ÇAĞDAŞ TAĞUTLAR OLAN KAPİTALİST DEVLETLERİN VE ŞİRKETLERİN İFSAD ETTİĞİ / KİRLETTİĞİ YERYÜZÜNÜ
ISLAH EDİP İNSANLIĞI ZULÜM VE ZULÜMAATTAN KURTARARAK ESENLİĞE ÇIKARTACAK OLAN ANCAK
II. RAŞİDİ HİLAFET DEVLETİDİR
Her yıl BM İklim Raporları yayınlanır. Bu raporlarla birlikte insanlar kendilerini beklemekte olan çevre kirliliği felaketinin boyutlarını biraz daha hisseder olurlar. Aslında bu felaketin etkilerini yaşıyorlar, fakat fazla fark etmiyorlar. Kurbağanın haşlanmakta olduğunu farketmediği gibi rehavete kapılmışlar.
Raporlarda “insanların elleriyle yaptıklarından ötürü” yeryüzünün felakete sürüklendiğine vurgu yapılmaktadır. Yani şu ayeti kerimenin vakıası ortaya konulmaktadır:
ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ أَيْدِي النَّاسِ لِيُذِيقَهُم بَعْضَ الَّذِي عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
“İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde fesad hakim oldu / düzen ve denge bozuldu. Ki Allah yaptıklarının bir kısmını onlara taddırsın. Belki de (tuttukları kötü yoldan) dönerler.” (Rûm: 41)
İnsanların yeryüzünü fesada boğmaları incelendiğinde görülür ki, şöyle olmaktadır:
-İnsanların içindeki güç ve sulta sahipleri yani yöneticiler azgınlaşırlar. Onların azgınlıkları yeryüzünü fesada boğar.
-İnsanlar da onlara tâbi olarak, yada tepkisiz kalarak, onları yönetimden uzaklaştırmak için gereken çalışmayı yapmayarak bu fesadın hem faili hem de mefulü olurlar.
Bunu da şu ayeti kerimeler ortaya koymaktadır:
اللّهُ وَلِيُّ الَّذِينَ آمَنُواْ يُخْرِجُهُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّوُرِ وَالَّذِينَ كَفَرُواْ أَوْلِيَآؤُهُمُ الطَّاغُوتُ يُخْرِجُونَهُم مِّنَ النُّورِ إِلَى الظُّلُمَاتِ أُوْلَـئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
“Allah, İman edenlerin velisidir; onları zulümattan nura / aydınlığa çıkarır. İnkar edenlere gelince, onların dostları da tağuttur, onları aydınlıktan alıp karanlığa götürür. İşte bunlar cehennemliklerdir. Onlar orada devamlı kalırlar.” (Bakara: 257)
أَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِعَادٍ إِرَمَ ذَاتِ الْعِمَادِ الَّتِي لَمْ يُخْلَقْ مِثْلُهَا فِي الْبِلَادِ وَثَمُودَ الَّذِينَ جَابُوا الصَّخْرَ بِالْوَاد ِ وَفِرْعَوْنَ ذِي الْأَوْتَادِ الَّذِينَ طَغَوْا فِي الْبِلَادِ فَأَكْثَرُوا فِيهَا الْفَسَادَ فَصَبَّ عَلَيْهِمْ رَبُّكَ سَوْطَ عَذَابٍ إِنَّ رَبَّكَ لَبِالْمِرْصَادِ
“Görmedin mi, Rabbin ne yaptı Âd kavmine; direkleri (yüksek binaları) olan, ülkelerde benzeri yaratılmamış İrem şehrine, o vadide kayaları yontan Semûd kavmine, kazıklar (çadırlar, ordular) sahibi Firavun'a! Ki onların hepsi ülkelerinde azgınlık ettiler. Oralarda fesadı / kötülüğü çoğaltılar. Bu yüzden Rabbin onların üstüne azap kamçısı yağdırdı. Çünkü Rabbin (her an) gözetlemededir.” (Fecr: 6-14)
Bu ayeti kerimeler de gösteriyor ki; yeryüzünü ifsad edenlerin, kirletenlerin başında tağutlar / azgın yöneticiler, azgın mal-mülk sahipleri, azgın liderler (Kuran-ı Kerim’in tabiri ile azgın “meleül kavim”) vardır.
Çağdaş tağutlar olan kapitalist devletler-şirketler yeryüzünü şöyle ifsad ediyorlar, kirletiyorlar:
1-) İnsanların hayta bakışlarının hedonizm/ zevk merkezli olmalarını sağlıyorlar. Böylece insanlar hayatı sadece zevklenmekten ibaret görüyorlar.
