Benî Muhârib Temsilcilerinin Medine'ye Gelip
Müslüman Oluşu
Zü'l-Kela' ile Zû Amr'ın İslâmiyete Davet
Edilmeleri ve Müslüman Olmaları
Zü'l-Kela' ile Zû Amr'ın Yoldan Geri Dönmeleri
Esvedü'l-Ansî'nin Peygamberlik İddiasıyla Ortaya
Çıkışı
Peygamberimiz Aleyhisselamın Rüyası
Peygamberimiz Aleyhisselamın Yemen'deki Valilerine
ve Müslümanlara Direktifleri
Esvedü'l-Ansî'nin Kays'la Feyruz'u Korkutucu
Gösterisi ve Konuşması
Peygamberimiz Aleyhisselamın Esved'in
Öldürüldüğünü Ashabına Müjdelemesi
Müseylimetü'l-Kezzab'ın İrtidad Etmesi ve
Peygamberlik İddiasına Kalkışması
Peygamberimiz Aleyhisselamın Müseylime ile Esved
Hakkındaki Rüyası
Müseylimetü'l-Kezzab'ın Marifetleri
Peygamberimiz Aleyhisselamın Müseylime'yi Tekrar
İslâmiyete Davet Edişi
Benî Naha' Heyetinin Medine'ye Gelişi
Naha'ların Kimlikleri ve Medine'ye Ne Zaman ve Kaç
Kişi Olarak Geldikleri
Zürâre b. Amr'ın Gelirken Yolda Gördüğü Rüyayı
Peygamberimiz Aleyhisselama Anlatıp Yordurması
Üsâme b. Zeyd'in Şam Taraflarına Gönderilmek Üzere
Hazırlanışı
Sefer Ne Zaman, Niçin, Nasıl Hazırlandı ve Nasıl
Geri Kaldı?
Benî Muhâriblerin ata saylan şöyle sıralanır Benî
Muhârib b. Hasafa, b. Kays b. Aylan, b. Mudar, b. Nizar, b. Maadd, b. Adnan.[1]
Hicretin 10. yılında Veda Haccı sırasında Medine'ye
Benî Muhâriblerden on kişilik bir temsil ci heyeti geldi .[2]
İçlerinde Sevâ b. Haris ile oğlu Huzeyme b. Sevâ da
bulunuyordu.
Benî Muhârib temsilcileri, Remle binti Hâris'in
konağına indirildiler.[3]
Bilal-i Habeşî onlara sabah akşam yemeklerini
götürdü.[4]
Benî Muhârib temsilcileri Müslüman oldular ve:
"Biz arkamızdakilerin de
temsilcileriyiz!" dediler.[5]
Öğleden ikindiye kadar Peygamberimiz Aleyhisselamla
oturdular.
Peygamberimiz Aleyhisselam, içlerinden birisini
(Sevâ b. Hâris'i) tanıdı .[6]
Ona baktı durdu.
Sevâ b. Haris, Peygamberimiz Aleyhisselamın
kendisine dikkatli dikkatli baktığını görünce:
"Yâ Rasûlallah! Galiba beni tanımış
gibisin!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Herhalde ben seni görmüştüm!" buyurdu.
Sevâ b. Haris:
"Vallahi, sen beni görmüş ve benimle
konuşmuştun. Ben ise sana karşı çirkin sözler söylemiş, seni Ukâz panayırında
en çirkin bir şekilde reddetmiştim. Sen o zaman kabileleri dolaşıyordun"
dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Evet!" buyurdu.
Sevâ b. Haris:
"Yâ Rasûlallah! O zaman arkadaşlarım içinde
sana karşı benden daha katı ve kötü davrananı, İslâmiyete benden daha uzak
olanı yoktu![7]
Hamd olsun Allah'a ki, seni tasdik edinceye kadar
beni sağ bıraktı![8]
Halbuki, o zaman yanımda bulunmuş olan o kişiler kendi dinleri üzerinde ölüp
gittiler" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Şüphe yok ki, şu kalbler Yüce Allah'ın
elindedir!" buyurdu.
Sevâ b. Haris:
"Yâ Rasûlallah! Benim için Allahtan mağfiret
dile!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Muhakkak ki, İslâmiyet kendisinden önceki
küfürlerin kökünü kazır!" buyurdu.[9]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Sevâ'ın oğlu
Huzeyme'nin başını sığadı, sığayınca saçı güzelleşti ve beyazlaştı.[10]
Sair kabile temsilcilerine bahşişler verildiği
gibi, Benî Muhârib temsilcilerine de bahşişleri verildi.[11]
Temsilciler, Medine'den ayrılıp yurtlarına, ev
halklarına döndüler.[12]
Allah onlardan razı olsun![13]
Zü'l-Kela', Yemen Himyer krallarından olup,[14]
ata soyu şöyledir: Zü'l-Kela1 b. Nâkür, b. Habib, b. Malik, b.
Hassan, b. Tübba'. [15]
Asıl ismi Eyfa'[16]
veya Esmeyfâ ya da Semeyfâ olup, Ebu Şurahbii veya Şerâhil künyesini taşırdı. [17]
Ka'bu'l-Ahbâr'ın amcasının oğluydu. [18]
Zû Amr da, Zü'l-Kela1 gibi, Yemen
krallarındandı . [19]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Veda Haccından
döndükten sonra, [20]
Cerir b. Abdullah'ı, Zü'l-Kela' ile Zû Amr'ı İslâmiyete davet etmek üzere
Yemen'e gönderdi. [21]
Cerir b. Abdullah, Yemen'de Zü'l-Kela1
ve Zû Amr ile buluşup konuştu. [22]
İkisi de Müslüman oldular.
Zü'l-Kela'ın zevcesi Duraybe binti Ebrehe b. Sabbah
da Müslüman oldu. [23]
Zü'l-Kela' ile Zû Amr, Peygamberimiz Aleyhisselamla
görüşmek üzere Cerir b. Abdullah[24]
ile birlikte yola çıkıp gelirlerken, [25]
Zû Amr yolda ya bir rüya veya başka birşey görmüş, [26]
yahut eski semavî kitablardan öğrenmiş, ya da Yemen'de Yahudi bilginlerinden
işitmiş olacak ki: [27]
"Ey Cerir! Sen ona (Peygamberimiz Aleyhisselam
a) uğrayacaksın ama, onun eceli gelmiş, hakkındaki ilâhî takdir yerini
bulmuştur!" dedi. [28]
Yolun bir kısmında bulundukları sırada, [29]
Medine tarafından gelen[30]
birkaç süvari ile karşılaştılar. [31]
Onlara:
"Ne haber var?" diye sordular. [32]
Süvariler:
"Resûlullah Aleyhisselam, ebediyet âlemine
alındı! Ebu Bekir de halife seçildi! [33]
Halk bu seçimi iyi karşıladılar!" dediler. [34]
Bunun üzerine, Zû Amr, Cerirb. Abdullah'a:
"Ey Cerir! Siz muhakkak ki iyi bir kavimsiniz,
şerefli bir mevkidesiniz![35]
Sana şunu haber vereyim ki; [36]
siz Arap cemaati, [37] bir
emîr öldüğü zaman yerine geçecek başka biri hakkında müşavere yapar oldukça,
daima hayır içinde bulunursunuz!
İş kılıç zoruyla, kahrve galebeyle olunca, kral
olursunuz!
Siz de kralların kızdığı gibi kızar, kralların
hoşnut olduğu gibi hoşnut olursunuz! [38]
Sahibine selam söyle! [39]
Bizim buraya kadar geldiğimizi haber ver! Allah dönmemizi dilerse, [40]
belki döneriz" dedi. [41]
Cerir b. Abdullah'a selam verdiler, [42]
Yemen'e[43]
geri dönüp gittiler. [44]
Cerir b. Abdullah da Medine'ye gitti.[45]
Benî Anslerin Benî Malik b. Ans oymağından olan
Esved'in asıl adı Abhele olup, ata soyu şöyle sıralanır: Abhele b. Ka'b, b.
Gavs, b. Sa'b, b. Malik, b. Ans, b. Malik, b. Üded, b. Zeyd, b. Yeşcüb, b.
Arib, b. Zeyd, b. Kehlan, b. Sebe', [46]
Ans, Murad b. Malik ve Halid b. Malik ve
Sa'dü'l-Âşire b. Malik'in kardeşi idi . [47]
Esved'e "Zü'l-Himâr" denirdi[48]
Müseylime'ye "Rahmânü'l-Yemâme" denildiği gibi, Esved'e de
"Rahmânü'l-Yemen" adı takılmıştı. [49]
Esved, Kehf-i Hubban'da doğmuş ve orada yetişmişti. [50]
Esved, kâhin ve hokkabaz bir adamdı, şeytanlardan
tabii vardı.
Halka birtakım acayip şeyler gösterir, sözleri
dinleyenleri etkilerdi. [51]
Peygamberimiz Aleyhisselam, Cerir b. Abdullah'ı
Yemen'e gönderdiği zaman, Esvedü'l-Ansî'yi de İslâmiyete davet ettirmiş, fakat
Esved kabul etmemişti. [52]
Peygamberimiz Aleyhisselamın Veda Haccından sonra
hastalanması üzerine, casuslar tarafından her yana haberler uçurulmuştu. [53]
İlk irtidad hareketi, Yemen'de, Esvedü'l-Ansî ta
rafın dan başlattın İdi. [54]
Esved, peygamber olduğunu, [55]
Sâhık ve Şerik adında iki meleğin kendisine vahiy getirdiğini, [56]
halka ait her hadiseyi kendisine haberverdiğini iddia etmeye başladı. [57]
Esvedü'l-Ansîye önce Ans kabilesi tâbi oldu.
Ans kabilesinden başka kabileler, [58]
Mezhic ve Yemen kabileleri de ona tâbi oldular. [59]
Esved'in yediyüz süvarisi ve bir o kadar da
piyadesi vardı. [60]
Kays b. Abdi Yağus, Muaviye b. Kays, Yezid b.
Mahrem, Yezid b. Husayn, Yezid b. Efkel, Esved'in başlıca kumandanlarıydı. [61]
Esvedü'l-Ansî, Peygamberimiz Aleyhisselamın Yemen'deki
valilerine şöyle yazı yazıp gönderdi:
"Ey üzerimize gelenler ve üzerimizde
yerleşenler!
Artık topraklarımızdan birşey alamayacaksınız ve
toplamakta olduğunuz şeyleri artık top I ay a m ayacaksınız!
Onlara biz sizden daha lâyık ve müstahakız!
Şimdiye kadar üzerinde bulunduğunuz şeyin, bundan
sonra üzerinde bulunamayacaksınız!"[62]
İslâm valileri,
Esved'in elçisine:
"Sen nereden geliyorsun?" diye sordular.
Elçi:
"Kehf-i Hubban'dan geliyorum!" dedi. [63]
Mezhicler, Esvedü'l-Ansî ile yazışma yaptılar.
Necranlılar da onunla sözleştiler.
Mezhiclerie Necranlılar ayaklanarak Amr b. Hazm ile
Halid b. Saîd b. Âs'ı illerinden çıkardılar. [64]
Esvedü'l-Ansî, Necran'a doğru hareket etti. On gece
içinde Necran'ı ele geçirdi.
Sonra, San'â üzerine yürüdü. [65]
Şehr b. Bâzân (Bârâh) ona karşı koydu.
Şehr öldürülünce, Ebnâlartutunamadılar, bozguna
uğradılar.
Esvedü'l-Ansî, çıkışının yirmibeşinci gecesinde
San'â'yı da ele geçirdi.
Muaz b. Cebel, oradan kaçarak Me'rib'de bulunan Ebu
Musa el-Eş'arîye uğradı.
