Milliyetçilik çağın vebasıdır

 

    Bütün peygamberlerin nefretle addettiği, bütün alim ve bilginlerin şeytandan kaçar gibi uzak durduğu, bütün akıl sahiplerinin uzağından geçerken bile bulaşmaması için paçalarını sıvadığı, sadece şeytanın hoşlandığı, insanları insani değerlerinden koparıp hasta ruhlar haline getiren çirkin ve habis bir hastalık olan milliyetçiliğin bir kısım insanlar tarafından savunuluyor olması insanlık adına vahim bir durumdur. Allah Teala’dan gelen vahiyle şekillenen ve Hz. Resul-i Ekrem (sav)’in sünnetiyle yaşam sahasına inen İslam dururken Müslümanlık adını kullanarak milliyetçilik hastalığına meşru zemin aramak İslam’ı çirkin emeller uğruna kullanma çabalarının ve şahsiyetsizliğin ifadesidir.

     Hiçbir din milliyetçiliğe onay vermez.Allah Teala insanlığa gönderdiği tevhidi dinlerin en kamili olan İslam, şeytandan kaçar gibi milliyetçikten kaçmayı emreder. Veda hutbesinde yüz binin üzerindeki Müslüman topluluğa hitap eden Hz. Resul-i Ekrem (sav) asabiyeti, yani milliyetçiliği ayaklarının altına aldığını ifade edip, Müslümanların şeytandan kaçar gibi bu aşağılık hastalıktan kaçmaları gerektiğine işaret eder. Milliyetçiliğe sarıldıkları ve kendilerini seçkin bir kavim olarak nitelendirdikleri için Kur’an-ı Kerim’de İsrail oğulları ağır şekilde yerilirler. Milliyetçiliği savunanların tutumu İsrailoğullarından farklı değildir. Bugünkü milliyetçiler gibi onlar da kendilerini üstün nitelikli kavim olarak nitelendiriyorlar.

     Seçimi insanın elinde olmayan, çalışıp zahmet çekilerek elde edilmemiş ve hangi kavme mensup anne babadan doğmanın Allah Teala’nın takdirine bağlı olması milliyetçiliğin anlamsızlığını ortaya koymaktadır. İnsan Güney Amerikalı anne babadan olabileceği gibi, Afrikalı siyahi bir anne babadan da olabilir. Hiçbir kavim Allah Teala tarafından seçilmedi. Beşeri özelliklerinden dolayı hiçbir kavim diğerlerinden üstün kılınmadı. insanların farklı toplum ve kabile şeklinde yaratılması Allah Teala’nın ayetlerinden sayılmış, bu çeşitlilikle insanların birbirleriyle tanışmaları, yani insani ilişkiler içinde bulunmaları istenmiştir.

     İnsanın ailesini, akrabalarını, yakınlarını ve toplumunu sevmesi gerekli ve tabii bir durumdur. Aynı zamanda Allah Teala’nın yarattığı fıtri bir duygudur. Ancak üstünlük taslama söz konusu edilince kırmızı çizgi çiğnenmiş, haram sahasına girilmiş olur.

     Milliyet fikrinin temelinde kibir, gurur, tefahür ve tekebbür yatar.İnsanlara karşı nefret söz konusudur. Milliyetçi en iyisine sahip olmasını isterken başkalarından nefret eder. başkalarının elindekine gözünü diker. Sahip olduklarını elde etmenin hesaplarını yapar. Haram ve helal diye bir kaygısı yoktur. Hareketlerinde Allah’ın hesabını yapmaz. Her şeyin kendi ya da kavminin hakkı olduğunu düşünür. Diğerlerinin en tabii insani haklarından bahsetmelerine kin ve nefretle yaklaşır.

     Milliyetçi ruh farklılıklara karşıdır.Başkalarına karşı müsamahasızdır. Zihni hastalıklı olduğu için olaylara bakışı ve yorumlaması sakattır. Dine bağlılığı gösterişten ya da geçmişlerden gelen gelenekle alakalıdır. Dinin insanları eşit görmesi, dil ve renklerinden dolayı insanlar arasında ayırımcılığı yasaklaması düşüncesini kavrayamayacak kadar bunalmıştır.

     Milliyetçilik çağın vebasıdır.Bulaştığı insanların zihninde kötü izler bırakır. Dindar da alsa, aydın da olsa milliyetçilik hastalığı bulaşanların vicdanı körelmiştir. Hakkı hak olarak görmezler. Allah Teala’nın yarattığı hakikatlere tahammül edemezler. Yalan yanlış söylemlerle farklı yönlere çekmeye çalışırlar. Aydın ve dindar geçinen bazılarının yakalandıkları milliyetçilik hastalığının baskısıyla uğradıkları vicdan körlüğünün yönlendirmesi neticesinde Üstad Bediuzzaman’ın Kürd olmasını kabullenemeyip ona Arapça bir şecere uydurmaları ve bunu da büyük bir iş gerçekleştirmiş gibi 70 milyonun huzurunda ilan etmeleri milliyetçiliğin ulaştığı noktaya işaret açısından önemli bir örnektir.

     Milliyetçilik Allah Teala’ya karşı isyandır.Onun yaratma sıfatına savaş açmadır. İnsanda bulunan en küçük bir milliyetçilik alameti imanı kökünden sökebilecek derecede tahribat gücüne sahiptir.

     Çağın vebası olan bu hastalık Kemalist rejim tarafından kimi insanlara zerk edilen öldürücü bir zehirdir. Alnı secdeden kalkmayan koca koca adamların bir kavim için tabii, meşru ve gerekli gördükleri hakları diğer bir kavim söz konusu olunca çılgınca atılıp karşı çıkmaları öldürücü hastalığın nüfuzunun gücünü göstermektedir.

     Kimilerinin yüksek sesle nefretlerini dile getirdikleri ve savaş açtıkları etnik milliyetçilik gibi ayırım anlamsızdır. Milliyetçiliğin etnik olanı olmayanı birdir. Bunlar kelime oyunlarıdır. Sadece zihinleri müşevveş eder. Müslüman milliyeti İslam’dır. Hiçbir Müslüman Türkçü, Kürtçü, Arapçı olamaz. Müslümanın Kürdü, Türkü ve Arabı eşittir. Müslümanlar 75 milyonluk değil, bir buçuk milyarlık bir topluluktur. Afrika’daki siyahi Müslüman da bizim canımız ciğerimizdir, Asya’daki esmer Müslüman’da. Müslüman bir Afganlının, Bangladeşlinin, Somalilinin ve Suriyelinin başına gelen musibetler bizi derinden üzdüğü gibi, Müslüman bir Türk’ün ya da Müslüman bir Kürdün başına bir işin gelmesi de bizleri üzer. Ama hiçbir zaman Müslüman bir Türk’ü Müslüman bir Kürd’den üstün görmeyiz. Müslüman bir Kürd’ü de Müslüman Türk’ten üstün görmeyiz. İnsanların eşit olmaları ve Allah Teala’nın verdiği haklardan eşit şekilde yararlanmaları gerektiğine inanırız. Allah Teala’nın buyurduğu gibi üstünlük sadece takvadadır.  (Hürseda Haber)

Nevvab Yıldız

hurseda.net/Nevvab-Yildiz/41916/Hangi-Milliyetciligi-Savunmaliyiz.html  

www.islamiyontem.net

Paylaş :




WhatsApp