev halkıma ve başkalarına da emir ve tavsiye etmekten
geri durmadım" demiştir. [172]
İşleri bittiği zaman, Sakîf temsilcileri,
yurtlarına dönmek üzere, Peygamberimiz Aleyhisselamin yanından ayrılıp yola
çıktılar. [173]
Urve
b. Mes'ud'un Taiflilertarafından şehit edilişinden sonra, oğlu Ebu Müleyh b.
Urve ile kardeşinin oğlu Karib b. Esved, Sakîf temsilcilerinden önce Medine'ye
gelip Müslüman olmuşlardı. [174]
Bunlarda,
Sakîf temsilcileri ile birlikte Taife döndüler. Dönecekleri sırada, Ebu Müleyh:
"Yâ
Rasûlallah! Babam öldürüldüğünde, üzerinde ikiyüz miskal altın borç vardı.
Eğer
Rabbe'ye (Lâfa) hediye edilmiş bulunan zinet eşyasından bu borcu ödemeyi uygun
görürsen, öde!" dedi. [175]
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Olur!"
buyurdu.
Karib
b. Esved de:
"Yâ
Rasûlallah! Benim babam Esved b. Mes'ud da, Urve'nin borcu gibi borç bıraktı. [176] Onun borcunu da put
mallarından ödeşen?" dedi. [177]
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Esved
kâfir ve müşrik olarak ölmüştür!" buyurdu.
Karib:
"Onun
bana olan yakınlığı dolayısıyla borcu da bana düşer, benden istenilir"
dedi. [178]
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"O
halde, onun borcunu da ödeyeyim" buyurdu.
[179]
Ebu
Süfyan b. Harb'e, Urve b. Mes'ud ile Esved b. Mes'ud'un borçlarını put
mallarından ödemesini emretti. [180]
Sakîf
temsilcileri Sakîflere yaklaştıkları zaman, Abdi Yâlil, arkadaşlarına:
"Ben
S a kîtl eri halkın en iyi bileni ve tanıyanıyım dır.
Siz
olan bitenleri onlardan gizli tutun. Kendilerini savaş ve çarpışma ile
korkutun.
Muhammed'in
bizden büyük ve ağır gördüğümüz birtakım şeyler istediğini, fakat bizim onları
kabule yanaşmadığımızı; zinayı, içkiyi kendimize yasaklamamızı, mallarımızın
faizinden vazgeçmemizi, Rabbe'yi yıkmamızı... bizden istediğini haber
verin" dedi.[181]
Sakîfler,
temsilcilerini karşıladılar.
Temsilciler,
Sakîfleri görünce, elbiselerine hüründüler. Hayırlı bir haberle dönmemişler
gibi üzüntülü ve kaygılı güründüler.
Sakîfler
temsilcilerinin yüzlerindeki üzüntü ve kaygıyı gördükleri zaman, içlerinden
biri:
"Temsilcileriniz,
size herhalde hayırlı bir haber getirmemiş!" dedi.
Temsilcilerin
Taife girince ilk işleri, öteden beri yaptıkları gibi, Rabbe'nin (Lât'ın)
yanına uğramak, onu ziyaret etmek, sonra da ailelerinin yanına dönmek oldu.
Sakîfler:
"Bunlar
ne bir muahede, ne de bir görüşme yapamamışa benziyorlar!?" diyerek
söylendiler.
İçlerinden
bir topluluk, temsilcilerin yanlarına gidip, onlara:
"Sizler
nelerle döndünüz?" diye sordular.
Temsilciler,
Peygamberimiz Aleyhisselamın aleyhinde konuşmak gerekirse buna izin verilmesini
istemişler, Peygamberimiz Aleyhisselam da buna izin vermişti.
Temsilciler,
Sakîflere:
"Biz,
sizin yanınıza; kaskatı, işini dilediği gibi tutan, kılıçla herkese üstün
gelen, Arapları ve sair halkı kendisine boyun eğdiren, Benî Asfarlar ve sair
halklar kaleleri içinde bulunmalarına rağmen ister istemez ya da kılıç
korkusuyla kendisinden titreşen... bir adamın yanından geliyoruz!
O,
bize çok büyük, ağır ve çetin işler teklif etti. Biz de hepsini reddettik.
Zinayı,
içkiyi ve faizi bize yasakladığı gibi, Rabbeyi yıkmamızı da emretü!"
dediler.
Sakîfler:
"Biz
bunu hiçbir zaman kabul etmez ve yapmayız!" dediler.
Temsilciler:
"Andolsun ki, biz de bunları çok ağırve zor bulduk.
Kendisinin bize karşı insaflı davranmayacağını sanıyoruz!
Hemen
silahlarınızı, kalenizi onarın! Kalenizin üzerine büyük-küçük mancınıklarınızı
dikin! Kalenizin içine de bir veya iki yıllık yiyeceğinizi sokun! İki yıldan
fazla kuşatılmazsınız! Kalenizin arkasından da hendek kazın!
Bunları
yapmakta acele edin! Çünkü, o işini muhakkak gerçekleştirir. Kendisine hiç
güvenemeyiz" dediler.