İkisi birlikte acele Hadramevt yolunu tuttular.
Muaz b. Cebel Sekûn'e, Ebu Musa el-Eş'arî de
Sekâsik'e indi.
Diğer valiler de, Âk ve Eş'arîlerin valisi Tâhir b.
Hâle'nin yanına gittiler.
Amr ile Halid Medine'ye döndüler. [66]
Peygamberimiz Aleyhisselam tarafından Muradlar
üzerine vali tayin edilmiş bulunan Ferve b. Müseyk, Esved'in yaptıklarını ve
San'â'yı ele geçirdiğini Peygamberimiz Aleyhisselama yazı ile bildirdi. Esved
hakkında ilk haber, böylece Ferve b. Müseyk tarafından verilmiş oldu.
Ferve b. Müseyk, Ahşiyyeye indi. Mezhiclerden
Müslümanlıklarında sebat edenler, Ferve b. Müseyk ile birieştiler. [67]
Esvedü'l-Ansî, Ferve ile ne yazışma yaptı, ne de
ona elçi saldı. Ferve'nin yanında
kendisine karşı koyacak kimse bulunmadığı için, Yemen'de tek başına hüküm
sürmeye başladı . [68]
Esved hâkimiyetini sağlamlaştırdı, işini büyüttü.
Amrb. Ma'dikerib'i Mezhicler üzerine halife yaptı. Ordu kumandanlığını Kays b.
Abdi Yağus'a, Ebnâlara ait işleri Feyruz ve Dâzeveyh'e havale etti. Şehr b.
Bâzân'ı öldürdükten sonra karısı Azad'la-ki, Feyruz'un amcasının
kızıdır-evlendi. [69]
Bu kadın, Allah'a ve Resûlullaha iman etmiş, iyi
halli kadınlardandı. [70]
Sebe' halkından Numan adında birYahudi, Medine'ye,
Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelip Müslüman olmuştu.
Yurduna, kavminin yanına döndüğü zaman, [71]
Esvedü'l-Ansî adam salıp onu yakalattı ve azalarını parça parça kestirerek[72]
öldürttü. [73]
Peygamberimiz Aleyhisselam rüyasında kollarında
altından iki bilezik görüp onlardan hiç hoşlanmadığını, onlara üfleyince
ikisinin de uçup gittiğini, bunları iki yalancıya, Yemen sahibi ile Yemâme
sahibine yorduğunu haber verdi. [74]
"Onlardan birisi Ansîdir, diğeri
Müseylime'dir!" buyurdu. [75]
Peygamberimiz Aleyhisselam Esvedü'l-Ansî'nin
haberini alır almaz[76]
Yemen'deki İslâm valilerine ve oradaki Müslümanlara[77]
yazdırdığı yazıyı Vebr b. Yuhannis'le gönderdi.
Esvedü'l-Ansî ile savaşılmasını, [78]
Esved'in işi üzerinde-i ster kendisini tuzağa düşürmek, ister kendisiyle
çarpışmak suretiyle olsun-önemle durulmasını ve herkesten bu husustaki
görüşünün Peygamber Aleyhisselamca istendiğinin kendisine duyurulmasını emir ve
tavsiye buyurdu. [79]
Peygamberimiz Aleyhisselamın hastalığı kendisini
oyalamadı, Allah'ın emrini yerine getirmekten ve dinini savunmaktan alıkoymadı. [80]
Peygamberimiz Aleyhisselam, bu hususta Amir b.
Şehr, ZÎZûd, Zf Mürran, Zü'l-Kela'.ZÎZuleym ile Necran'da oturan Müslüman Arap
ve Arap olmayanlara da yazılar yazdırdı. [81]
Vebr b. Yuhannis'in evi, Dâzeveyh'in evinin
üzerindeydi.
Feyruz, Dâzeveyh ve Kays b. Mekşuh, Vebr'in yanında
toplandılar. Esvedü'l-Ans?nin öldürülmesi işini
aralarında konuştular. [82]
Konuşma sonunda, bunun ordu kumandanı Kays b. Abdi
Yağus (Mekşuh)'a yaptırılması üzerinde görüş
birliğine vardılar.
Kays, kendisinden istenilen şeyi hiç itiraz etmeden
kabullenmişti. Çünkü, Esved'in kendisini öldüreceğinden korkuyordu.
Esvedü'l-Ansî'nin işi hakkında Yemen'deki diğer
Müslümanlarla da yazışma yaptılar, onları kendilerine yardıma çağırdılar. [83]
Esvedü'l-Ansî, halkın San'â meydanında toplanmasını
emretmişti.
Halk toplanınca, gidip ortalarına dikildi.
Kendisinin elinde hükümdarlık harbesi (süngüsü)
vardı. Bir at getirtti. Harbeyi ona sapladı. Attan kan fışkırmaya başladı, at
yıkılıp öldü.
Esved, bundan sonra bir deve getirtti. Onun
karşısına geçip harbeyi ona sapladı, deve de yere yıkıldı. Harbe elinde olduğu
halde yere kapandı. Sonra, başını kaldırdı:
"O, bana: 'Yanındaki İbn Mekşuh sana boyun
eğenlerdendir. Ey Esved! Sen onun başını kes!1 diyor" dedi.
Esved, başını tekrar yere koyduktan sonra,
kaldırıp:
"O, bana: İbn Deylemî sana boyun
eğenlerdendir. Ey Esved! Onun sağ elini ve sağ bacağını kes!1 diyor"
dedi.
Feyruz b. Deylemî, Esved'in bu sözünü işitince,
kendi kendine:
"Vallahi onun beni çağırıp harbesiyle şu
deveyi boğazladığı gibi beni de boğazlamayacağından emin değilim!" deyip,
kalabalık arasında gizlene gizlene evinin yolunu tuttu.
Evine yaklaştığı sırada, Esved'in kavminden bir adam
arkasından gelip kavuştu, eliyle Feyruz'un boynuna vurarak:
"Hükümdar seni çağırıyor, hemen dön!"
dedi, döndürdü.
Feyruz, Esved'in kendisini öldüreceğinden korktu.
Hançeri yanında olduğu halde Esved'in yanına vardı.
Önce, hemen üzerine atılıp onu, sonra da
yanındakileri öldürmeyi tasarladı.
Esved, Feyruz'un yüzünden maksadını sezdi ve ona:
"Olduğun yerde dur!
Sen buradakilerin en büyüğü ve halkın eşrafını en
iyi bilenisin!
Şu devenin etini onların aralarında bölüştür!"
dedi ve hayvanına binip gitti. [84]
Bundan sonra, Esved, Kays'ı çağırdı. Ona da:
"Ey Kays, bak! O bana ne diyor?" dedi.
Kays:
"Ne diyor?" diye sordu.
Esved:
"Diyor ki: 'Sen Kays'a o kadar itimad ve ikram
ettin ki, her zaman her yerde yanına serbestçe girdi. Senin kadar izzet ve
saltanat içinde bulundu.
Fakat o senin düşmanına meyledip saltanatını
değiştirmeyi ve sana suikast yapmayı kurmaktadır!
Ey Esved! Ey Esved! Kasd var! Kasd var! Sen onun
ipini kes! Kays'ın başını al! Aksi takdirde o senin başını kesecek!'
diyor" dedi.
Kays, ona yalan yere yemin etti ve:
"Sen bana göre en büyüksün ve nazarımda sana
karşı içimden geçirdiklerimden de yücesin!" dedi.
Esved:
"Melek yalan söyler mi? Doğru söyler! Yalan
söyleyip senin başını koparttırmaz! Fakat şu anda anladım ki; sen hakkında
öğrendiğim şeylerden kesin olarak tevbe ve nedamet etmişsindir!" dedi.
Kays b. Abdi Yağus, Esved'in huzurundan çıkıp
arkadaşları Cüşeyş (Cişnes), Feyruz ve Dâzeveyh'in yanlarına vardı. Esved'in
söylediklerini onlara haber verdi.
Korkup durdukları sırada, Esvedü'l-Ansî onlara:
"Ben sizleri kavminize karşı şerefli bir
mevkide bulundurmadım mı?" diye sordu. [85]
"Evet! Şerefli bir mevkide bulundurdun!"
dediler. [86]
Esved:
"O halde, sizden bana erişen bu şeyler
nedir?" diye sordu.
"Bu sefer bizi affet!" dediler. [87]
Özür dilediler. [88]
Esved:
"Bana bir daha sizden böyle haberler
erişmesin! Sizi affediyorum!" dedi.
Kurtuldular, ama Esvedü'l-Ansî de Kays ve
arkadaşlarının yapmak istedikleri işten hep kuşkulandı durdu.
Kays da, arkadaşları da, büyük korku ve kuşku
içindeydiler.
O sırada, Hemdan valisi Âmirb. Şehr, ZÎZûd.ZÎMuran
veZü'l-Kela'dan[89]
Esvedü'l-Ansî'ye karşı[90]
bol bol yardım edecekleri hakkında yazılar geldi.
İşi açığa
vuruncaya kadar hiçbir hareket yapmamalarını kendilerine bildirdiler.
Bunun üzerine, ıssız
bir yerde toplanmaya başladılar.
Esvedü'l-Ansî, bunu haber alınca, öldürüleceğini
sezdi.
Esvedü'l-Ansî'nin öldürülmesi üzerinde Müslümanlar
arasında görüş ayrılığı vardı.
Cişnes, Esvedü'l-AnsPnin zevcesi Azad'ın yanına
vardı. Ona:
"Ey amcamın kızı! Şu adamın kavminin yanında
nasıl bir bela olduğunu biliyorsundur!
O, senin kocanı öldürdü. Senin kavmini tepeleyip
öldürdü. Kavminden sağ kalanları sefil ve kadınlarını rezil etti. [91]
Sence, onun yanına girilebilecek müsait bir vakit
var mıdır?" diye sordu.
Az ad:
"Hangi iş için?" diye sordu.
Cişnes:
"Onu dışan çıkarmak için!" dedi.
Az ad:
"Onu öldürmek için mi?" diye sordu.
Cişnes:
"Öldürmek için!" dedi.
Az ad:
"Olur! Vallahi, Allah'ın yarattıklarından,
benim katımda ondan daha çok kin tuttuğum bir şahıs yoktur!
O, Allah için ne bir hak üzerinde durur, ne de bir
haramdan men eder!
Siz, bu işe karar verdiğiniz zaman bana bildiriniz!
Ben de bu işin gelinecek zamanını size haber
vereyim!" dedi.
Cişnes, Azad'ın yanından ayrılıp Feyruz ve
Dâzeveyh'in yanına vardı.
Onlar haber bekliyorlardı. Yanlarına Kays b. Abdi
Yağus da geldi.
Esved'i öldürmeye Kays'ı hazırlamak istedikleri
sırada, bir adam gelip, Kays'a:
"Seni hükümdar çağırıyor!" dedi.
Kays, yanında Mezhic ve Hemdanlardan on kişi
bulunduğu sırada Esved'in yanına girmiş olduğundan, onların yanında Esved'i
öldürmeye kadir olamadı. [92]
Esved, Kays'a:
"O, bana: 'Ey Abhele b. Ka'b b. Gavs! Kendin
için adamlarınla korunma ve güven tedbiri al!' diyor! [93]
Sana haber verdiğim gerçek değil midir? Meleğim
bana yalan mı haber veriyor?
Kasd var! Kasd var! Sen Kays'ın elini kesmezsen, o
senin başını kesecek!' diyor!" dedi.
Kays:
"Benim seni öldürmekliğim asla doğru bir haber
değildir!
Sen resûlullahsın! Sen hakkımda ne istiyorsan
emret! İstersen beni öldür!
