Raşid halifeliğe dönmekten başka çaremiz yoktur
İslâm coğrafyasının sakinleri olarak kederin, hüznün, kaygının, acının tavan yaptığı günler yaşıyoruz. “İllet, kıllet ve zillet” üçü birlikte yakamıza yapışmış. Halifesiz geçen günlerin bedelini ödüyoruz. Coğrafyamız cinnet karargâhına dönüşmüş. Sessiz ve kelimesiz ölümler nefeslerimizi kesiyor. Sözcükler yetim, sevgiler öksüz. Hilafetin ilgasıyla birlikte İslâm coğrafyasında içtimai bünye çözüldü, iktisadi kaynaklar yağmalandı, ahlâkî çürüme derinleşti, dinsiz ve donsuzlar, İslâmî hayatı sınırlamak ve sıfırlamak üzere birleşti. Müslüman olarak meselelerimizin ve müesseselerimizin koruyucusu ve kollayıcısı merkezi noktası, altyapısı olan Hilafet lağv edilip ortadan kaldırıldı. Yani İslâmî hayatın altyapısı çöktürüldü. Hayatın altyapısının çöktüğü, çöktürüldü bir coğrafyada hayat insiyaki hale gelir. Bu hali izah edecek hiçbir fikir, hiçbir ideoloji, hiçbir sosyoloji yoktur. Tek çare İslâmî hayatı ayakta tutan fıtrî merkeze yani el- Hilafetü’r Raşide’ye yeniden dönmektir.
Türkiyeli Müslümanlar olarak ilmi çoğalan, âlimi azalan ve zalimleri her gün biraz daha kuduran bir toplumun sakinleriyiz. Bugünlerimiz Yunanlı Filozofların sihirli hurafesi demokrasi adına ipotek altına alınmış, yarınlarımız üzerinde bize düşman nesiller yetiştirme planları yapılıyor. Müslüman olarak dinimizle idare olunma hakkımızı kullanmak da ahirete erteleniyor. Oysa ki, biz Müslümanlar ahiret merkezli bir dünya dininin mensuplarıyız. Dinimizle ahirette değil, bu dünyada idare olunacağız. İslâm, bu dünyada uygulansın diye gönderilmiş olan bir dindir.
Allah’ın dini, bir idare sistemidir. “Rabbimiz Allah’tır” diyenler, bir tek Allah’ın diniyle idare olunacaklardır. Allah’a kul olanların Allah’ın diniyle idare olunmalarına engel olmak, onlara her gün işkencede bulunmaktır. İslâm’la idare olunmayan Müslümanlar her gün işkence görüyorlar. Müslümanları işkence görmekten kurtaracak olan bir tek sistem vardır. Hiç şüphesiz o da “el- Hilafetü’r Raşide” dir. Üsve-i Hasenemiz /örnek ve önderimiz Hz. Muhammed (sav) buyuruyor: “Sizden kim yaşarsa çok ihtilaf görecektir. Size vacip olan benim sünnetim ve hidayette olan Raşid Halifelerimin sünnetine uymanızdır. Bu sünnetlere tutunun ve azı dişlerinizle ısırırcasına bunlara sıkı sıkı sarılın. Dinde sonradan uydurulan işlerden sakının, sonradan çıkarılan şey bidattir. Ve her bidat sapıklıktır.” (Sünen-i Tirmizi,ilim: 16, H. no. Hasen hadis diyor, 2676,5/44; Sünen-i Ebû Davud, süne: 5, Avnu’I-Ma’büd 12/359; Sünen-i ibnu Mâce, Mukaddime 6, h.No. 42 1/15, Ahmed 4/126, Darimi Mukaddime 6, Ebû Nuaym diyor ki: Hadis Ceyyid. Camiu’1-Ulüm ve’I-Hikem Sh: 243 e bak.) Hz. Muhammed (sav)’i anmak ve anlamak isteyenler, bu hadis-i şerif’te yer alan “Sünnet-i Hulefa-i Raşidin”i inceleyip gönüllerine, günlerine ve gündemlerine taşısınlar. Sünnet-i Hulefa-i Raşidin’e yapışmakla ilgili Peygamber (sav)’in bu emri, aynı zamanda el- Hilafetü’r Raşide’nin kurulması için de verilmiş bir emir demektir. İhtilaflara boğulmuş, tefrika tehlikesinin içine düşmüş; dağılmış, parçalanmış, bölünmüş Müslümanları bir araya getirmenin, tek ümmet birliğini sağlamanın yegâne meşru yolu, el- Hilafetü’r Raşide’dir. Bu hadis-i şerif’ten anladığımız kadarıyla el- Hilafetü’r Raşide’ye dönmek, Peygamber Sevdalılarının müştereki aslisidir!
