Putların hakkı devirilmektir, ıslah edilmek değil!
2008 yılında kaleme aldığım bu yazıyı, son dönemlerde ciddi anlamda erozyona uğratıldığını düşündüğüm tevhidi perspektife yeniden dikkat çekmek ve günümüz anayasa tartışmalarına pragmatizmin ayartıcı felsefesi yerine tevhidi perspektifle bakılması konusunda bir hatırlatmada bulunmak amacıyla yeniden paylaşmak istedim…
Müslümanlar olarak yeryüzündeki işleyişe dair temel hedefimiz, yeryüzünde fitnenin ortadan kaldırılıp dinin (egemenliğin) yalnız âlemlerin Rabbi yüce Allah’a ait kılınmasıdır. Bu hedefi kısaca “putsuz bir dünya özlem ve ideali” şeklinde ifade edebiliriz.
Bu özlem ve ideali kuvveden fiile dönüştürmenin hiç de kolay olmadığı ise, insanlık tarihinin tanıklığıyla sabittir. Peygamberlerin çoğunun “putları devirme” idealini fiiliyatta gerçekleştiremediği gerçeğini hatırlamak, bu alandaki zorluğu kavramak için yeterli olsa gerektir.
İşte bu zorluk sebebiyle olsa gerek, bazı Müslümanların, putlar ve putçuluklar konusunda yegane meşru ve geçerli yol olan put deviriciliğini terk edip bir “ara çözüm” arayışının sonucu olarak “putları ıslah” çabasına giriştiklerini görmekteyiz. Özellikle insanların fazlaca rağbet ettiği ve vazgeçecek gibi görünmediği putlar konusunda bu yaklaşımın sergilenmekte ve giderek de yaygınlık kazanmakta olduğunu müşahade etmekteyiz.
Evet, özellikle de kalabalıkların rağbet ettiği putları devirmek ideali, gerçekleşmesi zor, meşakkatli, pratik olarak sonuç verme ihtimalinin yanında vermeme ihtimali de taşıyan bir ideal. Lakin bunun böyle olması, bizlerin bu idealden vazgeçmemizi veya ara çözümlere yönelmemizi asla meşru kılmaz. Zira biz “bu ideali mutlaka gerçekleştirmekle” değil, “bu ideale mutlaka sahip olmakla” ve bu yolda sapmadan, şaşmadan yürümekle mükellefiz. Klasikleşmiş ifade ile, bu yolda zaferle değil seferle mükellefiz.
Zafer bizim elimizde değil, fakat seferde sabit kadem olup olmamak bizim elimizde ve bundan hesaba çekileceğiz, çetin hesap günü. Putları devirme ve putsuz bir dünya idealini gerçekleştirme seferinden, zafere ulaşılmıyor gerekçesiyle uzaklaşıp, zafer adına bir ara çözüme yönelmek ve putları ıslah çabasına koyulmak, hem seferden hem de zaferden olmaktan başka bir sonuç doğurmaz/doğurmamaktadır pratikte.
Putlar ve putçulukları ortadan kaldırma mücadelesini terk edip onları ıslah ederek “İslamlaştırmaya” kalkışmak kesinlikle bâtıl ve beyhude bir çabadır. Bu batıl ve beyhude çabanın son örneğini futbolizm rüzgarlarıyla yaşadık.
Geçmişte, bırakalım modern bir tapınma biçimi olan futbolizmi, futbola (ayaktopu) bile karşı olan muhafazakar çevreler, şimdilerde, bu konuda inandıkları bütün ölçü ve ilkeleri bir tarafa bırakarak, kumardan tefeciliğe, alkolizmden ilkel tapınma biçimlerine birçok sapkınlığı bünyesinde barındıran ve kitlelerin afyonu işlevi gören futbolizmin ateşli taraftarları kesiliverdiler. Üstelik futbolizmi İslam adına kutsamaya kalkışarak ve futbolizm çerçevesinde “mucize”, “cihad”, “ümmet” gibi mefhumlar vehmeden bir tutuma savrularak… Bir modern hurafe ve tapınma biçimi olan futbolizm, bu tür yaklaşımlarla “İslamlaştırılmaya” çalışılmakta. Muhafazakar çevrelerin gazete ve TV kanalları, futbol fetişizminden geçilmez oldu.