Bunun
üzerine Sakîfler, bir veya iki günü savaşma arzusu içinde geçirdiler. Sonra,
Yüce Allah kalb-lerine korku düşürdü.
Temsilcilerine:
"Bizde
savaşacak güç yok. Bütün Araplar ona boyun eğmiş bulunuyor. Hemen onun yanına
geri dönüp istediğini kabul edin ve kendisiyle barış yapın. [182]
Kendisi bizim üzerimize yürümeden ve askerler göndermeden önce,
sizinle onun arasında bir yazı yazın!" dediler.
Temsilciler;
Peygamberimiz Aleyhisselamla kararlaştırdıkları şeyleri Sakîflerin ister
istemez iyi karşılayacaklarını ve Peygamberimiz Aleyhisselamdan korktuklarını,
İslâmiyeti kabule istekli bulunduklarını görünce, [183] güveni korkuya tercih ederek:
"Biz
zaten işi onunla karara bağlamışızdır. Kendisi istediğimiz şeyleri bize vermiş,
istediğimiz şartları koşmuştur.
Kendisini,
insanların Allah'tan en çok korkanı, insanların en iyisi, akraba haklarını en
çok gazeteni, insanların en vefalısı, insanların en doğru sözlüsü ve insanların
en merhametlisi olarak bulduk. [184]
Ancak,
Rabbeyi (Lâfı) yıkmayı bıraktık, onu kendimiz yıkmaktan kaçındık.
'Öyleyse,
ben adamlar gönderir, onu yıktırırım' dedi.
Onu
artk adamlar gönderip kendisi yiktıraçaktır" dediler. [185]
Sakîfler:
"Siz
bunu sizden saklamam alı, bizi üzüntülerin en ağırıyla üzmemeli değil
miydiniz?" dediler.
Temsilciler
ise:
"Biz
sizin kalblerinizdeki şeytanlık gururunu Allah'ın gidermesini istemi
sizdir!" diye cevap verdiler.
Bunun
üzerine, Sakîfler Müslüman oldular. [186]
Sakîflerden,
kalbinde hâlâ müşriklik sevgisi bulunan çok yaşlı bir adam Rabbe'nin yıkılması
sözü edilince:
"Bu,
vallahi, onunla bizim aramızda bir doğruluk delilidir Eğer onun Rabbe'yi
yıkmaya gücü yeterse, kendisinin dâvasında haklı olduğu, hak üzerinde
bulunduğu, bizim ise bâtıl, boş üzerinde bulunduğumuz ortaya çıkacaktır!
Eğer
Rabbe kendisini savunursa, artık bundan sonra hiçbir şey olmaz!" dedi.
Osman
b. Ebi'l-Âs:
"Senin
nefsin boş şeyler temenni eder ve seni aldatıp gider!
Rabbe
dediğin de nedir ki?! Rabbe, kendisine kim tapıyor, kim tapmıyor, bilebilir
mi?!
Bunun
gibi, Uzzâ da, kendisine tapanı, tapmayanı bilmezdi. Halid b. Velidtek başına
varıp onu yıkmıştı.
Yine
bunun gibi, İsafı, Nâile'yi, Hübel'i ve Menafi da birer adam gidip yıkmışlardı.
Süâ'ı
da bir tek adam gidip yıkmıştı.
Bunlardan
hiçbiri kendisini koruyabilmiş midir?" dedi.
Yaşlı
Sakafî:
"Rabbe,
adlarını andıklarının hiçbirine benzetilemez!" dedi.
Osman
b. Ebi'l-Âs:
"Sen,
bana görünme! dedi. [187]
Sakîf temsilcileri Medine'den ayrıldıktan iki veya üç gün sonra.[188] Peygamberimiz
Aleyhisselam, Ebu Süfyan b. Harb ile Muğîre b. Şûbe'yi Rabbe putunu yıkmaya
gönderdi. [189]
Lât putunu yıkacak olanların Halid b. Velid'in kumandası altında
gönderildiği, [190]
ve yıkım işine katılanların 19 kişi kadar oldukları da rivayet edilir. [191]
Taife
yaklaştıkları zaman[192] Muğîre b. Şube, Ebu
Süfyan'ı önden göndermek istedi. [193]
"Şehre,
Peygamber Aleyhisselamın emri üzere, önce ilerleyip sen gir!" dedi. [194]
Ebu
Süfyan, Taife önce girmekten kaçındı. [195]
"Kavminin
yanına önce sen var!" dedi, kendisi Zil Herm'deki mülkünde oturdu kaldı . [196]
Bunun
üzerine, Muğîre b. Şube, yanında 19 kadar kişi olduğu halde, yatsı vakti[197] Taife girdi. [198]
Geceyi
geçirdiler.
Sabahleyin
Rabbe'nin üzerine çıkacaklar, onu yıkacaklardı. [199]
Muğîre
b. Şube, kendisiyle birlikte gelen
arkadaşlarına:
"Vallahi, bugün sizi Sakîflere güldüreceğim!" dedi ve
eline bir kazma, balta aldı . [200] Rabbe'nin üzerine
çıktı.