Bütün Müslümanların “Raşid Halifelik” vasfını verdikleri dönemin, otuz yılla sınırlı olduğu malumdur. Bu dönemde; Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali (Allah hepsinden razı olsun) hilafet vazifesini eda etmişlerdir. Ehl-i Sünnet ve’l Cemaate mensup olan müctehid imamlar; ilk otuz yıllık hilafet dönemini, İslâm’ın siyasi rejiminde, dikkate alınması gereken mükemmel model olduğunda icma etmiştir. (Siyasetü’l İslâmiyye/ M. Ziyaûddin Er- Reyyis, Sh: 112, Kahire/1979; Devlet ve Siyaset/Yusuf Kerimoğlu, Sh:212, Ankara/2008) “İslâm’ın beli bir yönetim biçimi yoktur. Hilafet dini değil, tarihi bir kurumdur” diyenler; ya Hz. Muhammed (sav)’in Peygamberliğine inanmıyorlar veya yukarıdaki hadis-i şerife itibar etmiyorlar. Şeyhülİslâm Mustafa Sabrî (Rh.a.); “Hilafetin ilgası, dinin ilgasıdır. Hilafeti ilga edenler, memlekette hâkimiyet-i diniyyenin mümessili olan Şeriat mahkemelerini ilga ettiler. Memleketi dinden ayırıp mürted yapmak için hilafeti hükümetten ayırdılar.” (en-Nekir alâ Münkirî’n –Ni’meti mine’d-Dinî ve’l Hılâfeti ve’l Ümmeti (Şeyhülislâm Mustafa Sabrî) Sh: 86, Beyrut/ 1342) diye feryad ediyor. Dolayısıyla hilafete dönmek, dine dönmek demektir. Yani Hilafete dönmek, Allah’ın gönderdiği din ile idare olunmaya karar vermek demektir. Müslüman olduklarını iddia etmelerine rağmen dinleriyle idare olunma konusunda kararsız kalanlar, karanlık dehlizlerde kendi kutsallarıyla savaşmaktan kurtulamazlar. Kendi diniyle savaşan dini darlar, İslâm coğrafyasının en büyük belâlarıdır!
Raşid halifeliğe dönmekten başka çaremiz yoktur (2)
Hilafetin ilgasıyla birlikte merkez üssü Türkiye olmak üzere İslâm coğrafyasında bir Şirk depremi meydana geldi. Hilafetin kaldırılmasıyla oluşan fay hattından dolayı meydana gelen Şirk depreminden kaynaklanan Demokrasi; bağrında batılın her çeşidini barındıran bir tsunami olarak İslâm âleminin üzerine geldi. Önüne çıkan her kutsalı darmadağın etti. Müslüman kalmanın derdine düşenler için Demokrasiyi tarihin çöplüğündeki yerine atmaktan başka çare yoktur.
El- Hilafetü’r Raşide; Kelime-i Tevhid’in bir muktezası olarak Allah’ın şeriatıyla hükmetmek üzere “Hz. Peygamber (sav)’e halef olma” ve “tüm ümmeti kapsama” ilkesi üzerine kurulmuş inkıta’/kesinti kabul etmeyen şer’i müessesenin adıdır. Hilafetin varlık sebebi, hayatın Şeriatullah ile idare edilmesidir. Hilafetin ilgası, Şeriatın, İslâm’ın ilgasıdır. Kur’ân’ın mehcur bırakılması, mahkûm edilmesidir. Müslümanlara yapılacak en büyük iyilik, Müslümanların “el- Hilafetü’r Raşide”yi yeniden ihya etmelerine yardımcı olmaktır.
Asrımızda Müslümanların; bayrak olup semalarda dalgalanacak, şiir olup mısralarda okunacak, kardeşlikle geçen asırların duası olacak imanın sedası, ümmetin sevdası, insanlığın kurtuluş adası bir hilafet nizamına, bir halifeye su gibi, hava gibi ihtiyaçları vardır.