İnsanların ölümleri gibi bir defa ölmek, bana her gün
ölmemden daha kolaydır!" dedi.
Esved, Kays'ın bu sözünden yumuşadı ve onu bıraktı.
Kays, Esved'in yanından çıkıp arkadaşlarının yanına
uğradı. Olan bitenleri onlara haber verdikten sonra:
"İşinizi işleyiniz!" dedi, yanlarında
oturma di.
Onlar bir cemaat içerisinde bulundukları sırada
Esved oraya geldi, ayağa kalktılar.
Kapıda yüz kadar deve, sığır vardı.
Esved, develeri bir yere hapsetmeden, dizlerini
bağlamadan, olduğu yerde adım attırmadan boğazlayıp boşaldıktan sonra,
Feyruz'un yanına geldi, ona:
"Senin hakkında bana verilen haber doğru değil
midir?" dedi ve elindeki harbeyi göstererek:
"Seni de boğazlayıp şu hayvanların ardına
katayım diye düşünmüştüm!" dedi.
Feyruz:
"Biz, senin akrabalığını tercih etmiş,
Ebnâlara üstün tutmuştuk!
Eğer sen bir peygamber olmamış olsaydın, biz senden
nasibimizi nasıl alabilirdik ve bizim için dünya ve ahiret işi nasıl
birleşebilirdi?" dedi.
Esved:
"Bu sözünde samimi olduğuna yemin et!"
dedi. [94]
Feyruz yemin etti.
[95]
Esved:
"Sen de biliyorsun ki, San'â halkı benim
yanımda toplandılar.
Her cemaat için develer, ev halkı için sığır ve
nahiye halkı için de yeteri kadar elbise ve eşya hazırlattım!" dedi.
Esved, evine varıp kavuşmadan önce, ayak üzerinde
dikildiği sırada:
"Ben yarın onu ve arkadaşlarını
öldüreceğim!" dedikten sonra dönüp gitti.
Feyruz, dönüp işi arkadaşlarına haber verdi, hemen
haber salıp Kays'ı getirttiler. Azad'ın yanına varıp kararlarını haber vermek
ve kendisinin görüşünü almak hususunda sözbirliği ettiler.
Feyruz, Azad'ın yanına vardı, kararlarını ona haberverdi[96]
ve:
"Sende ne haber var?" diye sordu. [97]
Az ad:
"O, korunur bir durumdadır. Şu konaktan ayrı
köşkte ve köşkün çevresinde dolaşan muhafızdan başka birşey yoktur!
Şu, şu ve şu yoldan gidilerek onun bulunduğu yere,
üzerine varılır. Akşamladığınız zaman, yanınızda onu öldürecek birşey
bulunmaksızın yanına girin! Orada kandil ve silah bulacaksınız!" dedi.
Feyruz, Azad'ın yanından çıkıp giderken, Esved'le
karşılaşmıştı.
Esved:
"Seni benim yanıma kim soktu?" dedi.
Feyruz'un başına şiddetle vurdu ve kendisini yere
düşürdü.
Esved çok güçlü bir adamdı.
Azad, birden feryad kopardı. [98]
Eğer böyle yapmasa, Esved belki Feyruz'u öldürürdü. [99]
Azad:
"Amcamın oğlu beni ziyarete gelmişti. [100]
Sen onu değil, beni dövdün!" dedi. [101]
Esved:
"Sus! Onu senin için bağışladım!" dedi[102]
Feyruz, arkadaşlarının yanına vardı ve:
"Kurtuluş, kaçmaktır!" dedi ve onlara
olan bitenleri haber verdi. [103]
Feyruz ve arkadaşları, seher vakti Esved'in yattığı
evin duvarını deldiler. [104]
Feyruz, Dâzeveyh ve Kays, üçü içeri gireceklerdi.
Feyruz:
"Ey Kays! Sen Arapların süvarisisin! İçeri
gir, öldür şu adamı!" dedi.
Kays:
"Beni tehlike zamanında son derece titreme
tutar! Adama darbeyi indirdiğim zaman, darbemin hiçbir tesiri olamayacağından
korkarım!
Ey Feyruz! İçeri sen gir! Çünkü, sen bizim hem en
genç, hem de en güçlü olanımızsın!" dedi.
Bunun üzerine, Feyruz, kılıcını arkadaşlarının
yanında bırakıp içeri girdi. [105]
Yatak odasının kapısına yaklaştığı zaman, Esved'in
horladığını işitti. [106]
O sırada kandil parıldıyor; Esved yatağına
gömülmüş, derin bir uykuya dalmış bulunuyordu.
Azad ise uyuyuncaya kadar ona nar yedirmek için
yanında oturuyordu.
Feyruz, Esved'in başının nerede, ayaklarının nerede
olduğunu bilemiyordu.
Azad'a işaretle:
"Başı nerede?" diye sordu.
O da, başının nerede olduğunu işaret edip gösterdi.
Feyruz, yavaş yavaş yürüyüp Esved'in başucuna
dikildi.[107]
Esved, sarhoş olarak uykuya dalmış ve kendisinin
sarhoşluğu daha geçmemişti. [108]
Feyruz yüzünü açınca, Esved gözlerini açtı ve
Feyruz'a baktı.
Feyruz, kendi kendine:
"Dönüp kılıcımı alayım!" dedi, fakat
vakit geçirmekten, [109]
dönüp de bu fırsatı kaçırırsa hem kendisinin, hem de Azad'ın öldürüleceğinden
korktu.
O sırada, Esved:
"Bana ne, sana ne ey Feyruz!" diyerek
kendi kendine söyleniyor, mırıldanıyordu. [110]
Feyruz hemen bir eliyle Esved'in başını, diğer
eliyle de sakalını tutarak boynuna doğru kıvırıp boynunu kırdı.[111]
Bacaklarını da sırtına doğru kıvırıp kırdı. Sonra, gitmek için davranınca, Azad
Feyruz'un eteğinden tuttu ve:
"Sen ne sanıyorsun, daha o ölmemiştir! [112]
Sen beni nereye bırakıyorsun?!" dedi. [113]
Feyruz:
"Vallahi onu öldürdüm ve ondan seni rahata
erdirdim!" dedi. [114]
Arkadaşlarının yanına vardı, Esved'e yaptıklarını
onlara haber verdi.
Arkadaşları:
"Geri dön! Onun başını da kes!" dediler,
birlikte döndüler.
Feyruz Esved'in başını kesmek istediği zaman Esved
öyle bir titredi ki, titremesini durduramadılar!
Feyruz, arkadaşlarına:
"Siz onun göğsüne oturunuz!" dedi.
İki kişi Esved'in göğsüne oturdu.
Azad, saçından tuttu.
Esved'in tepesinden homurdanmalar işitiliyordu.
Boğazı bıçakla kesilince, hiç işitilmemiş bir öküz böğürtüsü gibi böğürdü ve
sesi kesildi.
Çevrede bulunan muhafızlar kapıya koşuştular ve:
"Ne var! Ne var! [115]
Rahmânü'l-Yemen'in başında ne hal var?" diye sordular. [116]
Azad:
"Ona vahiy geliyor!" dedi. [117]
Muhafızlar sustular ve geri döndüler. [118]
Feyruz'la arkadaşları evlerine dönüp: [119]
"Bunu kavim ve kabilelerimize ve başkalarına
nasıl haber verip duyuralım?" diye konuştular.
Sonunda parolalanyla seslenip kabilelerini
toplamak, arkasından da ezan okumak hususunda görüş birliğine vardılar. [120]
Yanlarında Vebr b. Yuhannis de olduğu halde
kalelerden yüksek bir kalenin üstüne çıktılar.
[121]
Tan yeri ağarmaya başladığı zaman, ilk önce
Dâzeveyh, kendi parolalanyla kabilesine seslendi. [122]
Müslümanlar da, müşrikler de korktular.
Muhafızlar, kalenin çevresini sardılar.
Süvarilerde gelip muhafızlara katıldılar. [123]
Vebr b. Yuhannis, namaz için ezan okudu. Birçok
halk gelip oraya toplandı.
Toplanan halka:
"Haberiniz olsun ki, Yüce Allah
Esvedü'l-Kezzab'ı öldürdü! [124]
Muhammed'in Resûlullah olduğuna, Abhele'nin ise
yalancı olduğuna şehadet ederim!" diye seslendiler.
Esvedü'l-Kezzab'ın kesilen başını da halkın önüne
attılar. [125]
Süvarilerin yanlarında kandiller bulunuyordu. Halk, atılan başın
Esvedü'l-Kezzab'ın başı olduğunu gördü. [126]
Vebr b. Yuhannis, namaz için kamet getirdi. [127]
Toplanmış olan halktan müşrik olanlar hemen yağma
için dağılmaya[128]
ve her biri Ebnâların ev halkından gece karanlığında görebildikleri çoluk
çocukları yakalamaya başlayınca, Ebnâlar da kalenin üzerinden, aşağıda halk
arasında bulunan kardeşlerine:
"Bunların neler yaptıklarını görmüyor musunuz?
Siz de onlardan gücünüzün yettiğini yakalayınız!" diyerek seslendiler.
Bunun üzerine onlardan yetmiş kişi yakaladılar. [129]
Müşrikler de, Ebnâların çocuklarından ve ev
halklarından yetmiş kişi yakalayıp götürmüşIerdi. [130]
San'â halkına:
"Herkes onlardan yanında bulunanı tutsun,
salmasın!" diyerek seslendiler.
San'âlılar da öyle yaptılar. [131]
Esved'in müşrik askerleri, kendilerinden yetmiş
kişinin eksik olduğunu görünce, Ebnâlara gelip:
"Adamlarımızı bize gönderiniz!" dediler.
Ebnâlar da:
"Siz çoluk çocuklarımızı bize gönderiniz, biz
de size adamlarınızı gönderelim!" dediler.
Müşrikler, Ebnâların çoluk çocuklarını bıraktılar,
Ebnâlar da onların adamlarını bıraktılar.[132]
Esvedü'l-Kezzab'ın öldürüldüğü gece, Peygamberimiz
Aleyhisselama vahiy geldi.
Ertesi gün, ashabına:
"Dün gece Esved,[133]
yalancı Ansî, kardeşlerinizden birisinin eliyle öldürüldü!" buyurdu. [134]
"Yâ Rasûlallah! Onu kim öldürdü?" diye
sordular. [135]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Onu salih, [136]
mübarek bir ev halkından, mübarek bir kişi; [137]
Feyruz ed-Deylemî öldürdü!" buyurdu. [138]
Esvedü'l-Kezzab öldürülüp San'â ve Cened
kurtulunca, [139] İslâm valileri işlerinin başına döndüler.
Muaz b. Cebel yine namaz kıldırmaya başladı. Peygamberimiz Aleyhisselama bir
yazı yazıp durumu bildirdiler. [140]
Esvedü'l-Kezzab'ın Kehf-i Hubban'dan çıkışıyla öldürülüşü üç ay veya dört aya
yakın sürdü. [141]
Benî Hanîfe kabilesinden olan Müseylime'nin ataları
şöyle sıralanır: Müseylime b. Sümâme,[142]
b. Kebir, b. Cübeyr, b. Haris, b. Abdülhâris, b. Hıffan, b. Zühl, b. Dü'l, b.
Hanîfe.