Konjontürel kazanımlar için stratejik ve ilkesel doğrulardan vazgeçilmesinin örneklerinden yalnızca biridir, muhafazakar çevrelerin futbolizm putuna karşı değişen ve karşıtlıktan ateşli taraftarlığa evrilen tutumu. Şimdilerde bu put ıslah edilmeye ve “İslamlaştırılmaya” çalışılmakta “dua” çağrıları ve atılan zafer manşetleri eşliğinde.
Benzer bir durum, yeniden Kur’an’a dönüş ve Kur’an’la arınma bilincine erişmiş bazı kişi ve çevreler arasında, geleneksel hurafeler ve putlaştırmalar karşısında yaşanmaktadır.
Müslümanların tarihinde yaşanan kırılmalar ve farklı kültürlerden etkilenmeler sürecinde ortaya çıkıp giderek kurumsallaşmış olan geleneksel hurafeler ve putlaştırmalar karşısında açık tavır almak ve Kur’an’a dönüş çağrısını yılmadan sürdürmek yerine, tasavvuf başta olmak üzere tarihsel süreçte İslam anlayışlarına bulaşmış olan Kur’an dışı kültürleri “Kur’anileştirmek” gibi beyhude bir çabaya yönelenlere tanıklık etmekteyiz günümüzde. Oysa, Kur’an’ın Rabbani öğretisi ve bu öğretinin pratize edilmiş hali olan Nebevi sünnetin dışında din adına ortalıkta dolaştırılan hangi kültür varsa reddolunmuştur ve bizler tarafından da reddolunmalıdır. Bu konuda ortayı bulma veya Kur’ani olanla olmayanı uzlaştırma çabası, boş ve batıl bir uğraşıdır.
Burada, tarihten devralınan söz konusu anlayışları bugün yaşatan Müslümanları reddetmekten bahsetmediğimiz açıktır. Kur’ani uyanış ve arınma ameliyesi bir süreçtir ve tüm Müslümanların bu süreçle muhatap kılınması bizler için bir görevdir. Bu da ancak kırıp dökmeden, Müslümanlar arasındaki kardeşlik hukukunu zedelemeden, tüm Müslümanları kucaklamayı arzulayan bir anlayış ve iradeyle yapılmalıdır. Lakin, herkesi kucaklamak, herkesin yanlış anlayışını, hurafesini kucaklamaya dönüştürülmemelidir. Bugün bu konuda bazı çevrelerin yaptığı yanlış bu noktada belirginleşmektedir. Herkesi kucaklamak ayrı şeydir, herkesin hurafesini kucaklamak ayrı şeydir.
Gerek modern, gerek geleneksel hurafe ve putlaştırmalar karşısında açık tavır almaktan ve net bir duruş sergilemekten başka doğru seçenek yoktur. Batıl batıldır, hak haktır. Hak ve batıl asla uzlaşamaz. Hakla batılı uzlaştırmaya çalışmak beyhude bir çabadır. İslam hiçbir modern ve geleneksel hurafeyle uzlaştırılamaz. Bu tür çabalar çaba sahiplerinin kendilerini aldatmasından başka bir sonuç doğurmaz.
Putlar ve putçuluklar karşısında, “madem ki deviremiyoruz o halde ıslah edelim, İslamlaştıralım” gibi bir tutuma yönelmek stratejik bir yanlıştır. Bizler yeryüzünün şahitleri kılındık ve şahitliğimizi asla değiştirmemiz, asla eğip bükmememiz gerekmektedir. Konjonktürün kısa vadeli kazanımlarına aldanarak yanlışa yanlış demekten vazgeçtiğimiz an, Rabbimize ve kendimize yabancılaşmaya başladığımız andır.
Tarihinin çoğu diliminde olduğu gibi, bugün de yeryüzü, puttan geçilmez bir haldedir. Gerek modern, gerekse geleneksel hurafe ve putlar, zihinleri ve meydanları kuşatmış durumdadır.
Bu durumda “putsuz bir dünya” idealinin sahibi biz Müslümanlara düşen, putları devirme yönündeki çabalarımızı artırmak, bu yönde daha fazla gayret sarf etmek olmalıdır. Zor ve meşakkatli olması, sonuç verip vermemesi gibi hiçbir sebep veya gerekçe, bizi asla bu yoldan alıkoymamalıdır. Putların hakkının ıslah edilmek değil, yalnızca ve yalnızca devirilmek olduğunu hatırımızdan çıkarmamamız gerekir.
08.12.2011
Şükrü Hüseyinoğlu