Sonra akıllarına değil de zevklerine hitap eden ve oradan onları yönlendiren telkinler ve reklamlar ile insanları birer tüketim çılgınları haline getiriyorlar.
Sonra da çılgınca tüketmek için çılgınca üretiyorlar.
Tüketim de üretim de insanların ihtiyaçlarını karşılamaktan ziyade salt zevklerini tatmin için olmaktadır. Üretilen ve tüketilen malların kâhir ekseriyeti insanların ihtiyacı değildir. İnsanların yaşantısına huzur, refah, sağlık, temizlik ve esenlik açısından çok katkıları da yoktur. Bilakis bu tüketim çılgınlığı ve üretim hırsı insan hayatını, sıkıntılı bir yaşama dönüştürüyor. İnsanları üretim ve tüketim dürtülerinin peşinde koşuşturarak stres, depresyon ve çeşitli hastalıkların kıskacında yaşamaktadırlar.
Diğer taraftan üretilen malların çoğunluğu çevreyi kirleten çöp oluyor. Öyleki yeryüzü insanlığın geleceğini tehdid eden çeşitli çöplerle dolu çöplüğe dönüştü. Bu gereksiz üretim çılgınlığı için gereksiz yere enerji tüketilmekte ve bu enerjilerin harcanması ile de çevrede yani atmosferde, toprakta, suda kirlenmeler olmaktadır. Bu kirlenmeler iklim değişikliklerine sebep olacak boyutlara ulaşmıştır.
-Hava kirlenmiştir.
-Toprak kirlenmiştir.
-Su kirlenmiştir.
-Gıda kirlenmiştir.
Bu dört unsur hayatın temel dinamikleridir. Bu, yeryüzündeki ifsadın / kirliliğin ulaştığı boyutun tehlikelerini göstermektedir.
2-) İnsana bakışı ifsad ederek onu tüm insani değerlerden soyutlama yoluna girdiler. Nitekim “bireysel liberalizm” anlayışı insanı en fıtri bağlarından kopararak robotlaşmış vahşi bir varlığa dönüştürmektedir. Halbuki insan, ünsiyet ihtiyacı duyan varlıktır. Fıtratı gereği diğer insanlar ile saygı, sevgi, şefkat, merhamet,yardımlaşma ortamında yaşamaya muhtaçtır. Bu ortamı oluşturan ise; sılai rahimin / dede-torunun bir çatı altında olduğu gerçek aile kurumunun, akrabalık ilişkilerinin, iyi komşuluk ilişkilerinin varlığıdır.
“İnsanı hürriyetine kavuşturma”, “hür / özgür ve kendi hayatını yaşayan bireyler oluşturma” söylemleri ve telkinleri ile gerçek aile kurumuna savaş açıldı. “Çekirdek aile” anlayışı telkin edildi. Onlara göre evlenen her yeni çift bir aile oluşturuyor. Dolayısı ile yeni ev ve eşyalara ihtiyaç duyulmakta ve kapitalistlerin üretim-tüketim çarkı sürekli dönmeye devam etmektedir.
Onunla da yetinmediler. “Kadını hürriyetine kavuşturma”, “kadın-erkek eşitliği, “kadın hakları” gibi söylemler ve telkinler ile yani vesveseler ile çekirdek aile kurumunu da dağıtmaktadırlar.
Dede-torunu bir çatı altında tutan ve koruyan gerçek aile kurumu dağıtılınca, aileyi oluşturan bireylerin hepsi de bağı kopmuş tespih taneleri gibi darmadağın oldular. Fakat hepsi de kalabalıklar içinde yalnızlık duygusu içinde kıvranır oldular. Her birisi de kendisi için bir sığınak ve korunak arar oldu. Yaşlılar sığınma ve bakım evleri, çocuklar sığınma ve bakım evleri, gençler sığınma ve bakım evleri, kadınlar sığınma ve bakım evleri, erkekler sığınma ve bakım evleri, adı altında kurumlar çoğalmıştır. Bütün bu kurumlar hiçbir kimse için gerçek huzur ve güven yuvası olamamıştırlar. Toplum; birbirisi ile sadece ekonomik ilişkileri olan, kendilerini yalnız hisseden, “özgür birey olmak” gibi vesveselerin peşinde ve tüm ihtiyaçlarını yalnız başına karşılamak zorunda kalıp onların peşinde koşuşturan, vahşi kapitalizmin üretim-tüketim çarkları arasında ezilen zavallı bireyler topluluğuna dönüştürülmüştür.