Kendisinin kavmi olan Muattib oğulları, o da Urve b. Mes'ud gibi
vurulur, öldürülür korkusuyla silahlanarak, Muğîre b. Şûbe'ninyakınında
dikilmiş duruyorlardı. [201]
O
sırada, Ebu Süfyan da oraya geldi.
Muğîre
ona teklifini tekrarlayınca, Ebu Süfyan:
"Hayır! Sen Rabbe'ye benden önce erişeceğini söylemiştin!
Yanıbaşımda duran Muattib oğulları benim onu yıkmaya başladığımı görürlerse
dururlar mı?" dedi.
Muğîre
b. Şube:
"Kavmim
buraya onlan güvenlik maksadıyla sen gelmeden önce koymuşlardır" dedi. [202]
Sakîflerin kadınları gelip yüzlerini açmışlar, erkeklerinin kılıçla çarpışmaksızın Rabbe'yi Müslümanlara
teslim ettiklerine yanıyorlar, ağlıyorlardı. [203] Köleler, çocuklar,
erkekler, genç kızlar oraya gelmişlerdi.
Herkes,
Lât'ın yıkımından çekingen bulunuyordu. [204]
Muğîre
b. Şube, elindeki balta, kazma ile Lâfa bir darbe indirdiği zaman, [205] Ebu Süfyan:
"Vâh
yazık! Âh yazık!" dedi. [206]
Muğîre
b. Şube titrer gibi yaparak arkasının üzerine yıkılınca, [207] Taif halkı birden çığlık kopardılar, [208] sarsıldılar!
"Allah
Muğîre'yi rahmetinden uzak etsin! Rabbe onu öldürdü!" dediler.
Muğîre'nin
yıkılıp düştüğünü gördüklerine çok sevindiler.
"Sizlerden
ona yaklaşmayı, onu yıkmaya kalkışmayı isteyebilecek, göze alabilecek kim var?!
Vallahi,
ona güç yetirilemez! [209]
Hayır!
Siz Rabbe'nin kendisini koruyamayacağını, savunamayacağını sanıyordunuz!
İşte,
vallahi o kendisini korumuş ve savunmuştur!" dediler.
Muğîre,
bir müddet o halde kaldıktan sonra, [210] silkinip[211] oturdu ve:
"Ey Sakîf topluluğu! Araplar, 'Arap kabileleri içinde
Sakîflerden daha akıllı bir kabile yoktur!' derlerdi. Meğer Arap kabileleri
içinde sizden daha ahmak bir kabile yokmuş!
Yazıklar
olsun size! Lât ve Uzzâ dediğiniz nedir ki? Rabbe dediğiniz nedir ki? Şu taşlar
gibi birer taştırlar. [212]
Taştan, kerpiçten ibarettirler. [213] Onlar kendilerine kim
tapıyor, kim tapmıyor; bilemezler!
Yazıklar
olsun size! Lât hiç işitir mi? Hiç görür mü? Hiçbir yarar veya zarar verir mi? [214]
Gelin!
Allah'ın affına ve lutfuna sığının! O'na ibadet edin!" dedi. [215]
Sonra da, yanındakilerle birlikte Rabbe'yi yıkmaya, [216] taşları birer birer yere
indirmeye devam ve en sonunda onu yerle bir edince, Sakîfler şaşakaldılar. [217]
Lâfın
kapıcı ve bakıcısı, Sakîflerin Aclân b. Attâb b. Malik oğullarındandı.
Attâb
b. Malik b. Ka'b'dan sonra, bu hizmeti oğulları görmekte idi.
Lâfın bakıcısı:
"Göreceksiniz ki, temeline inilince temel öyle birkızacaktırki,
o kızgınlıkla onlan yerin dibine batıracak, geçirecektir!" diyordu. [218]
Muğîre
b. Şube, bunu işitince, [219]
Halid b. Velid'e:
"Beni
bırak da, şunun temelini de kazayım bakayım?!" dedi. [220]
Temelini kazmaya başlayıp, adam boyunun yansına kadar kazdı.
Kabkab'ın deposuna vardılar. Orada bulunan zinet eşyasını ve elbiseleri soyup
çıkardılar. Koku, altın ve gümüşü de aldılar. [221]
Kabkab;
Lâfın içinde bulunduğu yerin adı idi. [222]
Lâfın
malları biraraya toplanınca, Muğîre b. Şube, Ebu Süfyan'a:
"Resûlullah Aleyhisselam, bu maldan, Urve b. Mes'ud ile Esved
b. Mes'ud'un borçlarını ödemeyi sana emretmişti" dedi.
Onların
borçlarını bu mallardan ödediler. [223]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Rabbe'nin bulunduğu yere, Taif
Mescidinin yapılmasını Osman b. Ebi'l-Âs'a emretti ve bu emir de yerine
getirildi. [224]
Lât yıkım birliği görevlerini yapıp Medine'ye döndükleri gün,
Peygamberimiz Aleyhisselam, Lâfın kalan mallarını da Müslümanlar arasında
bölüştürdü.