Müseylime'nin künyesi, Ebu Sümâme veya Ebu
Harun'dur. Kendisi Rahmân, Rahmânü'l-Yemâme diye anılırdı.[143]
Çirkin suratlı, kısa boylu bir adamdı. [144]
Müseylime, Basra'daki Übülle, Hîre yakınında Bekkâ,
Belh yakınındaki Enbâr, Küfe yakınındaki Hîre gibi Arap ve Acem pazarlarını,
çarşılarını dolaşarak hokkabazlık, gözbağcılık bilgilerini elde etmeye,
üfürükçüleri ve falcıları bulup onlardan birşeyler öğrenmeye çalışmıştı. [145]
Müseylime Hicretin 10. yılında[146]
Benî Hanîfe temsilcileriyle birlikte gelerek Peygamberimiz Aleyhisselamla
görüşüp Müslüman olduktan ve Yemâme'ye döndükten sonra[147]
irtidad etti. [148]
Peygamberimiz Aleyhisselam bir gün minberinde:
"Ey insanlar! Ben Kadir gecesini görmüştüm,
sonra unutturuldum. [149]
Kollarımda da altından iki bilezik görmüş, onlardan
hiç hoşlanmamıştım. Üflediğim zaman, her ikisi de uçup gitmişti.
Ben bunları şu iki yalancıya; Yemen sahibi ile
Yemâme sahibine yordum [150]
Onlardan biri Ansf'dir, diğeri de
Müseylime'dir!" buyurmuştu. [151]
Müseylime, peygamberlik işinde Peygamberimiz Aleyhisselama
ortak olduğunu iddia etmeye ve yaymaya başladı. [152]
Temsilciler arasında bulunan birisi Peygamberimiz
Aleyhisselamın Müseylime'yi peygamberliğe ortak kıldığına yalan yere tanıklık
edince, [153]
Benî Hanîfelerona bey'at ettiler. [154]
Müseylime, Peygamberimiz Aleyhisselamın
peygamberliğini doğruladığı için, [155]
akıl sahibi olanlardan Allah'ın hayırlarını murad ettiği kimseler dışında, [156]
Benî Hanffelerden[157]
ve başkalarından Yemâme'de bulunan[158]
birtakım kimseleri kendisine inandırdı, [159]
başına topladı, [160]
ardına taktı. [161]
Müseylimetü'l-Kezzab, yumurtayı kırmadan ağzı dar
şişeye sokmayı öğrenmişti. [162]
Nişadırı keskin sirke içinde iyice erittikten sonra
günlük yumurtayı onun içinde bir gün bir gece bekletip yumuşatır, ip gibi uzama
haline getirir, [163] onu ağzı dar[164]
bir şişenin içine sokar, [165]
üzerine soğuk su döküp dondurur, [166]
şişenin içinde eski haline gelen yumurtayı kavmine göstererek[167]
bunun bir mucize, [168]
kendisinin de bir peygamber olduğunu iddia ederdi. [169]
Müseylime'nin kuşun kesilen kanadını yapıştırdığı
veya yapışık gösterdiği olmuş, [170]
dağdan bir geyiğin kendiliğinden çıkıp geldiğini ve sütünü sağdığını iddia
etmiştir. [171]
Müseylime'nin birer mucize gibi göstermek istediği
şeyler, mucizenin getirdiği feyiz ve bereketten tamamen mahrumdu; hatta tam
tersi idi. [172]
BenîHanîfe kabilesi kadınlarından Ümmü'l-Heysem
diye anılan bir kadın, Müseylime'ye gidip:
"Hurmalarımız susuzluktan kuruyup döküldü!
Kuyularımızın suyu çekildi!
Muhammed'in kuraklığa uğrayan halk için dua ettiği
gibi, sen de sularımız ve hurmalarımız için Allah'a dua et!" dedi.
Müseylime, danışmanına:
"Ey Nehâr! O bunu yapmak için ne diyor?"
diye sordu.
Nehâr
"Kuraklığa uğrayan halk Muhammed'e gidiyorlar.
Yağmur sularının gecikmesinden, kuyu sularının azalmasından ve hurma
ağaçlarının susuzlukyüzünden hurmalarının dökülüşünden şikayet ediyorlar. O da
onlar için dua edince, kuyularının suyu kabarıyor, hurma ağaçları gelişip
dallarının uçları yerlere kadar eğiliyor!" dedi. [173]
Müseylime:
"O, kuyulara ne yapıyor?" diye sordu.
Nehâr
"Bir kova su getirtiyor. Onun içine, kavmi
hakkında dua ediyor. Ağzına su alıp çalkaladıktan sonra onu kovanın içine
bırakıyor. Kovayı götürüp o susuz kuyulara boşaltiyorlar. [174]
Sonra da hurma ağaçlarını suluyorlar" dedi.
Müseylime hemen bir kova su getirtti, kovanın içine
kavmi için dua ettikten sonra, ondan ağzına su alıp çalkaladı ve kovanın içine
bıraktı.
Kovayı götürüp kuyulara boşalttılar. [175]
O kuyuların suları büsbütün çekildi ve kayboldu. [176]
Nehâr, Müseylimeye:
"Beni Hanîfelerin çocukları üzerine bereket
duası yapsan!" dedi.
Müseylime:
"Bereket duası ne denilerek yapılır?"
diye sordu.
Nehâr
"Hicaz halkı, çocukları doğduğu zaman onu
Muhammed'e götürüyor. O da, çocuğun damağına birşey sürüyor ve başını
sıvazlıyor!" dedi. [177]
Bunun üzerine Müseylime'ye hangi çocuk getirilip
damağına birşey sürdürülmüş ve başı sığatılmışsa, muhakkak o çocuğun ya başı
bir daha saçı çıkmamasıya temelli kel, ya da dili kekeme olmuştu. [178]
Hele bir çocuğun başı, pek fena kel olmuştu. [179]
Benî Hanffe kabilesinden ve Benî Mehriyelerden bir
adam Peygamberimiz Aleyhisselamın abdest suyundan alıp Yemâme'ye getirmiş,
kuyusuna boşaltmış, sonra su çekerek toprağını sulamış, yeşillikler parlamış,
bahçenin yeşilliği hiç geçmemişti.
Nehâr, bir bahçe sahibine:
"Seni Benî Mehriyelerin yaptığı gibi Rahmân'ın
abdest suyuyla sulamaktan alıkoyan nedir?" dedi.
Bunun üzerine adam Müseylimeye gidip:
"Sülmâ'nın toprağına Muhammed'in dua ettiği
gibi, sen de benim çoraklaşmış, verimsiz hale gelmiş bulunan toprağım için
Allah'a dua et!" deyince, Müseylime:
"Ey Nehâr! O ne diyerek dua ediyor?" diye
sordu.
Nehâr da:
"Sülmâ, Muhammed'in yanına vardı. Kendisinin
toprağı çoraklaşmış ve verimsizdi. Muhammed Sülmâ için bir kova su getirtip dua
ettikten ve ağzında çalkaladığı suyu kovanın içine bıraktıktan sonra kendisine
verdi. O da bu kovanın içindeki suyu kuyusuna boşalttı ve kuyudan çektiği su
güzelleşti, tatlı I aştı" dedi.
Müseylime, Nehâr'ın dediği gibi yaptı.
Adam Müseylime'nin dua ettiği kovayı götürüp
Sülmâ'nın yaptığı gibi yapınca, kuyusu kurudu.
[180]
BenîHanîfe halkı bir kuyu kazdılar.
Kuyunun bol ve tatlı sulu olması için Müseylime'ye
gittiler. Gelmesini[181]
ve teberrüken kuyunun içine tükürmesini rica ettiler. [182]
Müseylime içine tükürünce, kuyunun suyu acılaştı ve
büsbütün çoraklaştı. [183]
Müseylime'nin abdest suyu da bahçeye döküldüğü
zaman, orada birşey bitmez oldu!
Bir adam gelip Müseylimeye:
"Ey Ebu Sümâme! Ben servet sahibi zengin bir
kimseyim. Şu on yaşındaki oğlumdan başka hiçbir çocuğum doğmadı ki, iki yaşına
varmadan ölmüş olmasın! Hem küçüğünün yaşaması, hem de büyük (on yaşındaki)
çocuğumun uzun ömürlü olması için başını sığamanı ve Allah'a bu hususta dua
etmeni arzu ediyorum!" dedi.
Müseylime:
"İstediğin şeyi yapacağım!" diyerek küçük
oğlanın kırk yıl ömürlü olmasına dua etti.
Adamcağız sevinerek[184]
evine döndüğü zaman, oğullarından birisini kuyuya düşmüş, diğerini de kurt
yemiş buldu! [185]
Müseylime, Hz. Ali'nin ağrıyan gözüne Peygamberimiz
Aleyhisselamın püskürünce iyileştiğini işit-mişti. [186]
Müseylime'nin elini sürmesinden şifa bekleyen
adamın gözleri ise, Müseylime el sürer sürmez[187]
veya tükürür tükürmez[188] kör oluverdi! [189]
Peygamberimiz Aleyhisselamın sütsüz, arık koyunun
memesini sığayınca sütlenmiş olduğunu işiten Müseylime'nin memesini sığadığı
süüü davarın sütü çekilmiş, kurumuştu! [190]
Müseylime, kendisine de Cebrail'in geldiğini,
Kur'ân indirdiğini iddia eder, [191]
Kur'ân-ı Kerîm'i taklide özenir, kendi kendine şöyle gülünç sözler düzüp
Kur'ân diye okurdu:
"Allah gebeye lütfetti de, ondan, onun karın
yumuşağıyla kıçının arasından, koşan canlılar çıkardı!" [192]
"Fil nedir? Filin ne olduğunu sana ne
bildirdi? Onun hurma lifinden ip gibi kuyruğu ve uzun hortumu vardır.
Bu, Rabbim izin yarattıklarından azı çığıdır!" [193]
"Ey kurbağa kızı kurbağa! Ne diye "Nak
nak! Vak vak!" edip duruyorsun? [194]
Yukarın suda, altin balçıkta!
Sen ne suyu bulandırabilirsin, ne de içene engel
olabilirsin!" [195]
"Yarasa sana ölüm haberini getirinceye kadar
yerde bekle!" [196]
Müseylime, Benî Hanîfelerden namazı kaldırmış;
içkiyi, zinayı ve benzerlerini onlara helâlleştir-mişti. [197]
Peygamberimiz Aleyhisselam yazdırıp Amr b.
Ümeyyetü'd-Damrî ile gönderdiği bir yazı ile Müseylimetül-Kezzab'ı tekrar
İslâmiyete davet etti.
Peygamberimiz Aleyhisselamın yazısına Müseylime
biryazı ile karşılık verdi.[198]
Karşılık yazısında şöyle dedi:
"Allah'ın Resûlü Müseylime'den Allah'ın Resûlü
Muhammed'e,
Selam olsun sana!
Bundan sonra derim ki: Ben bu işte (peygamberlikte)
seninle ortak oldum.
Yerlerin yarısı bizimdir, yarısı da Kureyşîl
erindir.
Fakat Kureyşîler aşın giden, adalet gözetmeyen bir
kavimdir. [199]
Bunu Cârudu'l-Hanefîyazdı." [200]
Müseylime'nin bu yazısını Peygamberimiz
Aleyhisselama onun iki elçisi getirmişti. [201]
Elçilerden birisi Abdullah b. Nevana, [202]
veya İbn Nevâha diye anılan Beni Âmir b. Hanîfelerden Ubâde b. Haris, [203]
diğeri de İbn Üsâl idi. [204]
Müseylime'nin yazısı okununca, Peygamberimiz
Aleyhisselam iki elçiye:
"Siz ne diyorsunuz? [205]
Siz de onun dediği gibi mi, o da peygamberdir mi
diyorsunuz?" diye sordu.
Elçiler
"Evet! [206]
Biz de onun dediği gibi deriz!" dediler. [207]
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara:
"Siz benim Resûlullah olduğuma şehadet ediyor
musunuz?" diye sordu.