Böylece herkes, çağdaş hannâsların / şeytanların “liberal olmak”, “özgür olmak”,”çağdaş olmak” “birey olmak” vesveseleri / telkinleri ve reklamları ile üretim-tüketim çarkının gönüllü köleleri olmuştur. Bu da kirlenme sürecini hızlandıran faktörlerdendir. Zira dede-torun tipi gerçek aile ile 10-15 kişi bir çatı altında barınabilirken kapitalistlerin telkinleri ile 10-15 ilaveten ev ihtiyacı doğmuştur. Zira herkes “kendi hayatını yaşama” telkini ile kendi evi olsun ve o evinde de gönlüne göre eşyalar olsun ister. Bu da tüketimin 10-15 kat artması demektir. Bu ise salt heva-heves uğruna malın, servetin, enerjinin 10-15 kat gereksiz yere harcanması / heder olması demektir. Bununla birlikte konut sorunu, konut yapacak yer sorunu, enerji sorunu ve kirlilik sorunu artmıştır ve artacaktır.
İşte bu tür sorunların sebebi ve çözümü; bazı anlayışların değişmesine bağlıdır. O da hayat anlayışının, insan anlayışının, saadet anlayışının değişmesidir. Bunun dışındaki tüm uğraşılar boşuna olup çözüm değil sorun üretecektir.
İnsanlığın varlığını ve geleceğini tehdit eden çevre kirliliği ve iklim değişikliliği sorununa bu açıdan da bakmak gerekir.
3-) Buna ilaveten, açgözlü kapitalisler diğer insanların, ülkelerin mallarını gaspetmek sömürmek uğruna savaşlar çıkarmaktadırlar. Nitekim iki dünya savaşının failleri o aç gözlü, sömürü hırsından gözleri kan bürümüş kapitalist devletlerin ve şirketlerin sahipleri ve yöneticileridir. Onların sömürü hırsı uğruna milyonlarca insan ölmüş ve çevre tahrip olmuştur ve olmaktadır. Bu aşağılık pis mahlukların çıkardıkları bu savaşlar ne ulvi bir değeri korumak uğrunadır ne de nefsi müdafaa kabilindendir. Sadece ve sadece sömürü pastasından pay kapmak uğrunadır. Bu aşağılık iğrenç, murdar, pis tiniyetin en canlı örneği Irak’ta, Afganistan’da, Pakistan’da, Somali’de, Libya’da v.b. yerlerde görülmektedir.
İşte böylesine insanlığın varlığını ve geleceğini tehlikeye sürükleyen ifsadın/ kirlenmenin sorumluları, mücrimler çağdaş tağutlar olan kapitalist devletler ve şirketlerdir. Bunların başında da fitne ve fesad önderleri olan siyonist yahudiler gelmektedir.
Buna Allahu Teala şöyle işaret etmektedir:
وَتَرَى كَثِيرًا مِّنْهُمْ يُسَارِعُونَ فِي الإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَأَكْلِهِمُ السُّحْتَ لَبِئْسَ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ
لَوْلاَ يَنْهَاهُمُ الرَّبَّانِيُّونَ وَالأَحْبَارُ عَن قَوْلِهِمُ الإِثْمَ وَأَكْلِهِمُ السُّحْتَ لَبِئْسَ مَا كَانُواْ يَصْنَعُونَ
وَقَالَتِ الْيَهُودُ يَدُ اللّهِ مَغْلُولَةٌ غُلَّتْ أَيْدِيهِمْ وَلُعِنُواْ بِمَا قَالُواْ بَلْ يَدَاهُ مَبْسُوطَتَانِ يُنفِقُ كَيْفَ يَشَاء وَلَيَزِيدَنَّ كَثِيرًا مِّنْهُم مَّا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ طُغْيَانًا وَكُفْرًا وَأَلْقَيْنَا بَيْنَهُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاء إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ كُلَّمَا أَوْقَدُواْ نَارًا لِّلْحَرْبِ أَطْفَأَهَا اللّهُ وَيَسْعَوْنَ فِي الأَرْضِ فَسَادًا وَاللّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُفْسِدِينَ
“Onlardan bir çoğunun günah, düşmanlık / azgınlık ve haram yemede yarıştıklarını görürsün. Yaptıkları ne kadar kötüdür! Din adamları ve alimleri onları günah sözlerden ve haram yemekten menetselerdi ya! İşledikleri ne kötüdür!