Dinini aziz ve üstün kıldığı, kendisine yardım ettiği için de,
Yüce Allah'a hamd ü senada bulundu. [225]
Peygamberimiz
Aleyhisselamın Medine'ye hicret ettiği sırada, Medine'de Dubay'a oğullarından
Ebu Âmir Rahib Abdi Amr b. Sayfî diye anılan bir adam bulunuyordu.[226]
Kendisi,
Cahiliye devrinde Allah adamlığına, ruhbanlığa özenir, ruhban elbisesi giyerdi.
Baş
münafık Abdullah b. Übeyy b. Selûl de, Ebu Âmir Fâsık'ın halasının oğlu idi.
Peygamberimiz
Aleyhisselamın peygamber olarak gönderilişi Ebu Âmir'i kıskandırmış, çileden
çıkarmıştı . [227]
Peygamberimiz
Aleyhisselam Medine'ye gelince, Ebu Âmir kendisine uyan bazı adamlarla birlikte
kalkıp Mekke'ye gitti. Peygamberimiz Aleyhisselam ona Fâsık adını taktı. [228] Hendek savaşlarında da
müşriklerin yanında Peygamberimiz Aleyhisselama karşı savaştı. [229] Mekke fethedilince
Taife, Taiflilerin Müslüman olduklarını görünce de Şam'a kaçtı ve gurbette
yalnız başına öldü gitti. [230]
[1] Kalkaşandi, Nihâyetü'l-ereb, s. 198.
[2] İbn Hazm, Cemhere, s. 482.
[3] İbn Kuteybe, Kitâbu'l-maârif, s. 41.
[4] İbn Hazm, s. 468.
[5] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 1 33, Vâkıdî,
Megâzî, c. 3, s. 954, Taberî, Târih, c. 3, s. 135.
[6] VâkıdîMegâzî.c. 3, s. 954.
[7] İbn İshak, c. 4, s. 133, Vâkıdî, c. 3, s. 954,
Taberî, c. 3, s. 1 35.
[8] Vâkıdî, c.3,s. 955.
[9] İbn İshak, c. 4, s. 134, Vâkıdî, c. 3, s. 955, İbn
Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 313, Taberî, c. 3, s. 136.
[10] İbn İshak, c. 4, s. 134, Taberî, c. 3, s. 136.
[11] İbn İshak, c. 4, s. 134, Vâkıdî, c. 3, s. 955,
Taberî, c. 3, s. 136.
[12] Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 955, Taberî, Târih, c. 3,
s. 136.
[13] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1 , s. 313.
[14] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 134, Vâkıdî,
c. 3, s. 955, Taberî, c. 3, s. 136.
[15] Vâkıdî, c. 3,5.955.
[16] İbn İshak, c. 4, s. 134, Vâkıdî, c. 3, s. 955,
Taberî, c. 3, s. 136.
[17] Vâkıdî, c. 3, s. 955.
[18] İbn İshak, c. 4, s. 134, Vâkıdî, c. 3, s. 955,
Taberî, c. 3, s. 136.
[19] Vâkıdî, c. 3, s. 955.
[20] İbn İshak, c. 4, s. 134, Taberî, c. 3, s. 136.
[21] İbn Hazm, Cevâm iu's-Sîre, s. 256.
[22] İbn İshak, c. 4, s. 183, Vâki df, c. 3, s:. 962,
Taberî, c. 3, s. 140.
[23] Vâkıdî, c. 3, s. 962.
[24] İbn İshak, c. 4, s. 183, Vâkıdî, c. 3, s. 962,
Taberî, c. 3, s. 140.
[25] Vâkıdî, c. 3, s. 962, .
[26] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 183, Vâkıdî,
Megâzî, c. 3, s. 962, Taberî, Târîh, c. 3, s. 140.
[27] İbn İshak, c. 4, s. 140.
[28] İbn İshak, c. 4, s. 183, Vâkıdî, c. 3, s. 962,
Taberî, c. 3, s. 140.
[29] Vâkıdî, c. 3, s. 962.
[30] İbn İshak, c. 4, s. 183, Vâkıdî, c. 3, s. 962,
Taberî, c. 3, s. 140.
[31] İbn İshak, c. 4, s. 183, Taberî, c. 3, s. 140.
[32] İbn İshak, c. 4, s. 183, Vâkıdî, c. 3, s:. 962,
Taberî, c. 3, s. 140.
[33] Vâkıdî, c. 3, s. 962.
[34] İbn İshak, c. 4, s. 183, Vâkıdî, c. 3, s. 962,
Taberî, c. 3, s. 140.
[35] Vâkıdî, c. 3, s. 962-963.
[36] İbn İshak, c. 4, s. 183, Vâkıdî, c. 3, s. 963, İbn
Sa'd.c. 1, s. 31 3, Taberî, c. 3, s. 1 40.
[37] İbn İshak, c. 4, s. 183, Taberî, c. 3, s. 140..