Elçiler
"Biz Müseylime'nin Resûlullah olduğuna şehadet
ediyoruz!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Siz iman etmezseniz, ben Allah'a ve Resûlüne
iman etmişimdir! [208]
Vallahi, elçiler öldürülmez olsaydı, muhakkak
ikinizin de boynunu vururdum!" buyurdu. [209]
Peygamberimiz Aleyhisselam Hz. Ali'yi çağırdı ve:
"Yaz!" buyurdu. [210]
"Bismillâhirrahmânirrahîm
Allah'ın Resûlü Muhammed'den çok yalancı
Müseylimeye!
Hakka tâbi olan, uyanlara selam olsun!
Bundan sonra bilesin ki: Yer Allah'ındır! O,
kullarından kimi dilerse onu ona vâris kılar!
Akibet takvâlıların (Allah'ın buyruklarını yerine
getiren, yasakladıklarından da sakınanlarındır." [A'râf: 128] [211]
Peygamberimiz Aleyhisselam, bu yazıyı Müseylime'ye
Zübeyr b. Avvam'ın kardeşi Sâib b. Avvam ile gönderdi. [212]
Peygamberimiz Aleyhisselamla Müseylimetü'l-Kezzab
arasında cereyan eden bu hadise, Hicretin 10. yılının sonunda, [213]
Peygamberimiz Aleyhisselamın Veda Haccından dönüşünden sonra idi. [214]
Beni Naha'lar Mezhic kabilelerinden olup, ata
soyları şöyle sıralanır Benî Naha1 b. Amr, b. Ule, b. Celd,[215]
b. Malik, b. Üded, b. Zeyd, b. Yeşcüb, b. Arib, b. Zeyd, b. Kehlan, b. Sebe'. [216]
Naha'ın: 1. Malik, 2.Avf (Mişr),
Cesr,
Cezîme,
Kays,
Harise isimlerinde altı oğlu olup, bunlardan Benî
Sa'd b. Malik b. Naha'larve daha birçok oymak
lar çıkmıştır.
Amr b. Zürâre de, Benî Sa'd b. Maliklerdendir. [217]
Benî Naha1 heyeti, Hicretin 11. yılında,
Muharrem ayının ortasında Yemen'den ikiyüz kişi olarak Medine'ye geldiler.
Konuklar evi olan Remle binti Hâris'in konağına
indiler.
Benî Naha' heyeti, Peygamberimiz Aleyhisselamın
yanına gelip Müslüman olduklarını söylediler.
Onlar, Yemen'de Muaz b. Cebel'e bey'at etmişlerdi. [218]
Yüce Allah onların hepsinden razı olsun!
Naha' heyeti, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına
gelen heyetlerin sonuncusu idi. [219]
Heyet içinde Zürâre b. Amr (Kays) b. Haris, b. Adda1
da bulunuyordu. [220]
Zürâre b. Amr
"Yâ Rasûlallah! Ben yolda bir rüya gördüm,
beni korkuttu!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Nedir o?" diye sordu.
Zürâre b. Amr
"Gördüm ki; evimde bırakmış olduğum dişi
merkep, çil, kara kızıl bir oğlak doğurmuş!
Yerde, bir ateşin çıkıp benimle oğlumun arasına
gerildiğini de gördüm ki; o ateş, 'Dumanlı ateş! Dumanlı ateş! Gözlüsü,
gözsüzü! [221]
Bana yiyecek yediriniz! Ben sizin ev halkınızı ve malınızı yerim!'[222]
diyordu" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:
"Sen evinde hamile, gizli bir cariye bıraktın
mı?" diye sordu.
Zürâre b. Amr
"Evet!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"İşte o cariye bir oğlan doğurmuştur. O, senin
oğlundur" buyurdu.
Zürâre b. Amr
"Ben onun çil, kara kızıl olmasının sebebini
anlayamadım?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Yakınıma gel!" buyurdu.
Zürâre b. Amr yaklaşınca, Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Sende gizli tutup kimseye açıklamadığın bir
bars (alaca hastalığı) var mı?" diye sordu.
Bunun üzerine, Zürâre b. Amr
"Seni hak peygamber olarak gönderen Allah'a
yemin ederim ki; onu senden önce hiç kimse bilmiyordu!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"İşte, rüyada gördüğün çil, kara kızıllık
odur! [223]
Gördüğün ateşe gelince; o, benden sonra kopacak
fitnedir! [224]
O, ahirzamanda da kopacaktır!" buyurdu. [225]
"Yâ Rasûlallah! Kopacak fitne nedir?"
diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Mü'minlerin kanını dökmek, mü'mine baldan,
sudan tatlı gelecek! Kötülük yapan, kendini iyilik yapıyor sanacaktır! [226]
Sen ölürsen, bu hali oğlun görecektir. Oğlun senden önce ölürse, sen göreceksin!"
buyurdu.
Zürâre b. Amr
"Yâ Rasûlallah! Allah'a dua et de, onu ben
görmeyeyim!" dedi. [227]
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Allah'ım! O fitneyi buna gösterme!"
diyerek[228] dua
etti. [229]
Zürâre b. Amr
"Yâ Rasûlallah! Numan b. Münzir"i de
kulaklarına küpeler, kollarına pazubandlarve bilezikler takınmış gördüm!"
dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"O da, dünyadan arta kalandır!" buyurdu. [230]
Zürâre b. Amr oğlundan önce vefat etmiş, oğlu ise
Hz. Osman'ı halifelikten hal' edenler arasında bulunmuştur. [231]
Hicretin 11. yılında Safer ayının çıkmasına dört
gece kala, Pazartesi günü, Peygamberimiz Aleyhisselam Müslümanlara Rumlarla
çarpışmak üzere acele hazırlanmalarını emretti.
Müslümanlar, cihad özlemiyle Peygamberimiz
Aleyhisselamın yanından dağıldılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ertesi gün sabahleyin,
Safer ayının çıkmasına üç gün kala, Salı günü, Üsâme b. Zeyd'i çağırttı ve ona:
"Ey Üsâme! [232]
Şam'a, Belka1 sınırına, Filistin'deki Dârum'a, [233]
babanın öldürüldüğü yere kadar Allah'ın ismi ve bereketiyle git!
Seni bu orduya başkumandan yaptım!
Übnâ halkının üzerine ansızın var! Üzerlerine
şimşek gibi saldır!
Giderken de hızlı git! Haberin önüne geç!
(Varacağın yere haber ulaşmadan var!)
Yanına kılavuzlar al, casus ve gözcüleri önünden
ilerlet!
Allah seni muzaffer kılarsa, onların içinde az
kal!" buyurdu.
Safer ayının çıkmasına iki gece kala, Çarşamba günü
olunca, Peygamberimiz Aleyhisselamda şiddeti i bir başağrısı, humma ve ateş
başladı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Safer ayının çıkmasına
bir gece kala Perşembe günü sabahleyin biraz iyileşip Üsâme için kendi eliyle
sancak bağladı ve:
"Ey Üsâme! Allah yolunda, Allah'ın ismiyle
savaşa çık! Allah'ı inkâr edenlerle çarpış! [234]
Savaşın! Fakat ahde vefasızlık etmeyin!
Küçük çocukları ve kadınları öldürmeyin!
Düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyin! Çünkü siz
bilemezsiniz, belki onlar yüzünden ibtilâ ve musibete uğrayabilirsiniz!
Fakat, 'Ey Allah'ım! Bizim imdadımıza yetiş!
Onların hakkından gel! Onlan bize zarar vermekten vazgeçir!1 deyin!
Onlar size kavuşurlarsa gürültü çıkaracaklar ve
bağıracaklardır!
O zaman siz sükûnet ve vakarınızı muhafaza edin ve
susun!
Birbirinizle çekişmeyin!
Sonra korku ile zaTa düşersiniz, rüzgârınız kesilip
gider! [Enfal: 46]
'Ey Allah'ım! Biz Senin kullarınız! Onlar da Senin
kullarındır!
Bizim perçemlerimiz de, onların perçemleri de Senin
elindedir!
Onları ancak Sen yenersin!1 deyin!
İyi bilin ki, Cennet kılıçların parıltısı
altındadır!" buyurdu. [235]
Üsâmeye askerlerin Cürüfte karargâh kurmalarını
emretti ve:
"Haydi, Allah'ın ismiyle hareket et!"
buyurdu.
Üsâme, bağlanmış sancağı götürüp Büreyde b.
Husayb'a verdi. [236]
Karargâh Cürüfte, Süleyman Sikâyesi diye anılan
yerde kuruldu.
İşinden boşalan, hemen karargâha koştu. [237]
İlk Muhacir1erden[238]
ve Ensardan, [239]
savaşa katılmaya hazırlanmayan kimse kalmadı. [240]
Hepsi savaşa katılmaya hazırlandı. [241]
Hz. Ebu Bekir, [242]
Hz. Ömer, Ebu U beyde b. Cerrah, Sa'd b. Ebi Vakkas, E bu 'I- A' ver S aîd b.
Zeyd b. Amr b. Nüfeyl, Katâde b. Numan, Seleme b. Eşlem b. Haris., gibi birçok
zâtlar bu orduya katılmış bulunuyorlardı.
Muhacirlerden bazı kişiler, [243]
söylenmeye başladılar. [244]
Bu hususta en ağır sözü söyleyen de, Ayyaş b. Ebi
Rebia idi[245] ve:
"İlk Muhacirlerin üzerine şu genç kumandan
tayin olunuyor hâ?!" demişti. [246]
Üsâme b. Zeyd o zaman onsekiz, [247]
ondokuz yaşlarında idi. [248]
Bu hususta laf çoğalmaya başladı. Hz. Ömer de,
işittiği sözleri gelip Peygamberimiz Aleyhisselama haber verdi. [249]
Peygamberimiz Aleyhisselam son derecede kızdı,
başına bir sarık sarmış ve üzerinde saçaklı bir elbise olduğu halde
Rebiülevvel'in 10'unda Cumartesi günü minbere çıktı. Allah'a hamd ü senada
bulunduktan sonra:
"İmdi ey insanlar! Üsâme'yi kumandan yapışım
hakkında bazınızdan bana erişen sözler ne oluy-or?! [250]
Vallahi, siz şimdi Üsâme'nin kumandanlığına nasıl
itiraz ediyorsanız, daha önce onun babasının kumandanlığına da öyle itiraz
etmiştiniz!?
Vallahi, o kumandanlığa nasıl lâyık ve benim
katımda insanların nasıl en sevgilisi idiyse, [251]
ondan sonra bu oğlu da kumandanlığa öyle lâyıktır![252]
Vallahi, [253]
ondan sonra bu da benim katımda insanların en sevgililerindendir! [254]
İkisi de her iyiliğe lâyıktır! [255]
Size bunu tavsiye ediyorum. [256]
çünkü o sizin hayırlı olanlarınızdan, [257]
bu işe elverişli bulunan-larınızdandır!"
buyurdu, [258]
minberden inip evine girdi.
Üsâme ile gidecek olan Müslümanlar, gelip
Peygamberimiz Aleyhisselamla vedalaşülar. [259]
Peygamberimiz Aleyhisselamın hastalığı
ağırlaşmıştı. [260]
Fakat, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Üsâmeyi yollama işini yerine getiriniz!"
buyuruyordu. [261]
Peygamberimiz Aleyhisselamın dadısı ve Üsâme'nin
annesi Ümmü Eymen içeri girip:
"Yâ Rasûlalları! Üsâmeyi bir müddet karargâhta
bıraksan olmaz mı?
Çünkü Üsâme bu haliyle giderse kendisine pek
yararlı olmaz!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Üsâmeyi yollama işini yerine getiriniz!"
buyurdu.