Yahudiler, Allah’ın elleri bağlıdır (sıkıdır), dediler. Hay dedikleri yüzünden elleri bağlanası ve lânet olasılar! Bilakis Allah’ın elleri açıktır, dilediği gibi verir. Andolsun ki sana Rabbinden indirilen, onlardan çoğunun azgınlığını ve küfrünü artırır. Aralarına kıyamete kadar (sürecek) düşmanlık ve kin soktuk. Ne zaman savaş için bir ateş yakmışlar ise, Allah onu söndürmüştür. Onlar yeryüzünde fesad peşinde koşarlar. Allah fesadcıları sevmez.” (Maide: 62-64)
Onların tiniyetleri de şöyle ortaya konulmaktadır:
وَمِنَ النَّاسِ مَن يُعْجِبُكَ قَوْلُهُ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيُشْهِدُ اللّهَ عَلَى مَا فِي قَلْبِهِ وَهُوَ أَلَدُّ الْخِصَامِ
وَإِذَا تَوَلَّى سَعَى فِي الأَرْضِ لِيُفْسِدَ فِيِهَا وَيُهْلِكَ الْحَرْثَ وَالنَّسْلَ وَاللّهُ لاَ يُحِبُّ الفَسَادَ
وَإِذَا قِيلَ لَهُ اتَّقِ اللّهَ أَخَذَتْهُ الْعِزَّةُ بِالإِثْمِ فَحَسْبُهُ جَهَنَّمُ وَلَبِئْسَ الْمِهَادُ
“İnsanların öyleleri vardır ki, dünya hayatı hakkında söyledikleri senin hoşuna gider. Hatta böylesi kalbinde olana (samimi olduğuna) Allah’ı şahid tutar. Halbuki o, hasımların / düşmanların en yamanıdır.
O iş başına / yönetime geldiğinde yeryüzünde ortalığı fesada vermek, harsı / gıda kaynaklarını tahrip edip nesilleri yok etmek için çalışır. Allah fesadı sevmez.
Böylelerine “Allah’tan kork!” denilince benlik ve gurur kendisini günaha sevk eder. Ona cehennem yeter. O ne kötü yerdir!” (Bakara: 204-206)
فَهَلْ عَسَيْتُمْ إِن تَوَلَّيْتُمْ أَن تُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِ وَتُقَطِّعُوا أَرْحَامَكُمْ
أُوْلَئِكَ الَّذِينَ لَعَنَهُمُ اللَّهُ فَأَصَمَّهُمْ وَأَعْمَى أَبْصَارَهُمْ
“Demek, 'iş başına gelip yönetimi ele alırsanız' hemen yeryüzünde fesad / bozgunculuk çıkaracak ve akrabalık bağlarınızı koparıp parçalayacaksınız, öyle mi?
İşte bunlar; Allah onları lanetlemiş, böylece (kulaklarını) sağırlaştırmış ve basiret (göz)lerini de kör etmiştir.” (Muhammed: 22-23)
Bu tagutlar, bu azgınlar, bu mucrimler kendi hallerine bırakıldıkları sürece yani onların siyasi varlıkları / devletleri varlığını devam ettirdiği sürece bu fesad, bu kirlenme, bu zulüm ve zulümât daha da artarak devam edecektir. Nitekim bu gerçeğe Kur’an’ı Kerim şöyle dikkat çekmiştir:
وَلَوْلاَ دَفْعُ اللّهِ النَّاسَ بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لَّفَسَدَتِ الأَرْضُ
“Eğer Allah'ın, insanların bir kısmı ile bir kısmını def'i (engellemesi) olmasaydı, yeryüzü mutlaka ifsad olurdu.” (Bakara:251)
وَالَّذِينَ يَنقُضُونَ عَهْدَ اللّهِ مِن بَعْدِ مِيثَاقِهِ وَيَقْطَعُونَ مَآ أَمَرَ اللّهُ بِهِ أَن يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِي الأَرْضِ أُوْلَئِكَ لَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُوءُ الدَّارِ
“Allah'a verdikleri sözü, onu kesin olarak onayladıktan sonra bozanlar, Allah'ın bağlanılmasını emrettiği şeyi (bağı) kesip-koparanlar ve yeryüzünde fesad / bozgunculuk çıkaranlar; işte onlar, lanet onlar içindir ve yurdun kötü olanı da onlar içindir.” (Ra’ad:25)
Müslümanlar; yeryüzünde asayişin, adaletin, temizliğin, hidayetin ve nurun yayılmasından sorumludurlar. Bu sorumluluklarını eda edebilmeleri de ancak Allah’ın dininin kaim (hakim) olması ile mümkündür. Allah’ın dini hakim olmazsa yani Allah’ın emir ve nehiyleri dikkate alınmaz ise müslümanlar evrensel sorumluluklarını yerine getiremezler, yeryüzü de zulüm-zulümaat, fitne-fesad ile dolar. Bunu da Allahu Teala şöyle haber veriyor:
وَالَّذينَ كَفَرُواْ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ إِلاَّ تَفْعَلُوهُ تَكُن فِتْنَةٌ فِي الأَرْضِ وَفَسَادٌ كَبِيرٌ