[38] İbn İshak, İbn Hişam, c. 4, s. 183, Vâkıdî, c. 3,
s. 963, Taberî, c. 3, s. 140.
[39] Vâkıdî, c. 3, s. 963.
[40] İbn İshak, c. 4, s. 183, Vâkıdî, c. 3, s. 963,
Taberî, c. 3, s. 140.
[41] İbn İshak, c. 4, s. 183, Taberî, c. 3, s. 140.
[42] İbn İshak, c. 4, s. 183, Vâkıdî, c. 3, s:. 963,
İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 313, Taberî, c. 3, s:. 140-141.
[43] Vâkıdî, c. 3, s. 963.
[44] Vâkıdî, c. 3, s. 963, İbn Sa'd, c. 1 , s. 313.
[45] İbn Sa'd, c. 1,s.313.
[46] Vâkıdî, c. 3, s. 963.
[47] İbn Sa'd, c. 1,s.313.
[48] İbn Sa'd, c. 5, s:. 510.
[49] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 183, Vâkıdî,
Megâzî, c. 3, s. 963, Taberî, Târîh, c. 3, s. 141.
[50] İbn İshak, c. 4, s. 183, Taberî, c. 3, s. 141.
[51] Vâkıdî, c. 3, s. 963.
[52] İbn İshak, c. 4, s. 184, Vâki df, c. 3, s:. 963,
Taberî, c. 3, s. 141.
[53] Vâkıdî, c. 3, s. 962, İbn Sa'd, c. 5, s. 504-505.
[54] İbn İshak, c. 4, s. 182, Taberî, c. 3, s. 140.
[55] Vâkıdî, c. 3, s. 963.
[56] İbn Sa'd, c. 5, s. 508.
[57] İbn İshak, c. 4, s. 184, Vâkıdî, c. 3, s. 963-964,
İbn Sa'd, c. 1, s. 31 3, Taberî, c. 3, s. 141.
[58] Vâkıdî, c. 3, s. 964.
[59] İbn İshak, c. 4, s. 184, Vâkıdî, c. 3, s:. 964,
İbn Sa'd.c. 1, s. 31 3, Taberî, c. 3, s. 1 41.
[60] İbn İshak, c. 4, s. 184, Taberî, c. 3, s. 141.
[61] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 184, Vâkıdî,
Megâzî, c. 3, s. 964, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 313, Taberî, Târîh, c. 3, s.
141.
[62] İbn İshak, c. 4, s. 184, Taberî, c. 3, s. 141.
[63] İbn İshak, c. 4, s. 184, Vâkıdî, c. 3, s. 964, İbn
Sa'd.c. 1, s. 31 3, Taberî, c. 1, s. 1 41.
[64] İbn Sa'd, c. 1,s.313.
[65] Vâkıdî, c. 3, s. 964.
[66] İbn İshak, c. 4, s. 184, Taberî, c. 3, s. 141.
[67] İbn İshak, c. 4, s. 184, Vâkıdî, c. 3, s:. 964,
Taberî, c. 3, s. 141.
[68] Vâkıdî, c. 3, s. 964.
[69] İbn İshak, c. 4, s. 184, Taberî, c. 3, s. 141.
[70] Vâkıdî, c. 3, s. 964.
[71] Halebî, İnsânu'l-uyÜn, c. 3, s. 244, İbn Bahlân,
Sîre, c. 2, s:. 164.
[72] Vâkıdî, c. 3, s. 946.
[73] Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 964, İbn Kayyım ,
Zâdü'l-mead, c. 3, s. 31.
[74] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvvıe, c. 5, s. 300, Zehebî,
M egâzf, s. 556, İbn Kayyım, c. 3, s. 31.
[75] Vâkıdî, c. 3, s. 964.
[76] Ahmedb. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 218, Ebu Dâvud,
Sünen, c. 3, s. 1 63-1 64.
[77] İbn İshak, c. 4, s. 184, Taberî, c. 3, s:. 141.
[78] Vâkıdî, c. 3, s. 964.
[79] İbn İshak, c. 4, s. 184, Vâkıdî, c. 3, s. 964, İbn
Sa'd.c. 1, s. 33, Taberî, c. 3, s. 141.
[80] Vâkıdî, c. 3, s. 965.
[81] Ahm ed b. Hanbel, c. 4, s. 9.
[82] Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 965.
[83] Vâkıdî, c. 3, s. 967.
[84] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 184, Taberî,
Târîh, c. 3, s. 141.
[85] İbn İshak, c. 4, s. 184, Vâkıdî, c. 3, s. 967,
Taberî, c. 3, s. 141.
[86] Vâkıdî, c. 3, s. 965.
[87] Vâkıdî, c. 3, s. 965-966, Beyhakî, D ela ilü 'n-n
übü vve, c. 5, s. 300, Ze hebf, M egâzf, s. 556, İ bn K ayyı m, Zâdu'l -m ead,
c. 3,s. 31.
[88] Vâkıdî, c. 3, s. 966.
[89] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 185, Vâkıdî,
Megâzî, c. 3, s. 968.