Halk karargâha gitti. Pazar gecesi orada yattılar. [262]
Pazar günü, Üsâme karargâhtan geldi. Peygamberimiz
Aleyhisselamın hastalığı çok ağırlaşmıştı. Üsâme ağlayarak yanına girdi.
O sırada, Peygamberimiz Aleyhisselamın ağzına ilaç
veriliyordu. [263]
Hz. Abbas Peygamberimiz Aleyhisselamın yanında ve
kadınlar da çevresinde bulunuyordu.
Üsâme, eğilip Peygamberimiz Aleyhisselamı öptü. [264]
Peygamberimiz Aleyhisselam konuşamıyordu.
Ellerini, semaya kaldırdıktan sonra, Üsâme'nin
üzerine indirdi.
Üsâme, bundan, Peygamberimiz Aleyhisselamın
kendisine dua ettiğini anladı. [265]
Rebiülevvel'in 12. Pazartesi günü, Üsâme tekrar
Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ayılmış, kendisine
gelmiş bulunuyordu.
Üsâmeye:
"Allah'ın bereketi üzere kuşluk vakti yola
çıkınız!" buyurdu.
Üsâme vedalaşarak karargâha döndü. [266]
Peygamberimiz Aleyhisselamın zevceleri,
Peygamberimiz Aleyhisselamın rahatlaşmasına, açılmasına sevinerek saçlarını
taramaya başladılar.
O sırada, Hz. Ebu Bekir de içeri girdi ve:
"Yâ Rasûl alları! Allah'a hamd olsun ki, açılmış, ayılmış olarak sabaha çıktın!
Bugün, Hârice'nin kızının günüdür.
Bana izin ver de, onun evine gideyim" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam izin verince, Hz. Ebu
Bekir kalkıp Medine'nin Avâlî semtindeki (Sünuh)'a gitti.
Üsâme, yola çıkacakların hemen karargâhta
toplanmaları için halka seslendi. [267]
Cürüfte orduya hareket emri verdiği ve kendisi
hayvanına binmek istediği sırada, annesi Ümmü Eymen'in gönderdiği elçisi gelip
Resûlullah Aleyhisselamın vefat ettiğini haber verdi.
Bunun üzerine Üsâme, Hz. Ömer ve Ebu Ubeyde b.
Cerrah ile Medine'ye geldiler.
Peygamberimiz Aleyhisselamı vefat etmiş buldular.
Rebiülevvel ayından oniki gece geçmişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Pazartesi günü, güneş
semanın ortasından batıya doğru kaymaya başladığı sırada vefat etmişti.
Cüruf karargâhındaki Müslümanlar Medine'ye
döndüler.
Büreyde b. Husayb da, Üsâme'nin bağlanmış olan
sancağı yanında olduğu halde Peygamberimiz Aleyhisselamın kapısına kadar gelip,
sancağı kapının yanına dikti.
Hz. Ebu Bekir'e bey'at edildiği zaman, Hz. Ebu
Bekir, Büreyde b. Husayb'a sancağı Üsâme'nin evine götürmesini ve gazaya
çıkıncaya kadar da açmamasını emretti. [268]
[1] İbn Hazm, Cemhere, s. 481
[2] İbn Sa'd, Tabak âtü'l-kübrâ, c. 1, s. 299, İbn
Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 254, İbn Kayvım, Zâdu'l-mead, c. 3, s. 59.
[3] İbn Sa'd, c. 1, s. 299, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
vıe'n-nihâye, c. 5, s. 89.
[4] İbn Sa'd, c. 1, s. 299, İbn Seyyid, c. 2, s. 254,
Ebu'l-Fidâ, c. 5, s. 89, İbn Kayyım, c. 3, s. 59.
[5] İbn Sa'd, c. 1, s. 299, Ebu'l-Fidâ, c. 5, s. 89.
[6] İbn Sa'd, c. 1, s. 299, İbn Seyyid, c. 2, s. 254,
Ebu'l-Fidâ, c. 5, s. 89, İbn Kayyım, c. 3, s. 59.
[7] İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 254, İbn
Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 3, s. 59, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 3, s. 275, Zürkânf,
Mevâhibü'l-ledünniye Şerhi, c. 4, s. 59.
[8] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1,s.29O, İbn
Seyyid, c. 2, s. 254, Ebu'l-Fidâ, c. 5, s. 89, İbn Kayyım , c. 3, s. 59,
Halebî, c. 3, s. 275, Zürkânf, c. 4, s. 59.
[9] İbn Sa'd, c. 1, s. 299, İbn Seyyid, c. 2, s. 254,
İbn Kayyım, c. 3, s. 60, Halebî, c. 3, s. 275, Zürkânf, c. 4, s. 59.
[10] İbn Sa'd, c. 1, s. 299, Ebu'l-Fidâ, c. 5, s. 89,
Halebî, c. 3, s. 275, Zürkânf, c. 4, s. 59.
[11] İbn Sa'd, c. 1, s. 299, Ebu'l-Fidâ, c. 5, s. 89,
Halebî, c. 3, s. 275, Zürkânf, c. 4, s. 59.
[12] İbn Sa'd, c. 1, s. 299, İbn Seyyid, c. 2, s. 254,
Ebu'l-Fidâ, c. 5, s. 89, İbn Kayyım, c. 3, s. 60, Halebî, c. 3, s. 275,
Zürkânf, c. 4. s.59.
[13] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık:
8/197-199.
[14] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 470.
[15] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1 , s. 266.
[16] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 176.
[17] İbn Esîr, c. 2, s. 176, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 1,
s. 492.
[18] İbn Abdilberr, c. 2, s. 471.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 8/199.
[19] İbn Abdilberr, c. 2, s. 470, İbn Hacer, c. 1, s.
492.
[20] Bedrüddin Avnf, Umdetu'l-kârf, c. 18, s. 14.
[21] İbn Sa'd, c. 1, s. 265-266.
[22] Ahm ed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 363.
[23] İbn Sa'd, c. 1, s. 265-266.
[24] Ahmed, c. 3, s. 364.
[25] İbn ^tidilberr, c. 2, s. 470, İbn Esîr, c. 2, s.
175.
[26] İbn
Abdilberr, c. 2, s. 470.
[27] Bedrüddin Avnf, c. 18, s. 14.
[28] İbn Abdilberr, c. 2, s. 470, İbn Esîr, c. 2, s.
175, İbn Hacer, c. 1.S.492.
[29] Buhârî, Sahîh.c. 5, s. 113, İbn Hacer, c.1, s.
492.
[30] Ahmed, c. 4, s. 363, Buhârî, c. 5, s. 113, İbn
Hacer, c. 1, s. 492.
[31] Ahmed b. Hanbel, M üsned, c. 4, s. 363, Buhârî,
Sahih, c. 5, s. 113, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 470, İbn Ear, Usdu'l-gâbe,
c.2,s.175.
[32] Ahmed, c. 4, s. 363.
[33] Ahmed, c. 4, s. 363, Buhârî, c. 5, s. 113, İbn
Abdilberr, c. 2, s. 470, İbn Esîr, c. 2, s. 175, İbn Hacer, c. 1, s. 492.
[34] Ahmed. c. 4. s. 363. Buhârî. c. 5. s. 113.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 8/199-200.
[35] İbn Abdilberr, c.2,s. 470, IbnEsîr, c. 2, s. 175.
[36] Buhârî, c. 5,s.113,İbn
Abdilberr, c. 2, s. 470, İbnEsîr, c. 2, s. 175.
[37] Buhârî, c. 5,5.113.
[38] Ahmed,c.4, s. 363, İbn Abdilbetr, c. 2,s.470,İbn Esîr, c.2, s. 175.
[39] İbn Abdilberr, c.2, s. 470.
[40] Buhârî, c. 5, s. 11 3, İbn Hacer, c. 1, s. 492.
[41] Şuh ân, c. 5, s. 11 3, İbn Atodilberr, c. 2, s.
470, İbnEsîr, c. 2, s. 175.
[42] İbn Abdilberr, c.2, s. 470, İbnEsîr, c. 2, s. 175.
[43] Buhân, c. 5, s. 11 3.
[44] Buhân, c. 5, s. 11 3, İbn Abdilberr, c. 2, s. 470,
İbnEsîr, c. 2, s. 175.
[45] İbn Sa'd. c. 1. s. 266.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 8/200-201.
[46] İbn Hazm, Cemhere, s. 405-406.
[47] Belâzuıî, Fütûhu'l-buldan, c. 1, s. 125.
[48] Belâzuıî, c. 1,s. 125, Taberî, Târih, t 3,5.189.
[49] Belâzuıî, t 1.S.125.
[50] Taberî, c. 3, s. 189.
[51] Taberî, c. 3, s. 189, 218, Bedrüddin Aynf,
Umdetu'l-kârf, c. 18, s. 24,Diyarbekri, Târihu'l-hamfs, c. 2, s. 156.
[52] Belâzurî, c. 1,s.125.
[53] İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 61 .
[54] Taberî, c. 3, s. 189.
[55] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 5, s. 534,
Belâzurî, c. 1, s. 125.
[56] Süheylf, Ravdu'l-ünüf, c. 7, s. 446, Diyarbekrî,
c. 2, s. 156.
[57] Diyarbekrî, c. 2, s. 156.
[58] Belâzurî, c. 1.S.125.
[59] Süheyif, c. 7, s. 445446.
[60] Taberî, Târih, c. 3, s. 215, İbn Esîr, Kâmil, c.
2, s. 337, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye, c. 6, s. 307.
[61] Taberî, c. 3, s. 21 5, Ebu'l-Fidâ, c. 6, s. 307.
[62] Taberî, c. 3, s. 21 4, Ebu'l-Fidâ, c. 6, s. 307.
[63] Taberî, c. 3, s. 21 4.
[64] Taberî, c. 3, s. 189.
[65] Taberî, c. 3, s. 189, İbn Esîr, c. 2, s. 337,
Ebu'l-Fidâ, c. 6, s. 30.
[66] Taberî, c. 3, s. 21 4, İbn Esîr, c. 2, s. 337,
Ebu'l-Fidâ, c. 6, s. 337.
[67] Taberî, c. 3, s. 189, Yâkût, Mu'cemu'l-büldân, t
1, s. 112.
[68] Taberî, c. 3, s. 189.
[69] Taberî, c. 3, s. 21 6, İbn Esîr, c. 2, s. 337-338,
Ebu'l-Fidâ, c. 6, s. 308.
[70] Ebu'l-Fidâ, c. 6, s. 308.
[71] İbn Sa'd, Taba kâtü'l -kübrâ, c. 5, s. 535, İ bn E
sfr, U sdu'l -gâbe, c. 5, s. 332.
[72] İbn Sa'd, c. 5, s. 535.
[73] İbn Esîr, c. 5, s. 332.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 8/201-204.
[74] İbn İshak, İbn Hisam , Sîre, c. 4, s. 246, Ahmed
b. Hanbel, M üsned, c. 3, s. 88, Buhârî, Sahih, c. 5, s. 119, Müslim , Sahîh,
c. 4, s. 1781.
[75] Buharı", Sahih, c. 5, s. 118, Müslim, Sahih,
c. 4, s. 1781 , Tirmizî, Sünen, c. 4, s.
542.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 8/204.
[76] Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye vıe'n-nihâye, c. 6, s. 308.
[77] İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 338, Ebu'l-Fidâ, c. 6,
s. 308, İtan Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 61.
[78] İbn Esîr,c.2,s.338.
[79] Taberî, Tânh.c.3, s. 215, İbn Esîr, c. 2, s. 338,
Ebu'l-Fidâ, c. 6, s. 308.