“İnkâr edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (Allah’ın emir ve nehiylerini yerine getirmezseniz) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir fesad / bozgunculuk olur” (Enfal: 73)
Yeryüzünün ifsad olmasından yani kirlenmesinden ve insanlığın geleceğinin büyük tehlikeye maruz kalmasından çağdaş tagutlar olan kapitalist devletlerin-şirketlerin sahipleri ve yahudiler olduğu kadar bu vahim durum karşısında evrensel sorumluluklarını yerine getirmeyen müslümanlar da sorumludurlar. Onun için müslümanlar bu sorumluluklarının gereğini yerine getirmek için şu işleri yapmalıdırlar ki Allah’ın nusretine / yardımına müstehak olabilsinler:
1-) Çağdaş tağutların ve hannâsların vesveselerine / telkinlerine kulak vermeyi terk etmelidirler. Onun için de onların telkinleri olan hayata zevk merkezli ve bencil bakışı terk etmelidirler. Baskın fasid kapitalist kültürün etkisinde kalarak dünyanın zinetlerine ve zevklerine göz dikip onların ardına düşmekten vazgeçmelidirler.
2-) İnsana bakışı düzeltmelidirler. Zira insan sadece içgüdüleri ve dürtüleri peşinde sürüklenen bencil, başıboş birey değildir. Allah’ın koyduğu fıtri ve şeri yasalarına / bağlarına göre şekillenmiş başka insanlarla bağları / ilişkileri ve sorumlulukları olan bir varlıktır.
3-) Fıtri ortam olan gerçek aileyi yani dede-torunun bir çatı altında olduğu aileyi tekrar inşaa etmeye çalışmalıdırlar. Ancak o zaman evlatlar ebeveynlerine “ihsan ile muamele etmek” sorumluluklarını yerine getirebilirler.Yaşlı ve bakıma muhtaç ebeveynler ise sözde “huzur evlerinde” değil de ancak evlatlarının yanında huzur bulabilirler. Yaşlı ve bakıma muhtaç ebeveynlerini huzurlu kılamayan evlatlara Allah nusret vermez. Çağdaş hannâsların ve tağutların telkinleri olan “çekirdek aile” anlayışı gerçek huzur yuvası olamamıştır ve olamaz. Ebeveynleri bakıma muhtaç, evlat ve torun hasreti içinde kıvranırken karı-koca-çocuk mutlu ve huzurlu mu olacak!..Onun için İslami aile kültürüne önem verilmelidir. Çünkü ancak İslam ile huzurlu aile kurulabilir. Zira kalpler ancak Allah’ın zikri / risaleti ile mutmain olur.
4-) Çağdaş tağutların ve hannâsların telkin ettiği tüketim kültüründen, alışkanlıklarından vazgeçmelidirler. Tüketim için tüketmek, sırf yeni yada moda olduğu, hoşuna gittiği, canı istediği, hevesi olduğu için alış-veriş yapmak hastalıklarından kurtulmalıdırlar. Bu konularda kendilerini firenleyemeyenlere, çağdaş hannâsların ve tağutların vesveseleri / telkinleri ile nefislerinde oluşan kirli izlerden arınamayanlara Allah İslam Devleti gibi büyük bir nimet ve emaneti layık görmez.
5-) Allah’ın dinini hakim kılmak için ihlas ve ihsan ile çalışmalıdırlar. Allah’ın dinini hakim kılmanın yolu da İkinci Raşidi Hilafet Devletinin kurulmasıdır. Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimiz’in haber verdiği gibi yeryüzünü zulümattan / karanlıklardan nura, kirliliklerden temizliğe, zulümden adalete, fitne ve fesattan esenliğine çıkartacak olan sadece İkinci Raşidi Hilafet Devletidir.
O halde çalışanlar Allah’a güvenerek İkinci Raşidi Hilafet Devletinin kurulması için çalışmaya odaklaşsınlar. Allahu Teala’nın şu sözüne kulak versinler:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اصْبِرُواْ وَصَابِرُواْ وَرَابِطُواْ وَاتَّقُواْ اللّهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
“Ey iman edenler, sabredin ve sebat gösterin, hazırlıklı ve uyanık bulunun. Allah'a karşı takvalı olun. Umulur ki kurtuluşa erişebilirsiniz.” (Ali İmran: 200)
İklim değişikliği ile ilgili bazı haberler