[90] İbn İshak, c. 4, s. 185, Taberî, c. 3, s. 141.
[91] Vâkıdî, c. 3, s. 968.
[92] Ebu Dâ'vud, c. 3, s. 163, İbn Kayyım ,
Zâdu'l-mead, c. 3, s. 33.
[93] Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 966, İbn Kayyım ,
Zâdu'l-mead, c. 3, s. 31-32.
[94] Vâkıdî, c. 3, s. 966-967.
[95] İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 3, s. 32.
[96] Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 967, Beyhakî,
Delâilü'n-nübüvve, c. 5, s. 304, İbn Kayyım, c. 3, s. 32.
[97] Beyhakî, c. 5, s. 302, İbn Kayyım , c. 3, s. 32.
[98] Vâkıdî, c. 3, s. 967.
[99] Beyhakî, c. 5, s. 302, İbn Kayyım , c. 3, s. 32.
[100] Vâkıdî, c. 3, s. 967, Beyhakî, c. 5, s. 302.
[101] Beyhakî, c. 5, s. 302, İbn Kayyım, c. 3, s. 32.
[102] Vâkıdî, c. 3, s. 967, Beyhakî, c. 5, s. 302, İbn
Kayyım, c. 3, s. 32.
[103] Beyhakî, c. 5, s. 302, İbn Kayyım, c. 3, s. 32.
[104] Vâkıdî, c. 3, s. 967.
[105] Vâkıdî, c. 3, s. 967, Beyhakî, c. 5, s. 302, İbn
Kayyım, c. 3, s. 32.
[106] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık:
7/379-391.
[107] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre,c.4, s. 184, Vâkıdî, c.
3, s. 967, Taberî, Târih, c. 3, s. 141,Beyhakî, c. 5, s. 301.
[108] Ebu Ubeyd, Kitâbu'l-emvâl, s. 276-278.
[109] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 284, İbn Abdi
Rabbih, Ikdu'l-ferfd, c. 1 , s. 135.
[110] İbn Sa'd, c. 1, s. 284-285.
* Vecc vadisi aslında haram ve dokunulmaz bir bölge idi. Nitekim
Peygamberimiz Aleyhisselam Hicretin 8. yılında Sakffleri Taifte kuşatmadan önce
Vecc vadisinde bir sidre ağacının altında durup vadiye göz gezdirdikten sonra,
"Hiç şüphesiz, Vecc vadisinde av avlamayı ve onun dikenli ağaçlarını kesm
evi Allah haram kılmı ştır" buyurmuştu (Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 165).
[111] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 285, .
[112] Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 973, İbn Sa'd, c.1, s.
285, Ebu Ubeyd, Kitâbu'l-emvâl, s. 279.
[113] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre,c.4,s. 187, Vâkıdî, c.
3, s. 973, İbn Sa'd, c. 1, s. 285, Ebu Ubeyd, s. 279.
[114] Vâkıdî, c. 3, s. 973, İbn Sa'd, c. 1, s. 285, Ebu
Ubeyd, s. 279.
[115] İbn İshak, c. 4, s. 187, Vâkıdî, c. 3, s. 973, İbn
Sa'd, c. 1, s. 285, E bu Ubeyd, s. 279.
[116] Ebu Ubeyd, s. 279.
[117] İbn İshak, c. 4, s. 187, Vâkıdî, c. 3, s. 973, İbn
Sa'd, c. 1, s. 285, E bu Ubeyd, s. 279.
[118] Ebu Ubeyd, s. 279.
[119] İbn İshak, c. 4, s. 187, İbn Sa'd, c. 1 , s. 285.
[120] İbn İshak, c. 4, s. 187, Vâkıdî, c. 3, s. 973, İbn
Sa'd, c. 1, s. 285, E bu Ubeyd, s. 279.
[121] Ebu Ubeyd, s. 279.
[122] İbn İshak, c. 4, s. 187, Vâkıdî, c. 3, s. 973, İbn
Sa'd, c. 1, s. 285, Ebu Ubeyd, s. 279.
[123] İbn Sa'd, c, s. 285.
[124] İbn İshak, c. 4, s. 187, Vâkıdî, c. 3, s. 973, İbn
Sa'd, c. 1, s. 285, Ebu Ubeyd, s. 279.
[125] İbn İshak, c. 4, s. 187, Vâkıdî, c. 3, s. 973, İbn
Sa'd, c. 1, s. 285.
[126] İbn İshak, c. 4, s. 187 Vâkıdî, c. 3, s. 973, İbn
Sa'd, c. 1, s. 285, Ebu Ubeyd, s. 279.
[127] Ebu Ubeyd, s. 279.
[128] İbn İshak, c. 4, s. 187, Vâkıdî, c. 3, s. 973, İbn
Sa'd, c. 1, 285, E bu Ubeyd, s. 279.
[129] Ebu Ubeyd, s. 279.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/391-394.
[130] İbn İshak,
İbn Hişam, Sîre,c.4, s. 184-185, Vâki d f, M egâzf, c. 3, s. 967, 968, Taberî,
Târih, c. 3, s. 141.