Hilafetin ilgasından sonra “Tek Ümmet” inancı zayi oldu. Müslüman Türklerin bağrından kafatasçılık yapan Türkçüler türedi. Müslüman Kürtlerin bağrından dinsizliği bayraklaştıran Kürtçüler çıktı. Müslüman Arabların bağrından Arapçılık yapan Baasçılar çıktı. Bunlar dâhili ve harici yani mürted ve harbi müstevliler tarafından tasarlanmış planlar neticesinde Hilafetin yerine geçsin diye ortaya çıkarılmış Hilafeti Müslümanlara unutturacak şer güçlerdir. Bunlar bulundukları yerlerde Müslümanların başlarına belâ oldular. Katliamlar yaptılar. Masum insanların kanlarını akıttılar. Bugün ise bunlardan kurtulmak için çareler aranıyor. Projeler üretilmeye çalışılıyor. Derdin dermanını aramak, bir erdemdir. Tağutlaşmış, Firavunlaşmış yapının taşlarını yerinde oynatmak, bir tekâmül merdivenidir. Ama bizi dilhun eden şey şudur: Batmaya mahkûm olan Batı’nın kokuşmuş reçetelerinin çare olarak tartışılmasıdır. Batıdan tercüme yoluyla aktarılan siyaset nazariyeleri, tıpkı Demokrasi gibi, Laiklik gibi, Liberalizm ve Sosyalizm gibi Müslümanları ifsad etmekten başka bir şeye yaramazlar. Bir Batı kurumu ve projesi olan “Başkanlık Sistemi”ne geçiş için algı oluşturuluyor. Altını çizerek diyoruz ki; Müslüman Türkleri Türkçülükten, Müslüman Kürtleri de Kürtçülükten koruyacak ve kurtaracak olan Şeytan Amerika’nın icad ettiği “Başkanlık Sistemi” değil, Rahmeten Lil Âlemin olan Hz. Muhammed (sav)’in emir ve tavsiye ettiği “el- Hilafetü’r Raşide” yani “Raşid Halifelik” sistemidir. Raşid Halifeliğe dönmek, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav)’e olan imanımızın icaplarından olduğu gibi, “Biz de Müslüman’ız” diyenlere “el- Hilafetü’r Raşide’ye dönün” çağrısını yapmakta Hz. Muhammed (sav)’e olan imanımızın icaplarındandır. Hiç kimse bu çağrıyı yapmamızı küçümsemesin ve aşırılık cümlesinden saymasın. Biz imanımızın gereğini yapıyoruz; fuzuli olanın değil, farz olanın peşindeyiz.
İslâm topraklarında Müslümanların çağdaş Firavunlara yenik düşmeleri, Hilafetin ilgasından sonraya tekabül eder. Hilafetsiz ve Halifesiz günler geçiren Müslüman topluluklar, kendi Firavunlarını kendileri ürettiler. Allah’ın Şeriatıyla mukayyed olma anlamına gelen Raşid Hilafeliğe dönmek istemeyenler, ya kendileri Firavunlaşır veya Firavunlaşmış birilerini bulup ona kul ve köle olurlar.
El-Hilafetü’r Raşide’den korkmamak lazımdır. İnsan olarak, Müslüman olarak bizim aslımız Hilafete dayanır. Her şey kendi aslına döndüğü gibi, Müslümanlar da ergeç kendi asılları olan Hilafete döneceklerdir. Çünkü insanın fıtratı bunu gerektiriyor. El- Hilafetü’r Raşide dışında yürürlüğe koyacağımız veya yürürlükte tutacağımız her sistem, her yönetim biçimi bizim Cehennem’deki azabımızı artıracaktır. Çünkü yukarıda gördük ki; el- Hilafetü’r Raşide, Hz. Muhammed (sav)’in bize gösterdiği bir adrestir. Peygamber (sav)’in gösterdiği adrese gitmeyenlerin dinde bir itibarları olmaz.
Nübüvvet minhacı/metodu üzere hilafete dönmek, Rabbi tarafından imtihan edilen ve imtihanı başarıyla tamamlayan Hz. İbrahim (as)’a Allahû Teâla’nın, “Ve İbrâhîm’i Rabbi kelimelerle imtihan etmişti. Nihayet (imtihan) tamamlanınca da (Allah şöyle) buyurdu: ‘Muhakkak ki Ben, seni insanlara imam kılacağım.’ (İbrâhîm): ‘Benim zürriyetimden de (imamlar kıl)’ deyince; (Allah): ‘Benim ahdime (imamlık ve önderlik rahmetime, senin zürriyetinden olan) zâlimler nail olamaz” buyurdu.” (Bakara Sûresi/ 124) yapmış olduğu bu vaadine inanmak ve güvenmek manasına geldiği için Allah’ın muradına uygun davranışta bulunmakla birlikte aynı zamanda Allah’ın rızasını kazanmaktır. El- Hilafetü’r Raşide’ye dönenler, Hz. İbrahim (as)’in Allahû Teâla’dan taleb ettiği İbrahimî zürriyete mensubiyetlerini kendi hür iradeleriyle tescil ettirmiş olurlar. Dolayısıyla “Biz İbrahim Milleti’ndeniz” diyenlerin imandan sonra ilk gündemleri Hilafettir ve de Hilafet olmalıdır. Aksi halde Raşid Halifeliği gündemlerine almayanlar, iftira ve ihtilaflardan kurtulamazlar.
15 Nisan 2015
Mustafa Çelik
yeniakit@yeniakit.com.tr
yeniakit.com.tr/yazarlar/mustafa-celik/rasid-halifelige-donmekten-baska-caremiz-yoktur2-10238.html