HÂLİFELİĞİN KALDIRILMASININ YANKILARI
İsmail Çolak
3 Mart 1924'te, Hindistan Müslümanlarının önde gelen liderlerinden Emir Ali ve Ağa Han'ın, Halifeliğin korunması ve devamı yönünde İsmet Paşa aracılığıyla Türk Hükûmetine gönderdikleri mektup vesîle kabul edilerek halifelik ilgâ edilmiştir. Halifeliğin kaldırılacağı haberi, ilk defâ "Revuedes Seux Mondes" isimli yabancı bir dergide önceden duyurulmuştur.(1)
Halifeliğin kaldırılmasının, Türkiye’nin İslâm Dünyası ile ilişkilerinin kopmasına ve bu âlemin manevî ve siyasî anlamda başsız kalmasına yol açtığı şüphe götürmez bir hakikattir. Âdetâ, imâmesi koparak dağılan tespih tâneleri gibi, İslâm Âlemi'nin birlik, berâberlik ve dayanışmadan yoksun, yeni bir kopuş sürecine girmesine sebep olmuştur.
O günkü şartlar muvacehesinde bu, en çok Batılı Devletlerin çıkarlarına muvafık düşmüş ve siyasî boyunduruğun onların eline geçmesine yaramıştır. Halifeliğin bıraktığı boşluğu onlar doldurmuş ve İslâm Dünyası'nı batılı değerler potasında yeni bir yapılanma vetiresine sokmuşlardır. Hâlen İslâm Dünyası dayatılan bu statüko çemberini kırmak için yoğun bir biçimde çırpınmaktadır.
Bu kısa girizgahta ifade ettiğimiz gerçekleri ispatlaması bakımından, Halifeliğin lağvedilmesine karşı Batı ve İslam Dünyasından gelen ilginç tepki ve değerlendirmeler çok farklı ve derin bir bakış açısı kazandırmaktadır. Derlediğim bazı enteresan görüşleri nazarı dikkatinize aynen sunuyorum:
Herbert W. Duda'nın da işâret ettiği gibi;
"İngiltere'ye (Batı'ya) karşı avantaj sağlayacak bir durum hiçbir zaman gözden uzak tutulmamalıydı. Henüz Hilafet tam olarak İslâm Ülkelerindeki kutsallığından bir şey kaybetmemişti ve bunların en önemlileri direkt İngiliz İmparatorluğu'nun etki bölgesinde bulunuyordu. Bu yüzden, Müslümanların görüşleri İngiltere'nin dış politikası tarafından gözardı edilemez ve hor görülemezdi. Özellikle İslâm için sâdece ideolojik değil, aynı zamanda politik bir durum olan Hindistan'daki Müslüman halkın görüşleri hesaba dâhil edilmeliydi. Bu panorama ışığında, 17 Şubat 1920 'deki Bombay Büyük Hindistan Kongresi'ne, Türkiye'nin çağrılması ve Ocak 1923'te Hindistan Müslümanları tarafından 'Halifeliğin Kurtarıcısı' olarak ünvanlandırılması gibi resmî açıklamalar anlamsız değildi."
Duda, ayrıca şunu da önemle belirtmektedir:
"3 Mart 1924'te, Halifeliğin kaldırılmasıyla, Dünya Müslüman toplumları üzerinde mânevî nüfûzu olan Hilafeti kaldırmış oluyordu. Böylece Türkiye, Müslüman toplumları ile dinî lider müşterekliğinin meydâna getirdiği organik bağdan da tamâmen ayrılmış oluyordu."(2)
Halifeliğin ilgâsı gerçekleşince, İngiltere'nin Musul'daki resmî görevlisi, bunu hayretle karşılayıp inanmakta güçlük çektiklerini rapor etmiştir. İngil iz görevli; Halifeliğin lağvedilmesiyle, Türklerin kendi bindikleri dalı kestiklerini ve bunun da İngiltere için inanılmayacak kadar mükemmel bir şey olduğunu yazmıştır(3)
İngiliz Büyükelçisi Ronald Lindsay ise, 8 Şubat 1926 tarihli raporunda şunları kaydetmiştir:
"Laik Türkiye'nin Müslümanları, artık İngiliz İmparatorluğu için bir tehlike olmaktan çıkmıştır. Laik Türkiye ile yakın ilişkiler İngiltere'ye yarayacaktır."(4)
Meşhur İngiliz Tarihçisi Arnold J.Toynbee'nin, gâyet yerinde olan şu değerlendirmesi de bir hayli enteresandır:
"Halifeliğin kaldırılmasıyla, Türkiye, İslâm Dünyası'nın merkezi olmaktan çıkmıştır. Türkiye, İslâm'ın mânevî önderliğini bırakıp, köşe başını dönüp dünyevî bir hükûmet kurup halifeyi sınır dışı edince, batılılaşmanın nimetlerine karşılık İslâm birliği ve İslâm'ın desteğinden vazgeçer olmuştur. (...)Ne olursa olsun halifelik, İslâm toplumunun en birleştirici ve İslâm'ın geçmişi ile en güçlü bağı sayılmıştı. Bu kurumun kaldırılması belki de, yüzyıl önce Napolyon Savaşları son unda Kutsal Roma İmparatorluğunun sona ermesiyle Batı Avru pa'da meydâna gelen şoka benzer bir etki yapacaktır."(5)
İngiliz Yazar Philips Gravesis e, İslâm Ülkelerindeki İngiliz menfaatleri açısından olayı şu şekilde kritik etmektedir:
"Türkler, Müslüman vatandaşları olan herhangi bir devlet için her zaman güçlükler yaratabilecek bir kurumu; makâmı hilafeti ortadan kaldırmakla, niyetleri öyle olmasa da, Britanya İmparatorluğu'na olağanüstü bir iyilik yapmışlardır."(6)
Öte yandan Fransa Başbakanları'ndan Herriot, bir değerlendirmesinde şunu ifâde etmiştir:
"Bu, Panislâmizm'in, en azından, merkezi Konstantinapol olan bir Panislâmizm'in sonudur."(7)
Fransız Temp Gazetesi'nin İstanbul özel muhabiri Paul Gentizon ise şu yorumu yapmıştır:
"Avrupa memnun olabilir: 19.asrın başından beri Osmanlı İmparatorluğu'na durmadan telkin ettiği husus nihâyet gerçekleşti. Türkiye, eski Türkiye'nin üç asırda yapamadığını üç günde gerçekleştirdi. Ânî bir davranışla teokrasinin son kösteklerinden kendini kurtaran Türkiye, Avrupaî fikirlerin izinde duraksamadan ileriye atıldı... Türkiye, hakîkatte, kendisini Asyalı geleneklere bağlayan göbek bağını kesmiştir; Batılı medeniyet prensiplerini, düşünce tarzını, mefkûresini bir bütün hâlinde kabûl etmiştir. Kesin olarak, Doğu'ya vedâ etmiştir."(8)
ABD'deki yankılara gelince; halifeliğin kaldırılması duyulur duyulmaz basında bomba etkisi meydâna getirerek şok etmiştir. Haberi ilk defâ 4 Mart 1924'te Boston Gazetesi akşam baskısının ikinci ekinde okurlarına, birden çok başlık kullanarak vermiştir. "Türkiye, Halifeyi tekmelemekle kurtuldu", "Batılı temeller üzerine Cumhûriyet binâ ediliyor" başlıklı Public Ledger Co. tarafından ulaştırılan İstanbul mahreçli haber özetle şöyleydi:
"Türkiye'nin de, İslâm Dünyası'nın da kolay kolay hayâl bile edemeyeceği bir devrim îlân edildi. Bugünedek kurulmuş olan bütün İslâmî devletlere temel teşkil eden dînî kânun ve gelenekler dağıtılıverdi. Bu, halifenin gitmesinden başka, şerî kânunların mahkemelerden kaldırılması mânâsına da geliyordu. Bunun yanında 500 milyon dolar değerindeki tüm dînî kurum ve kuruluşlar da devletleştiriliyor. Kısacası, yerel gazetelerin de dediği gibi, Türkiye, tamâmen Batılı temellere oturarak Doğu'ya vedâ ediyor ..."(9)
Amerikalı ünlü Şarkiyat Tarihçisi Bernard Lewis'in şu tahli li ise oldukça düşündürücüdür:
"Türkiye, Hilafette, geçmişle ve İslâmlıkla bir bağ görmekteydi ve bu nedenledir ki, bu bağı koparmaya kararlıydı..."(10)
Halifeliğin kaldırılmasına İslâm Âlemi'nin gösterdiği tepkiye kısaca bakarsak; François Georgeon, bu durumu şöyle belirtmektedir:
"Hilafetin kaldırılması, Türkiye'nin Müslüman geçmişinden kopuşunun ve İslâm Dünyası'nın geri kalan bölümü ile ilişkilerini köklü bir biçimde değiştirmesinin bir aracıydı."(11)
Elizabeth Picard ise, şu tespiti yapmaktadır:
"Hilafet kurumunu kaldıran karar, dîne tam bir hakâret olarak görüldü..."(12)
Son tahlilde, adı ne olursa olsun, nihaî olarak halifeliğin her alanda birleştiricilik misyonunu edâ edecek bir müesseseye İslâm Dünyası'nın bugün şiddetle ihtiyaç duyduğu açık bir realitedir. Yakın tarihî geçmişin bizi getirdiği nokta burasıdır.
Bugüne kadar batılıların lehine işleyen çarkın eksenini kendi tarafımıza döndürebilme basîretini bir an evvel göstermemiz icap etmektedir. Bu dönüşün rotasını istediğimiz istikâmete oturtabilmemiz de, kopuştan günümüze kadar geçen süre zarfında olanbitenin eksi ve artılarıyla muhasebesini yapmamıza bağlıdır.
Dipnotlar:
1)Lord Kinross, Atatürk, Türkçesi: Ayhan Tezel, c.2, İst.1967, s.587.
2)Herbert W.Duda, Hilafetten Cumhuriyete Geçiş, Türkçesi: Abdurrahman
Güzel, Ank.1989, s.51,140.
3)Ömer Kürkçüoğlu, Türk-İngiliz İlişkileri, Ank.1978, s.309-310.
4)Age, s.307.
5)Arnold Toynbee, Türkiye, Türkçesi: Kasım Yargıcı, İst.1971, s.207-208.
6)Mete Tunçay, Tek Parti Yönetiminin Kurulması, Ank.1981, s.78.
7)Bilal Şimşir, Yabancı Basında Atatürk ve Türk İnkılâbı, c.1, Ank.1981, s.680.
8)Şimşir, age, s.717718.
9)3 Mart 1996 tarihli Zaman Gazetesi.
10)Bernard Lewis, Modern Türkiye'nin Doğuşu, Türkçesi: Metin Kıratlı,
Ank.1988, s.263-264.
11)İskender Gökalp, François Georgeon, Kemalizm ve İslâm Dünyası, Çev:
Cüneyt Akalın, İst.1990, s.31.
12)Age, s.64-65.
İsmail Çolak
http://www.mutefekkir.com/?vuslat=yazi&id=180&k=33