[131] İbn İshak,c.4,s.
185, Taberî, c. 3, s. 141.
[132] İbn İshak, c. 4, s. 185, Vâkıdî, c. 3, s. 968,
Taberî, c. 3, s. 141.
[133] Bevhakf, Delâilü'n-nübüvve, c. 5, s. 302, İbn
Kayvım, Zâdu'l-mead, c. 3, s. 32.
[134] Vâkıdı, c. 3, s. 968.
[135] İbn İshak. c. 4. s. 185. Taben. c. 3. s. 141.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/394-395.
[136] Ebu'l-Münzir Hişam, Kitâbu'l-esnâm, s. 27.
[137] Ebu'l-Münzir Hisam, s. 16.
[138] Yâkût, Mu'cemu'l-büldân, c. 5, s. 4.
[139] Ebu'l-Münzir Hişam, s. 16, Vâkıdî, Megâzî, c. 3,
s. 972, Yâkût, c. 5, s. 4.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/395-396.
[140] Vakıdf, c. 3, s. 968.
[141] İbn İshak.İbnHişam, Sîre,c.4, s. 185, Taberî,
Târih, c. 3, s. 141.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/396-397.
[142] Ahmedb. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 9, Ebu Dâvud,
Sünen, c. 2, s. 55-56, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 427428.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/397.
[143] Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 966, İbn Sa'd, Tabakât,
c. 5, s. 508, .
[144] İbn İshak.İbn Hişam, Sîre,c.4, s. 185, Taberî,
Târih, c. 3, s. 141.
[145] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 218, .
[146] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 21, 218.
[147] Vâkıdî, c. 3, s. 968, İbn Sa'd, c. 5, s. 508.
[148] İbn İshak, c. 4, s. 185, Vâki cif, c. 3, s. 968,
İbn Sa'd, c. 5, s. 508.
[149] İbn İshak, c. 4, s. 185.
[150] Vâkıdî, c. 3, s. 968, İbn Sa'd, c. 5, s. 508.
[151] İbn Sa'd, c. 5, s. 509, Ahmed b. Hanbel, c. 4, s.
218.
[152] İbn İshak, c. 4, s. 186, Vâkıdî, c. 3, s. 968-969,
İbn Sa'd, c. 5, s. 508.
[153] İbn İshak, c. 4, s. 186, ^med b. Hanbel, c. 4, s.
21.
[154] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 21.
[155] İbn Sa'd, c. 5, s. 508-509, Ahmed b. Hanbel, c. 4,
s. 21, 218.
[156] İbn Sa'd, c. 5, s. 508-509, Ahmed b. Hanbel, c. 4,
s. 21, 218.
[157] İbn İshak, c. 4, s. 186, Vâkıdî, c. 3, s. 969, İbn
Sa'd, c. 5, s. 508.
[158] İbn İshak, c. 4, s. 186, Ahmed b. Hanbel, c. 4, s.
21 -22.
[159] Vâki cif, c. 3, s. 969, İbn Sa'd, c. 5, s. 508,
Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 22.
[160] İbn Sa'd, c. 5, s. 509, Ahmed b. Hanbel, c. 4, s.
218.
[161] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 466,
Beyhakî, Delâilü'n-nübüwe, c. 5, s. 307-308, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 3, s.
33, Heysemî, Meanau'z-zevâid, c. 9, s. 3, Kastalânf, Mevâhibü'l-ledünniye, c.
1, s. 308.
[162] Ahmedb. Hanbel, c. 4, s. 216, Müslim, Sahîh, c. 4,
s. 1728-1729, Bevhakf, c. 5, s. 307, İbn Kayyım, c. 3, s.33.
[163] Müslim, c. 4, s. 1728.
[164] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 21.
[165] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 21, 217, Müslim, c. 4,
s. 1728.
[166] Müslim, c. 4, s. 1728.
[167] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 21, 217.
[168] Müslim, c. 4, s. 1728.
[169] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 21, 217, Müslim, c. 4,
s. 1728.
[170] Müslim, c. 4, s. 1728.
[171] Ahmed b. Hanbel, c. 4,s.21, 217, Müslim, c. 4, s.
1728.
[172] Ahmedb. Hanbel, c. 4, s. 21.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/398-400.
[173] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c.4, s. 186, Taberî,
Târih, c. 3, s. 141.
[174] İbn İshak, c. 4, s:. 186-187, Vâkıdî, c. 3, s.
962, İbn Sa'd, c. 5, s. 504.
[175] Vâkıdı, c. 3, s. 971, İbn Sa'd, c. 5, s. 505.
[176] İbn İshak, c. 4, s. 187, Vâkıdı, c. 3, s. 971, İbn
Sa'd, c. 5, s. 505.
[177] İbn İshak, c.4, s. 187, İbn Sa'd, c. 5, s. 505.
[178] İbn İshak, c. 4, s. 187, Vâkıdî, c. 3, s. 971, İbn
Sa'd, c. 5, s. 505.
[179] Vâkıdı, c. 3, s. 971, İbn Sa'd, c. 5, s. 505.