[80] Taberî, c. 3, s. 190, İbn Haldun, c. 2, ks. 2, s.
61.
[81] Taberî, c. 3, s. 21 6, İbn Esir, c. 2, s. 338,
Ebu'l-Fidâ, c. 6, s. 338, İbn Haldun, c. 2,ks. 2, s. 60.
[82] Taberı, c. 3, s. 21 8.
[83] Taberî, c. 3, s. 21 5, İbn Esîr, c. 2, s. 338,
Ebu'l-Fidâ, c. 6, s. 308.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 8/204-205.
[84] Taberî, Tâıîh.c.3,
s. 218-219.
[85] Ta berf, T ân h, c. 3, s. 215-216, İ bn E sfr, K
âm il, c. 2, s. 338, E bu'l-F idâ, el-Bi dâye ve'n-nihâ ye, c. 6, s. 308.
[86] Ebu'l-Fidâ, c. 6, s. 308.
[87] Taberî, c. 3,s.216,İbn
Esîr, c. 2, s. 338, Ebu'l-Fidâ, c. 6,3.308.
[88] İbn Esîr, c. 2, s. 338.
[89] Taberî, Tânh.c.3, s. 216, İbn Esîr, c. 2, s. 338,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye, c. 6, s. 308.
[90] Ebu'l-Fidâ, c. 6, s. 308.
[91] Taberî, c. 3, s. 21 6, İbn Esîr, c. 2, s. 338.
[92] Taberî, Târîh, c. 3, s. 216, İbn Esîr, Kâmil, c.
2, s. 338-339.
[93] Taberı, c. 3.S.216.
[94] Taberı, Tâıîh.c.3,
s. 216, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 338-339.
[95] İbn Esîr, c. 2, s. 339.
[96] Taberî, c. 3, s. 21 6-21 7, İbn Esîr, c. 2, s.
339.
[97] Taberî, c. 3, s. 21 7.
[98] Taberî, Tanrı, c. 3, s. 217, İbn Esîr, Kâmil, c.
2, s. 339.
[99] Taberî, c. 3, s. 21 7.
[100] İbn Esîr, c. 2, s. 339.
[101] İbn Esîr, c. 2, s. 339.
[102] Taberî, c. 3, s. 217.
[103] Taberî, c. 3, s. 217, İbn Esîr, c. 2, s. 340.
[104] Belâzurî, Fütûhu'l-büldân, c. 1, s. 126, Taberî,
c. 3, s. 21 7, İbn Esîr, c. 2, s. 340.
[105] Taberî, Târîh, c. 3, s. 219.
[106] Taberî, c. 3, s. 217, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s.
340.
[107] Taberî, c. 3, s. 220.
[108] Belâzuri", Fütûhu'l-büldân, c. 1, s. 126.
[109] Taberî, c. 3, s. 220.
[110] Taberî, c. 3, s. 217, İbn Esîr, c. 2, s. 340.
[111] Taberî, c. 3, s. 220.
[112] Taberî, c. 3, s. 217, İbn Esîr, c. 2, s. 340.
[113] Taberî, c. 3, s. 217.
[114] Taberî, c. 3, s. 217, İbn Esîr, c. 2, s. 340.
[115] Taberî, Târîh, c. 3, s. 217, İbn Esîr, Kâmil, c.
2, s. 340.
[116] Belâzurî, Fütûhu'l-büldân, c. 1, s. 126.
[117] Belâzurî, c. 1, s. 1 26, Taberî, c. 3, s. 217, İbn
Esîr, c. 2, s. 340.
[118] Belâzurî, c. 1, s. 1 26.
[119] Taberî, c. 3, s. 220.
[120] Taberî, c. 3, s. 217, İbn Esîr, c. 2, s. 340.
[121] Taberî, c. 3, s. 220.
[122] Taberî, c. 3, s. 217.
[123] Taberî, Târîh, c. 3, s. 217, İbn Esîr, Kâmil, c.
2, s. 340.
[124] Taberî, c. 3, s. 220.
[125] Taberî, c. 3, s. 217, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s.
340.
[126] Taberî, c. 3, s. 220.
[127] Taberî, c. 3, s. 217.
[128] Taberî, c. 3, s. 217, İbn Esîr, c. 2, s. 340.
[129] Taberî, c. 3, s. 220.
[130] Taberî, c. 3, s. 218.
[131] İbn Esîr, c. 2, s. 340.
[132] Taberî, Târîh, c. 3, s. 220,218
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 8/205-214.
[133] TabeN. c3, s.218,lbn Abdilbeır, Istiâb,c3, s.
1266, IbnEsîr, Kâmil, c. 2,5.341.
[134] Taberî, c. 3, s. 220.
[135] Taben.c3, s. 218, İbn AMIbeır, c. 3,s.1266,İbn Esîr, c. 2, s. 341.
[136] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 5, s. 534,
Belâzurî, Fütûh, c. 1, s. 1 27.
[137] Taben.c3, s. 218, İbn Abdilbeır, c. 3, s. 1266,
İbn Esîr, c. 2, s. 341, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 61.
[138] İbn Sa'd.c 5, s. 534, Belâzurî, c. 1 , s. 127,
Taberî, c. 3, s. 218, İbn Abdilberr, c. 3, s. 1266, İbn Esîr, c. 2, s. 341, İbn
Haldun, c. 2, ks. 2, s. 61.
[139] Taberî, c. 3, s. 218.
[140] Taberî, c. 3, s. 218, İbn Esîr, c. 2, s. 340-341.
[141] Taberî. c. 3. s. 220. İbn Abdilbeır. c. 3. s.
1266. İbn Esîr. c. 2. s. 341.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 8/214-215.
[142] İtan İshak.İbnHişam, Sîre.c.4, s. 222, Süheylf,
Ravdu'l-ünüf, c. 7, s. 442-443.
[143] Süheylf, c. 7, s. 443, E bu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 6, s. 50.
[144] Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 2, s. 1 57.
[145] Diyarbekrî, c. 2, s. 159.
[146] Yâkubî, Târih, c. 2, s. 130.
[147] İbn İshak,c.4,s.
223, Yâkubî, c.2, s. 130, Taben, Târih, t 3, s. 162.
[148] İbn İshak, c. 4, s. 223, Taberî, c. 3, s. 162,
Ebu'l-Fidâ, c. 6, s. 50, İbn Kayyım, c. 3, s. 37.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 8/215.
[149] İbn İshak, c. 4, s. 246, Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 3, s. 86.
[150] İbn İshak, c. 4, s. 246, Ahmed, c. 3, s. 86,
Buhârî, Sahih, c. 5, s. 119, Müslim, Sahih, c. 4, s. 1781, Tirmizî, Sünen, c.
4, s. 542.
[151] Buhârî, c. 5, s. 118, Müslim, c. 4, s. 1781,
Tiımizf, c. 5, s. 542.
[152] İbn İshak, c. 4, s. 223, Belâzurî, Fütühu'l-büldân,
c. 1, s. 105, Yâkubî, c. 2, s. 1 30 Taberî, c. 3, s. 162.
[153] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 317, Süheylf,
Ravdu'l-ünüf, c. 7, s. 243.
[154] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre.c. 4, s. 223, Taberî,
Târih, c. 3, s. 162,Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 5, s. 331 jbnEsîr, Kâmil, c.
2, s. 298, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 236, Zehebî, Megâzî, s. 567, İbn
Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 3, s. 37.
[155] İbn İshak, c. 4, s. 223, Taberî, c. 3, s. 162.
[156] Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 2, s. 1 59.
[157] Belâzurî, Fütûhu'l-büldân, c. 1, s. 105,
Diyarbekrî, c. 2, s. 159.
[158] Belâzulî, c. 1.S.105.
[159] Diyarbekrî, c. 2, s. 159.
[160] İbn İshak, c. 4, s. 223, Taberî, c. 3, s. 162.
[161] Belâzurî. c. 1. s. 105. İbn Esir. c. 2. s. 268.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 8/215-216.
[162] Süheylf, c. 7, s. 444, E bu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 6, s. 50.
[163] Kastalânf, Mevâhibü'l-ledünniye, c. 1, s. 311,
Diyarbekrî, c. 2, s. 158, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 3, s. 256, Zürkânf, Mevâhib
Şerhi, c. 4, s. 21.
[164] Süheylf, c. 7, s. 444, Diyarbekıî, c. 2, s. 159.
[165] Kasialânf, c. 1, s. 311, Diyarbekrî, c. 2, s. 159,
Halebî, c. 3, s. 256, Zürkânî, c. 4, s. 21.
[166] Aynı kaynaklar.
[167] Diyarbekrî, c. 2, s. 159.
[168] Kastalânf, c. 1, s. 311, Halebî, c. 3, s. 256,
Zürkânf, c. 4, s. 21.
[169] Diyarbekrî, c. 2, s. 159.
[170] Süheylf, c. 7, s. 444, Zürkânf, c. 4, s. 21.
[171] Süheyif, c.7, s. 444, E bu'l-Fidâ, c. 6, s. 50.
[172] Süheylf, c. 7, s. 444.
[173] Taberî, Târih, c. 3, s. 245.
[174] Taberî, c. 3, s. 245, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs,
c. 2, s. 158.
[175] Taberî, c.3, s. 245.
[176] Taberî, c. 3, s. 245, Kastalânf, c. 1, s. 311,
Diyarbekrî, c. 2, s. 158.
[177] Taberî, c.3, s. 245.
[178] Taberî, c. 3, s. 245, Diyarbekrî, c. 2, s. 158.
[179] Süheylf, Ravdu'l-ünüf, c. 7, s. 444, Halebî,
İnsânu'l-uyûn, c. 3, s. 255, Zürkânf, Mevâhib Şerhi, c. 4, s. 21.
[180] Taberî, Târîh, c. 3, s. 245-246.
[181] Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 2, s. 1 58.
[182] Süheylf, c.7, s. 444.
[183] Süheyif, c. 7, s. 444, Diyarbekrî, c. 2, s. 255
[184] Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 2, s. 1 58.
[185] Süheylf, Ravdu'l-ünüf, c. 7, s. 444, Halebî,
İnsânu'l-uyûn, c. 3, s. 255.
[186] Kastalânf, Mevâhibü'l-ledünniye, c. 1, s. 311,
Diyarbekrî, c. 2, s. 158.
[187] Süheyif, c. 7, s. 444, Halebî, c. 3, s. 255.
[188] Kastalânf, c. 1, s. 311, Diyarbekrî, c. 2, s. 158.
[189] Süheylf, c. 7, s. 444, Kastalânf, c. 1, s. 311,
Diyarbekrî, c. 2, s. 158, Halebî, c. 3, s. 255, Zürkânf, c. 4, s. 21.
[190] Kastalânf, c. 1, s. 311, Diyarbekrî, c. 2, s. 158.
[191] Diyarbekrî, c. 2, s. 157.
[192] İbnİshak,İbnHişam,Sîre,
c.4,s. 223, Taberî, Târîh, c. 3, s. 162, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 5, s.
331, E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 4, s. 51, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead,
c. 3, s. 37.
[193] Kastalânf, Mevâhib, c. 1, s. 460, Diyarbekrî,
Târîhu'l-hamîs, c. 2, s. 158.
[194] Taberî, Târîh, c.3, s. 245, Bâkıllânf,
İ'câzu'l-Kur'ân, s. 183, İbn Esîr, Mihâye, c. 5, s. 11 0, Diyarbekrî, c. 2, s.
158.
[195] İbn Sa'd c. 5, s. 551 , Taberî, c. 3, s. 245,
Bâkıllânf, s. 183, Diyarbekrî, c. 2, s. 158.