[180] İbn İshak.c.4.s. 187.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/400-401.
[181] Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 969.
[182] Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 969-970, Beyhakî,
Delâilü'n-nübüvve, c. 5, s. 302-303, İbn Kayyım , Zâdu'l-mead, c. 3, s. 32.
[183] Vâkıdî, c. 3, s. 970, Beyhakî, c. 5, s. 302-303,
İbn Kayyım , c. 3, s. 32.
[184] Vâkıdî, c. 3, s. 970, Beyhakî, c. 5, s. 303, İbn
Kayyım, c. 3, s. 32.
[185] Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 970.
[186] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvvE, c. 5, s. 303,
Ebu'l-Fidâ, Sîre, c. 4, s. 62, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 3, s. 32.
[187] Vâkıdî, c. 3,3.970-971.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/401-404.
[188] Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 971.
[189] İbn İshak, İtan Hişam, Sîre, c. 4, s. 186, Vâkıdî,
c. 3, s. 971 , Taberî, Târih, c. 3, s. 141 -142, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvvıe,
c. 5, s. 30, İ bn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 257, İtan E sfr, Kâmil, c. 2, s.
284, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 230, Zehebî, Megâzî, s. 559.
[190] Vâkıdî, c. 3, s. 971, Zehebî, s. 558, Ebu'l-Fidâ,
Sîre, c. 4, s. 63, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 3, s. 32, Diyarbekrî, Târîhu'l-
hamfs, c. 2, s. 135.
[191] Vâkıdî, c. 3, s. 971.
[192] İbn İshak, c. 4, s. 186, Vâkıdî, c. 3, s. 971.
[193] İbn İshak, c. 4, s. 186.
[194] Vâkıdî, c. 3, s. 971, İbn Seyyid.c. 2, s. 230.
[195] İbn İshak, c. 4, s. 186.
[196] İbn İshak, c. 4, s. 186, Vâkıdî, c. 3, s. 971, İbn
Seyyid, c. 2, s. 230.
[197] Vâkıdî, c. 3, s. 971.
[198] İtan İshak, c. 4, s. 186, Vâkıdî, c. 3, s. 971.
[199] Vâkıdî, c. 3, s. 971.
[200] Vâkıdî, c. 3, s. 971, Zehebî, s. 558.
[201] İbn İshak, İtan Hişam, Sîre, c. 4, s. 186, Vâkıdî,
Megâzî, c. 3, s. 971, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 230.
[202] Vâkıdî, c. 3, s. 971-972.
[203] İbn İshak, c. 4, s. 186, Vâkıdî, c. 3, s. 972, Ta
ben, Târih, c. 3, s. 142, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 5, s. 304, İtan Hazm ,
Cevâmiu's-Sîre, s. 258, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 284, İbn Seyyid, c. 2, s.
230.
[204] Vâkıdî, c. 3, s. 972, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 63, İ
bn Kayyım, c. 3, s. 32.
[205] İbn İshak, c. 4, s. 186, Vâkıdî, c. 3, s. 972,
Taberî, c. 3, s. 142.
[206] İbn İshak, c. 4, s. 186, İbn Seyyid, c. 2, s. 230.
[207] Vâkıdî, c. 3, s. 972, İbn Kayyım, c. 3, s. 32.
[208] Vâkıdî, c. 3, s. 971.
[209] İbn Kayyım, c. 3, s. 32, Ebu'l-Fidâ, Sîre, c. 4,
s. 63.
[210] Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 972.
[211] İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 3, s. 33
[212] Vâkıdî, c. 3, s. 972,.
[213] Ebu'l-Fidâ, Sîre, c. 4, s. 63, İbn Kayyım , c. 3,
s. 33.
[214] Vâkıdî, c. 3, s. 972.
[215] Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 63, İbn Kayyım, c. 3, s. 33.
[216] Vâkıdî, c. 3, s. 972.
[217] Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 63, İbn Kayyım, c. 3, s. 33.
[218] Vâkıdî, c. 3, s. 972, .
[219] Vâkıdî, c. 3, s. 972, İbn Kayyım, c. 3, s. 33.
[220] Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 63, İtan Kayyım, c. 3, s. 33.
[221] Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 972.
[222] İtan Esîr, Nihâye, c. 3, s. 341 .
[223] İtan İshak, İtan Hişam, Sîre, c. 4, s. 187.
[224] Ebu Dâvud, Sünen, c.1 , s. 123, İbn Kayyım,
Zâdu'l-mead, c. 3, s. 33.
[225] Ebu'l-Fidâ, Sîre, c. 4, s. 63, İbn Kayyım , c. 3,
s. 33, Diyarbekrî, Târihu'l-hamfs, c. 2, s. 1 37-1 38.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/404-408.
[226] İbnİshakıc.3,s.
71.
[227] İbn Şa'd, Tabakât, c. 3, s. 540-541.
[228] İbn İshak,c.3,s.
71.
[229] Vâkidi, c. 2,5.441.
[230] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 81, İbn
Kayyım, c. 3, s. 12.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 7/408.