[196] Diyarbekrî, c. 2, s. 158.
[197] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 223, Taberî,
c. 3, s. 162, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye, c. 5, s. 51, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 3,
s. 37, Kastalânf, c.1, s. 312, Diyarbekrî, c. 2, s. 159, Halebî, c. 3, s. 255,
Zürkânf, c. 4, s. 22
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 8/216-220.
[198] İbn Sa'd, c. 1.S.273.
[199] E bu Hanffe, Müsned, s. 49, İbn İshak, c. 4, s.
247, Belâzurî, Fütûh, c.1, s. 106, Taberî, c. 3, s. 166, Beyhakî, Delâil, c. 5,
s. 331, İbn Esir, Kâmil,c. 2, s. 299-300, Zehebî, Megâzî, s. 570, Ebu'l-Fidâ,
c. 5, s. 51, İbn Kayyım, c. 3, s. 37, İbn Haldun, c. 2, ks. 2, s. 58,
Kastalânf, c. 1, s. 312, Diyarbekrî, c. 2, s. 157, Halebî, c. 3, s. 256.
[200] Belâzurî, c. 1,5.106.
[201] Ebu Hanffe, s. 49, İbn İshak, c. 4, s. 247,
Taberî, c. 3, s. 166-167, İbn Esîr, c. 2, s. 299, İbn Kayyım , c. 3, s. 38
.Diyarbekrî, c.2,s.157.
[202] Ebu Dâvud, c. 3, s. 84, Beyhakî, c. 5, s. 332,
Ebu'l-Fidâ, c. 5, s. 52.
[203] Belâzurî, c. 1,5.105.
[204] Beyhakî, c. 5, s. 332, Ebu'l-Fidâ, c. 5, s. 52,
İbn Kayyım, c. 3, s. 38.
[205] Ebu Hanffe, Müsned, s. 49, İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 4, s. 247, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 487-488, Ebu Dâvud, c. 3,
s. 84.
[206] Beyhakî, c. 5, s. 332, Ebu'l-Fidâ, c. 5, s. 52,
İbn Kayyım, c. 3, s. 37.
[207] Ebu Hanffe, s. 49, İbn İshak, c. 4, s. 247, Ahmed,
c. 3, s. 483, Ebu Dâvud, c. 3, s. 84, Taberî, c. 3, s. 167, Beyhakî, c. 5, s.
332, Ebu'l-Fidâ, c. 5, s. 52, İbn Kayyım , c. 3, s. 37-38.
[208] Dârimî,c. 2, s. 153, Beyhakî, c. 5, s. 332,
Ebu'l-Fidâ, c. 5, s. 52, İbn Kayyım, c. 3, s. 38.
[209] Ebu Hanffe, s. 49, İbn İshak, c. 4, s. 247, Ahmed,
c. 3, s. 488, Ebu Dâvud, c. 4, s. 84, Dârimî, c. 2, s. 153, Taberî, c. 3, s.
167, Beyhakî, c. 5, s. 332, Zehebî, Megâzî, s. 569-570, Ebu'l-Fidâ, c. 5, s.
52, İbn Kayyım, c. 3, s. 38, Kastalânf, c. 1, s. 312, Halebî, c. 3, s. 256,
Zürkânf, c. 4, s. 22.
[210] Ebu Hanffe, s. 49.
[211] Ebu Hanffe, s. 49, İbn İshak, c.4, s. 247, İbn
Sa'd, c. 1, s. 273, Belâzurî, c. 1, s. 106, Yâkubî, c. 1 , s. 106, Taberî, c.
3, s. 167, Beyhakî, c. 5, s. 331, İbn Esîr, c. 2, s. 300, Zehebî, s. 570,
Ebu'l-Fidâ, c. 5, s. 51, İbn Kayyım, c. 3, s. 37 Kastalânf, c. 1 ,s. 312,
Diyarbekrî, c. 2, s. 157, Halebî, c. 3, s. 256, Zürkânf, c.4, s. 22.
[212] İbn Sa'd, c.1, s. 273.
[213] İbn İshak, c.4, s. 247, Taberî, c. 3, s. 167,
Beyhakî, c. 5, s. 331, Zehebî, s. 570.
[214] İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 300, İbn Haldun, c. 2,
ks. 2, s. 58, Diyarbekn, c. 2, s. 158.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 8/221-223.
[215] İbn Hazm, Cemhere, s. 477.
[216] İbn Hazm, s. 412.
[217] İbn Hazm, s. 414.
[218] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 346, İbn
Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 252, İbn Kaybım, Zâdu'l-mead, c. 3, s. 70, İbn
Hacer, el-İ sâbe, c. 1, s. 548, Diyarfcıekrf, Târıhu'l-ham fs, c. 2, s. 1 54,
Halebî, İnsanu'l-uyûn, c. 3, s. 279, Zürkânf, Mevâhib Şerhi, c. 4, s. 67.
[219] İbn Seyyid,c.2, s. 258, İbn Kayyım, c. 3, s. 70,
İbn Hacer, c. 1, s. 548, Diyarbekrî, c. 2, s. 154.
[220] İbn Sa'd, c. 1, s. 346, İbn Seyyid,c.2, s. 258,
İbn Kayyım, c. 3, s. 70, Halebî, c. 3, s. 279, Zürkânf, c. 4, s. 70.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 8/223-224.
[221] İbn Abdi Rabbih, Ikdu'l-ferîd, c. 1, s. 1 34-1 35,
İbn Abdilberr, İstiâb.c. 2, s. 517, İbn Esir, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 254, İbn
Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 259, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 1, s. 548, Halebî,
İnsânu'l-uyûn, c. 3, s. 279, Zürkânf, Mevâhib Şerhi, c. 4, s. 68.
[222] İbn Abdi Rabbih, c. 1, s. 135, İbn Seyyid, c. 2,
s. 259, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 3, s. 70, İbn Hacer, c. 1, s. 548, Halebî,
c. 3, s. 279.
[223] İbn Abdi Rabbih, Ikdu'l-ferîd, c. 1, s. 134, İbn
Abdilberr, İstiâb.c. 2, s. 517-518, İbn Esir, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 254, İbn
Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 258-259, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 3, s. 70,
İbn Hacer, c. 1, s. 54.
[224] İbn Abdilberr, c. 2, s. 518, İbn E sır, c. 2, s.
254, İbn Seyyid, c. 2, s. 259 İbn Hacer, c. 1, s. 548, Halebî, c. 3, s. 279.
[225] İbn Abdi Rabbih, c. 1, s. 135, İbn Seyyid, c. 2,
s. 259, İbn Kayyım, c. 3, s. 70 İbn Hacer, c. 1, s. 548, Halebî, c. 3, s. 279.
[226] İbn Abdi Rabbih, c. 1, s. 135, İbn Abdilberr, c.
2, s. 518, İbn Esîr, c. 2, s. 254, İbn Seyyid, c. 2, s. 259, İbn Hacer, c. 1,
s. 548, Halebî, c. 3, s. 279, Zürkânf, c. 4, s. 69.
[227] İbn Abdilberr, c. 2, s. 518, İbn Esîr, c. 2, s.
254, İbn Seyyid, c.2, s. 258-259, İbn Kayyım , c. 3, s. 70, İbn Hacer, c.1, s.
548, Halebî, c. 3, s. 259, Zürkânf, c. 4, s. 69.
[228] İbn Seyyid, c.2, s. 259, İbn Kayyım, c. 3, s. 70,
Halebî, c. 3, s. 279, Zürkânf, c. 4, s. 69.
[229] İbn Abdilberr, c. 2, s. 518, İbn Esîr, c. 2, s. 254,
İbn Seyyid, c.2, s. 259 İbn Kayyım , c. 3, s. 70, İbn Hacer, c.1, s. 548,
Halebî, c. 3, s. 279, Zürkânf, c. 4, s. 69.
[230] İbn Abdi Rabbih, c. 1, s. 134-135, İbn Seyyid, c.
2, s. 259, İbn Kayyım, c. 3, s. 70, İbn Hacer, c. 1, s. 548, Halebî, c. 3, s.
279.
[231] İbnSeyyid,c. 2 s. 259, İbn Kayyım,c. 3, s.
70,Halebi, c. 3, s. 279
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 8/224-226.
[232] Vâkıdî, Megâzî, c.3, s. 1117, İbn Sa'd, Tabakât,
c. 2, s. 190.
[233] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre,c.4, s. 291, Taberî,
Târih, c.3, s. 188.
[234] Vâkıdı, c. 3, s. 1117, İbn Sa'd, c. 2, s. 1 89-1
91.
[235] Vâkıdı, Megâzî, c.3, s. 1117-1118.
[236] Vâkıdî, c. 3, s. 1118, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s.
1 90.
[237] Vâkıdî, c. 3, s. 1118.
[238] Vâkıdî, c. 3, s. 1118, İbn Sa'd, c. 2, s. 1 90.
[239] İbn Sa'd, c. 2, s. 190.
[240] Vâkıdî, c. 3, s. 1118, İbn Sa'd, c. 2, s. 1 90.
[241] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre,c.4, s. 291, Taberî,
Târih, c.3, s. 188.
[242] İbn Sa'd, c. 2, s. 190.
[243] Vâkıdî, Megâzî, c.3, s. 1118, İbn Sa'd, Tabakât,
c. 2, s. 190.
[244] İbn Sa'd, c. 2, s. 190.
[245] Vâkıdî, c. 3, s. 1118.
[246] Vâkıdî, c. 3, s. 1118, İbn Sa'd, c. 2, s. 1 90.
[247] İbn Sa'd, c. 4, s. 66.
[248] Vâkıdî, c. 3, s. 11 25.
[249] Vâkıdî,c. 3, s. 1118.
[250] Vâkıdî, c. 3, s. 1119, İbn Sa'd, c. 2, s. 1 90.
[251] Vâkıdî, c. 3, s. 1119, İbn Sa'd, c. 2, s. 1 90,
Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 20, Buhârî, c. 5, s. 1 45, Müslim, c. 4, s. 1184.
[252] Vâkıdî, c. 3, s. 1119, İbn Sa'd, c. 2, s. 1 90,
Müslim, c. 4, s. 1184.
[253] Müslim, c. 4, s. 1885.
[254] Vâkıdî, c. 3, s. 1119, İbn Sa'd, c. 2, s. 190,
Ahmed, c. 2, s. 20, Buhârî, c. 5, s. 145, Müslim, c. 4, s. 1884.
[255] Vâkıdî, c. 3, s. 1119, İbn Sa'd, c. 2, s. 1 90.
[256] Müslim, c. 4, s. 1884.
[257] Vâkıdî, c. 3, s. 1119, İbn Sa'd, c. 2, s. 1 90.
[258] Müslim, c. 4, s. 1885.
[259] Vâkıdî, c. 3, s. 1119, İbn Sa'd, c. 2, s. 1 90.
[260] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 190.
[261] Vâkıdî, Megâif, c. 3, s. 1119, İbn Sa'd, c. 2, s.
190.
[262] Vâkıdî, c. 3, s. 1119.
[263] Vâkıdî, c. 3, s. 1119, İbn Sa'd, c. 2, s. 1 90.
[264] Vâkıdî, c. 3, s. 1119, İbn Sa'd, c. 2, s. 1 90-1
91.
[265] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 301, Vâkıdî,
c. 3, s. 1120, İbn Sa'd, c. 2, s. 191.
[266] Vâkıdî, c. 3, s. 11 20, İbn Sa'd, c. 2, s. 191.
[267] Vâkıdî, Megâif, c. 3, s. 1120.
[268] Vâkıdî c. 3. s. 1120. İbn Sa'd. Tabakât. c. 2. s.
191.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 8/226-230.